Yusuf Kanlı

Yusuf Kanlı


Tırmandırma diplomasisi mi, körü körüne dünya savaşına gidiş mi?

Tırmandırma diplomasisi mi, körü körüne dünya savaşına gidiş mi?

Irak’a saldırıya meşruiyet kazandırmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kürsüsünden uydurma olduğunu gayet iyi bildiklerine rağmen, yalan söylemeyi, Saddam Hüseyin yönetiminin toplu kitle silahlarına, özellikle kimyasal ve biyolojik kapasiteye sahip olduğu iddiasını öne süren Amerika Birleşik Devletleri, şimdi de ısrarla Rusya’nın Ukrayna’yı istila edeceğini, saldırı planları ve hazırlığının tamamlandığı, hatta ilk saldırının hava bombardımanı halinde Kiev’e yönelik başlayacağını öne sürüyor.

Rusya böyle bir planı olmadığını söylüyor. Ukrayna Rus işgalini beklemediğini, böyle bir gelişmenin olmayacağına inandığını söylüyor. ABD, İngiltere, Fransa ise işgalin ayak seslerini duyduğunu öne sürüyorlar.

Amerikan Başkanı Joe Biden’ın geçen hafta Rus lider Vladimir Putin ile yaptığı telefon görüşmesi sonrasında Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Rusya Ukrayna’yı işgal ederse ABD’nin Rusya'ya yönelik "çökertici" etkileri olacak yaptırımlar uygulayacağını açıkladı.

Beyaz Saray, Moskova'nın saldırganlığını işgal harekatına dönüştürmesi durumunda "hızlı ve ağır maliyetlerle" karşı karşıya olduğu konusunda ısrar ederken, Rusya, doğal olarak, ABD’yi cevaplamada vakit kaybetmedi. Amerikan yönetiminin “histeri doruklarında” olduğunu iddia eden Rus sözcüsü işgal planlarını reddetti.

Diğer yandan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken gibi bazı önemli aktörlerin krize diplomatik bir çözümün hala mümkün olduğunu söylemelerine rağmen, Ukrayna'ya yönelik askeri harekat riskinin yüksekliğini teyit edercesine Rusya, ABD, İngiltere dahil çok sayıda ülke vatandaşlarına Ukrayna’yı terk etmeleri çağrısı yaptılar. Türkiye ise, şimdilik, sadece son günlerde bombardımanın tırmandığı iddiaları olan Donbas bölgesiyle ilgili bir seyahat uyarısı yaptı.

Zengin kömür yatakları dolayısıyla Donbas bölgesi Ukrayna için ekonomik açıdan son derece önemli. Nitekim bölge girişindeki ibarede “Ukrayna’nın kalbi” yazıyor. Moskova’dan bakıldığında ise dünyanın bilinen dördüncü büyük kömür madeni havzası olan bölge hem Rus azınlık, hem güçlü Rusya ile birlikte olma arzusu hem de ekonomik potansiyeli nedeniyle olduğu kadar “tarihi bağlar” açısından da neredeyse Kırım kadar önemli. Kısaca, Ukrayna bölgeden ekonomik gelir elde ederken, Rusya da özellikle tarihi bağlarından dolayı burayı çok önemsiyor.

Uzun süredir olası bir savaşın bu bölge üzerinden başlayabileceği spekülasyonu yapılmakta. Nitekim, Türkiye’den aldığı Bayraktar insansız silahlı hava araçlarını Ukrayna’nın Donbas bölgesindeki ayrılıkçılar üzerinde son derece başarılı ve etkili olarak kullanmakta olduğu iddiaları sıklıkla dillendirilmekte.

Rusya gerçekten bir işgal harekatına girişir mi? Veya bu bölge üzerindeki hesaplarda Moskova kesinlikle dikkate alınmalı mesajını kuvvetli olarak verme maksadıyla sınırlı bir hava operasyonu ya da Donbas bölgesiyle sınırlı bir harekata girişebilir mi? Rusya kategorik olarak böyle bir niyetinin olmadığını söylemesine rağmen, ABD ve Batı ittifakının İngiltere gibi ağır topları Rus işgaline “İstihbarı raporlar var, 16 Şubatta olabilir” diyerek işgalin başlamasına zaman bile veriyorlar.

“Uzun masa diplomasisi” ile Fransa’nın arabuluculuk girişimine oldukça soğuk davranan Rusya yönetimi, Türkiye’nin arabuluculuk önerisine henüz resmen cevap vermedi. Ukrayna bu girişime tüm sempatisiyle “evet” dese de Türkiye’nin arabuluculuk rolü oynaması da çok zor görünüyor. Öncelikle, arabuluculuk hangi ülkeler arasında olacak? Rusya ile Ukrayna arasında mı? Daha önce de yazdım, buna Rusya’nın net bir cevabı var: “Etnik, kültürel ve tarihi olarak Ukrayna ve Rusya ayrılmaz bir bütündür. Arabulucuya ihtiyaç yok, her şartta aile içi sorunları aile içinde görüşürüz.” Peki Türkiye kimle kim arasında arabuluculuk yapacak? Rusya’ya göre arabuluculuk kendisi ile ABD başta olmak üzere, NATO ile olmalı. Bu konuda Türkiye nasıl bir rol oynayabilir? Kendi sorunlarını doğru dürüst görüşemediği ABD yönetimiyle Rusya arasında nasıl arabuluculuk yapacak? Kısaca, “uzun masaya” bile oturmak Ankara için hayal gibi görünüyor.

Bir yandan “Rus işgaline karşı ABD, NATO gücü kullanmak 3. Dünya savaşını çıkarır” endişesi, diğer yanda “işgal niyetim yok” beyanatlarına rağmen, “Rus işgalinin eli kulağında, 16 Şubat’ta başlayacak” gibi abes açıklamalar sanki bir “brinkmanship diplomacy” yani “Tırmandırma diplomasisi” uygulanıyor izlenimini veriyor.

Ne bu “tırmandırma diplomasisi”? Tırmandırma diplomasisi veya siyaseti uluslararası ilişkiler disiplininin önemli kavramlarından biridir. Krizi veya anlaşmazlığı bilinçli olarak savaşın eşiğine kadar tırmandırarak karşı tarafın normal şartlarda asla kabul etmeyeceği şartlarda bir sorunun çözümünün sağlanmasıdır. Bir çıkış yolu öngörmemekle birlikte devletler bazı durumlarda krizin tırmanmasını, veya çözüm sürecine girmesinin engellenmesini, kendi ulusal çıkarları için gerekli ve yararlı görebilirler. Bazı durumlarda tırmandırma siyaseti karşılıklı blöfleşmelerin toplamı da olabilir.

 

Mafya cenazesi, TMT

Ölüm üzerinden ne siyaset yapılabilir ne de herhangi bir amacın sağlanması düşünülebilir. Halil Falyalı çeşitli yasal ve gayrı-yasal ekonomik aktivitesi olan, bahis ofisinden 7 yıldızlı otel, yasal kumarhane sahipliğine uzanan ekonomik aktiviteleri olan bir şahıstı. Bir yeraltı baronu, Sedat Peker, ismini birçok ciddi iş dünyası-siyaset-mafya ilişkiler yumağı içerisinde kullanınca dikkatleri çekmişti. Çeşitli iddialar var. Öldürülmeden en az 48 saat önce hayatına kastedilebileceği iddiasını söylediği öne sürüldü. Kendi korumalarının suikastında rol oynadıkları, bir yeraltı dünyası hesaplaşması olduğu gibi dünya kadar iddia var.

Mafya lideri de olsa, kanunsuz bir haydut da olsa bu şekilde canına kast edilmesi, hele eşinin, çocuklarının gözü önünde böyle bir suikastın vahşice uygulamaya konulması elbette ki kabul edilemez. Doğru dürüst bir araştırma ve adli süreç sonunda suçlular adalet önünde hesap vermelidirler. Bu arada cinayetle ilgili Türkiye’de tutuklananların TC vatandaşı olmaları hasebiyle KKTC’ye iade edilmeyecekleri, Türkiye’de yargı önüne çıkartılacakları bildirildi. Adli yardımlaşma çift taraflı uygulanmalı, bu şahıslar KKTC yargısının önüne çıkartılmalıdırlar.

Falyalı’nın KKTC’de sağ siyasete yakın olduğu, siyasetin finansörlerinden birisi olduğu iddiası ciddiyetle üzerinde durulacak vahim bir durumdur. Cenazesine neredeyse tüm sağ siyasetin katılması veya başsağlığı mesajı yayınlaması bu iddianın varit olduğu algısını yaratmıştır. Yargı bu konuya gerektiği dikkati vermeli, siyasette böyle bir kirlenme varsa, temizlenmelidir.

Diğer yandan, bu cinayetten nemalanmak isteyen bazı hadsizler fırsattan istifade Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) aleyhine tevatür yaymaya, verdiği muhteşem mukavemet davası sayesinde Kıbrıs Türkünün yaşamını koruyan, var olma savaşını başarıya ulaştıran ve Türkiye müdahalesiyle bağımsız devlet ülküsünü hayata geçiren bu şanlı örgüte bühtan tanımlar kullandılar. Yakışıksız şeyler bunlar. TMT vazifesini yapmış ve yerini Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığına bırakmış şanlı bir direniş örgütüdür. Varlığımızı TMT’ye borçluyuz. Sığ siyasetçiler nedeniyle bugün veya dün yaşanılan sıkıntılardan elbette ki günümüzde sadece şanlı bir hatıra olan TMT’ye yüklememek gerekir.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar