Füsun Paşa

Füsun Paşa


Yemek yemek ve hayatı yaşamak benzer mi?

Yemek yemek ve hayatı yaşamak benzer mi?

En sevdiğiniz yemek ya da tatlı ne?  Bunu en iyi kim yapar? Nerede yediğinizde evet işte bu tat diyerek büyük bir zevkle buluşmuş olursunuz. Varlığınızdaki o tadım merkezi, o muhteşem lezzeti ona yeniden sunduğunuzda siz  bütün varlığınızda ne hissedersiniz?  Bunu ne kadar sıklıkla yaparsınız?

Tabi ki bazı yemekler vardır bir tek anne elinden çıktığında o tatla buluşursunuz. O muhteşem lezzeti de asla unutmazsınız. Yaşanan şehirler, kültürler, tatlar lezzetler her yöreye özel yemekler çeşit çeşittir. Yemek adları aynı olsa bile tatlar farklıdır, bazısına ağır gelir bazısına muhteşem bir ağız tadı, lezzet verir. Her yemeği herkes yemez. Seçici davrananlar olur. Kimi de önüne ne koysan yer, asla seçmez.Her şeyi beğenir. Herkesin ağız tadı da farklıdır değil mi? Öyle tatlar vardır ki senin beğendiğini ben beğenmem, benim beğendiğimi sen beğenmezsin. Güzel olan şeyse yemekler insanları bir araya getiren ortak noktalardan biridir.

Konumuza her ne kadar yemekle başlasak da yemek, beslenme ve hayat birbirine bağlıdır. Hayatta böyle değil mi? Bazen acı, bazen tatlı, bazen de ikisi bir arada olan bir çok duygularla yaşanır.

Öylesine yaşayan hayatlar vardır, tıpkı öylesine yenen yemekler gibi, sanki bir kağıdı ucundan tutuyor gibi sallantıda yaşanan hayatlar, gün doldurmak için yaşananlar, gün ne zaman başladı ne zaman bitti anlaşılamadan geçen zamanlar, ne istediğini bilerek yaşanan hayatlar, dolu dolu yaşanan, farkındalıkla dolu hakkı verilerek yaratıp, üreten, gerçekten yaşanan hayatlar. Hedefleri olan ya da olmadan yaşanan hayatlar.

Burada anlattıklarıma sadece yukarıdan bakın, bütünsel bir bakışı içinde okuyun. Başka bir farkındalık kazanmak için, hayattaki duruşunuzu, yaşam şeklinizi öğrenmek için okuyun olur mu?

Açken alışveriş yapma denir. Neden? Çünkü miden açtır, gözün açtır her şeyi o anda alıp açlığını doyurmak istersin. Tıpkı hayat içinde eğer paraya açsan, odak noktan sadece para olur ve her işe girmek hemen ama hemen para kazanmak istersin. Peki tüm ihtiyaçlarının karşılandığı bir hayatın olsa o saldırarak girmek istediğin işi gerçekten yapmak ister misin? Belki sana uygun değil, etik değil, değerlerine uygun değil. Sizin hayatı yaşarken odak noktanız ve farkındalığınız ne oluyor? Şimdi hadi gelin yaşam şeklinize yemekler üzerinden bakalım.

Bir masaya oturdunuz, ne yaparsınız? Nasıl yemek yersiniz?

SİZ BUNLARDAN HANGİSİSİNİZ?

Saldırarak,gözü dönmüş bir şekilde mi? Tabağınıza her şeyi doldurarak mı? Bana kalmayacak bilinciyle hızlı mı? Tüketip bitirmek üzere mi? Keyfini çıkartarak mı? Belki kimse yemeden ben yemeliyim diyerek, yemeğini yerken başkalarının tabağındakine göz dikerek, o yemese de ben yesem mi diye düşünerek ya da belki onun adına karar verip sen zaten yemezsin diyip onun tabağındakini hadsizce alarak mı?  Kime daha fazla yemek kondu, sana ne kadar kondu diye bakarak, kim ne yedi diye sorgulayarak mı o masada oturursunuz?  Verilen emeği göz ardı ederek sadece eksikleri mi acımasızca söylersiniz?  Ya da anne ve babaların yaptığı gibi ben yemesem de olur çocuğum yesin diyerek mi? Yemekteki en iyi tarafı ilk kime verirsiniz? Önceliğiniz kim olur?   

Minnet ve teşekkürle, masanın güzelliğinin, yapılan yemeğin, size verilen değerin, hizmetin, özenin farkındalığıyla mı o sofrada oturursunuz?   Keyfini çıkartarak mı, yoksa gözünüzde büyüterek mi , küçümseyerek mi o sofrada oturur,  yemeğinizi yersiniz. Verilen tüm bu emekler için sofradaki bereket için teşekkür eder misiniz? Bunların farkında olur musunuz?

 Peki yediğiniz yemeğin içindeki her tadı, lezzeti alır mısınız? Yoksa amaç sadece karın doyurmak sonra sofradan kalkmak mıdır? Sofranızda sohbetler olur mu? Yoksa tv seyrederken yemek yiyip ya da restoranlarda gördüğümüz gibi, herkes telefonlarıyla meşgul olup, birbirinin yüzüne bile bakmayanlardan mısınız? 

Bunlardan hangisisiniz? Hayatı da aynı şekilde yaşadığınızın ne kadar farkındasınız?

Şimdi benden  size bir farkındalık hikayem gelsin.

Seneler önce bir gün işlerimi tamamladım, an da kalmak ile ilgili çalışmalar yaptığım bir zaman dilimiydi, akşam oldu. Bu akşam  'Farkındalıkla an da kalarak yaşayacağım' dedim. Her anımın farkında olmak bana nasıl hissettirecek merak ediyordum. Ne yemek istiyorum? diye sordum kendime. Uzun zamandır domates soslu makarna yememiştim.  O zaman bunu keyifli bir hale getirmeliydim. Akşam yemek olayını geçiştirmeden, sadece yemek yemek ve karın doyurmak için değil, her anın tadını ve lezzetini alarak yapmalıydım. İşte o gün muhteşem bir zaman oldu benim için.

Mutfakta attığım her adımın, dokunduğum, gördüğüm her şeyin  farkındaydım.  Hazırlık aşaması bile muhteşemdi.  seçtiğim tencere, içine koyduğum su, suyun kaynaması,  suyun içine makarnayı bırakırken ellerimde tuttuğum o makarnanın bana verdiği o his, onun bana paket halinde gelinceye kadar arka plandaki o muhteşem hizmete minnettarlık, hayatımı kolaylaştıran herkese, her şeye, bana verilen bu hizmeti  satın alma imkanıma teşekkür ve şükür bilinci,  makarnanın tencereye düşüşü, tuzu kararınca tencereye atışım, yavaş yavaş eve yayılan o makarna kokusu, diğer tarafta aynı duygularla domatesi  elime alıp, sosunu hazırlarken aldığım haz,  sevdiğim baharatları ekleyişim her an ama her an farkındalıkla doluydu. Müthiş bir keyfin içindeydim. Sadece o andaydım ve ne yaptığımın tam anlamıyla farkındaydım. Bunlar gibi onlarca detay anlatabilirim size.  Madem bu kadar an da kalarak hazırlıyordum bu yemeği o zaman kendime özel , sadece kendim için muhteşem bir sunumda olmalıydı. Neden hep misafirlerimiz geldiğinde, onlara gösterdiğimiz o özeni kendime göstermeyecektim ki?

Kendime muhteşem bir sofra hazırladım. Buradaki her aşamayı az çok tahmin edersiniz.  Soframı  makarna yemek için değil de sanki muhteşem bir davet için hazırlamıştım. 1 kadeh şarapta bu özel akşama eşlik etmeliydi.  O kadar güzeldi ki her an. Sofra, mumlar, çiçekler,  müzik ve domatesli makarnam. Tabi ki telefonun sessizde ve benden uzakta bir köşeye konmuştu. Ne de olsa kendimle bir randevum vardı. Artık her şey hazırdı.  

Sakince soframa oturdum. Teşekkür ettim kendime ve bu özel geceye. Kaşığımın içine, çatalımla makarnayı dolamaya başladım. Çok heyecanlıydım. İlk defa makarnayı tadıyormuşcasına yemeğe başladım. Gözlerimi kapattım ve her bir tadı ayrı ayrı hissettim. Hayatımda ilk defa bir makarnanın bu kadar farklı tatları olduğunu, domates sosuyla olan o bütünlüğünün içinde her bir baharatın bile tadının farklı bir lezzeti olduğunun farkına vararak büyük bir keyifle yavaş yavaş yedim. Şarap daha bir lezzetliydi, içindeki her bir tat sanki başkaydı.  Dünyanın en güzel yemeğini yiyor en şahane şarabını içiyordum sanki o an. Müthiş bir seremoniydi. Bunu hep yapmalıydım. Sadece o an ve ben vardım. Anlar, an da kalarak yaşamak ne kadar değerli ve önemli. Aldığın her nefesin farkında olarak yaşamak gibiydi. Hayatın içinde nasıl güzel tatları yok sayarak yaşıyoruz onları nasıl da basitleştiriyoruz diye düşündüm.

Sonra hayatlarımıza baktım. Koşturmacalar içinde neleri yok saydığımızı gördüm. Üzüldüm aslında o an kendime.  Bu,  an da kalarak farkındalıkla yaşamayı tabi ki tahmin edersiniz ki hayatımın baş tacı yaptım. Benim için muhteşem bir dönüşüm olmuştu. Belki her gün bunu yapamayız ama arada yapmak çok iyi geliyor. Sadece yemekte değil,  bunu hayatın her noktasında yaptıkça, neyi neden yaptığının, nasıl yaşadığının, hayatın içinde nasıl bir lezzet aradığının farkında oluyorsun.

Yaşadığın deneyimlerde müthiş bir lezzet ve tat aldığında da daha azına, öylesine yaşanan hayatlara razı olmuyorsun. Aradığın tat çok daha iyi olmalı diye en iyisini yapmaya, en güzelini yaratmaya  ve bulmaya çalışıyorsun. Hayatın içindeki ilişkiler, dostluklar, iş bilinci, para bilinci her şey dahil buna.

Şimdi nasıl yemek yediğinizin farkındalığıyla hayatınıza siz de bakın lütfen. Çünkü o sizin hayatınızı da nasıl yaşadığınızı, bakış açınızı  gösteren önemli bir parça.

Tüketmek ve yok etmek üzere, sadece açlığınızı gidermek için yiyorsanız yemeği, sizce  hayatı nasıl yaşıyor olabilirsiniz?

Sevgiyi, parayı, ilişkileri  tüketenler, yok sayanlar, değersizleştirenler hayatlarındaki insanları sadece ihtiyaçlarını karşılamak için kullananlar, belki şükürsüz olanlar, verilenin değerine sahip çıkmayanlar ne kadar çok benzer taraf var değil mi? Sırf bir işi, ilişkisi olsun,evliliği devam etsin diye tüm olumsuzlukları kabul edenler, kendini yok sayanlar, o kadar çok benzerlik var ki yemek ve hayat arasında.  Hayatın içinde hep eksik arayanlar yemeklerde de ararlar. Onlara bir şey  beğendiremezsin ilk söyledikleri şey yedikleri yemekteki eksik olur. Beslenme şekliniz, yemek yeme şekliniz her şeyi gösterir bence. Tamam her şeyi olmasa bile çok şeyi gösterir diyelim.

Çok kilolu olanlara ben hep sorarım. Sen hangi duygunu yiyorsun? Ne zaman, hangi durumlarda saldırarak yok etmek üzere yiyorsun? Öfkeli olduğunda mı ,kızgın olduğunda mı, çok mutlu olduğunda mı, üzüntülü olduğunda mı ne zaman çok yemek yiyorsun ve her şeyi yemek yok etmek  istiyorsun? Kime kendini çok kilolu olarak göstermeye,  beni gör demeye çalışıyorsun?  Kilolu olduğunda mı görünür olacaksın? Ya bedenine kendine yaptığın ne olacak?

Kavgan savaşın kiminle? Kendinle mi başkasıyla mı?

 Şimdi bomba soru gelsin KİMİ YİYORSUN?  Çoğunlukla eşini yiyenler, onu tüketmeye çalışanlar olur. Bazıları patronlarını, onlara yapılan haksızlıkları, onlara söyleyemedikleri sözleri yemekle yiyerek tamamlamaya çalışır. Acaba çok zayıf olanlarda kendilerini yiyor olabilir mi?

Siz kimlerdensiniz?

Yemek yemek, sofra keyfi, alışveriş yapma bilincinizle hayatı nasıl yaşadığınızı anlayabiliyor musunuz? İşte bütünsel olarak baktığınızda hayatın içindeki kendinizi görebilirsiniz. İstifleyerek alışveriş yapanlar, dolaplarını dolduranlar ama kullanmayanlar, bitecek korkusuyla paylaşamayanlar,  buzdolabı dolu tüm malzemeler var ama yemek yapmaya üşenenler, sonra çöpe atılan yiyecekler, lüzumsuz olan her şeyi satın alanlar, gözü doymayanlar  işte bu böyle gider.

Hayatınızdaki insanlarla ne yapıyorsunuz? Tek taraflı mı yoksa karşılıklı bir beslenme mi var? Hep bana versin,ben alayım, tüketeyim bilinciniz mi var? Alma verme dengesi içinde hayatın lezzetlerini tadabiliyor musunuz? Aslında ne kadar çok soru var sorulması gereken.

Sunu çok net görüyorum bilginiz olsun diye de sizinle paylaşmak istiyorum.

Kendini seven, sevgiye izin veren, hayatın içinde yaratan, üreten bunun verdiği hazzın keyfine varan her insan kendine güven dolu olmaya başlıyor.  Hayatının, aldıklarının, yediklerinin, verdiklerinin, paylaştıklarının farkında oluyor. Abur cuburlarla beslenmek sona eriyor. Yani hayatınızda enerjinizi çalan insanlar olmuyor ya da onlara izin veren bir sen olmuyor.

Hayat tüketilecek ,yok edilecek bir yer değil. Aç gözlülükle onu da yapayım, bunu da yapayım diyerek  saldırmayı bırakmak lazım. Her anın keyfini, farkındalıkla yaşamak, lezzetini almak gerek.

Hayata dört elle sarılmak, hayatındaki sevginin, insanların, ilişkilerinin farkında olmak, kendinle yaşamla işbirliği yapmak, uyum ve ahenkle keyfini çıkartarak, şükürle,minnetle,dengede yaşamak insanlara daha iyi hissettiriyor. O zaman kendiliğinden oluşan bir beslenme disiplini oluşuyor. Ya da yanlış beslendiğinin farkındalığıyla, nasıl beslenmek gerektiği ile ilgili destek almaya aramaya başlıyorsun.

Bunlara lütfen bakın ve değişimi hayatınızda başlatın.

Eksik olan şey göz açlığı mı sevgi açlığı mı?

Eksik olan şey almak isteyip alamadıklarınız mı, değersiz hissetmeniz mi? Sahip olmaya , satın almaya çalıştıklarınızla kendinize değer katmaya çalışmak mı?

Eksik olan şey senin duyguların ve farkında olmadan ezbere yaşamak mı?

Çünkü hayatta ve varlığında bir eksik yok. Her şey tam ve mükemmel.

Sen tam ve mükemmelsin.  Önce sen kendini kabul et. İhtiyacın olan şey bakış açını yaşam tarzını değiştirmek, kendini sevebilmek. Bu dışarıda değil içeride başlar.

Kendini seven, kendi değerine sahip çıkan, kendi varlığındaki  yaşamındaki lezzeti , sevdiği tatları bulan insan, hayatında neye izin verip vermeyeceğinin farkında olan insandır.

Ağız tadınızın yerinde olduğu, lezzetli hayatlar yaşamanız dileğiyle.

Işık ve sevgiyle kalın.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar