Murat Bayar

Murat Bayar


Sevgi

Sevgi

Hıristiyanlık inancına göre, Tanrı sevgidir!

Maslow’un, saygı görmek, topluma entegre olmak ve kendini gerçeklemek için olmazsa olmaz olarak nitelendirip, üçüncü basamakta, merkeze aldığı kavramdır, sevgi.

Tibetli bir keşişin, “Sevgi” videosunu izlemişsinizdir. “Balığı seviyorum” diyen, Batılı bir kadını göstererek, “Sevgi anlayışınız sorunlu”, der!

Batılı toplumların evlilik akdi, “İyi günde kötü günde, ölüm bizi ayırana kadar” iken, Ortadoğu kültüründe, böyle bir sözü ya da niyeti göremiyorsunuz. Tanıdığım bir belediye başkanı, “Biz de evlilikler menfaat beklentisiyle yapılınca, sevgi de menfaatler bitene kadardır” demişti.

Kırsalda çocuğu olmuyor diye terk edilen kadına, şehirlerde, işi bozulduğu için kapının önüne atılan erkekler eşlik etmiş.

Zihinsel engelliler okulu öğrencilerinin velisi çoğu kez annelerdir. Çünkü babalar evi terk etmiş!

Sevginin babası “güven” kavramının test edildiği o meşhur deneyi duymuşsunuzdur, karanlık bir uçuruma arkanızı dönersiniz, uçurumla aranızdaki tek engel sevdiğinizdir! İşte söz konusu deneyi, bu topraklardaki sevgililer göze alamıyormuş.

Yani ne seviyoruz, ne de güveniyoruz. Bizimkisi, ilk soruna kadar süren, menfaat birlikteliği!

Temelde sevgisizlik olunca, işler de kaosa evriliyor.

Sevgisiz/ Loveless, Andrey Zvyagintsev’in ödüllü filminin adı. Kaybolan bir çocuk etrafında dönen yaşanmış öykü, geriye dönüşlerden oluşur. Ve en başa dönüldüğünde, bencil ebeveynlerin ayrılıklarında, hem annenin, hem de babanın çocuğu istememesi ve bu kavgayı çocuğun da duymasını, sevgisizlikte kaybolmayı anlatır!

Bir teori der ki, her şey birbirine karışmışsa, en başa dön!

Çinliler binlerce yıl önce gerçek sevgiyi, “İyilik gördüğünde artmayan, kötülük gördüğünde azalmayandır” sözleriyle betimlemiş.

Öyle ya, “haylazlık yaptı” diye evladını boşamaz, “hediye aldı”  diye de daha çok sevmez, anneler!

Özel ilişkilerimiz bu kadar sevgisiz olunca, kapitalist düzende bizden daha zor durumdakini görmezden gelmeyi, ötekileştirmeyi, hissetmemeyi seçmişiz.

Oysa çocukluğumuzdaki bir masal, “Dokuz şilte altındaki bezelye tanesini hisseden gerçek prensestir” derken, hissizliği, insan olmaktan çıkmak olarak betimlemişti.

Sokak hayvanları gönüllüleri, sokaktaki dostlarımızı sevmeyi, sevginin temeli olarak nitelendiriyor. Kediyi, köpeği süs objesi olarak görmüş, yaşlanınca terk etmiş, hastalanınca başımızdan atmışız. Kınalıada’dan Hayvan Dostu Jülide Güven durumu şöyle anlatıyor: “Hastalanınca, kedilerini kapıma getirip, iyileşirse bizim olduğunu unutma, diyorlar.”

Öyle ya, veteriner masrafını, acıyı, zahmeti başkası çeksin, biz hava atmak için fotoğraflarımıza meze edelim, hayvanlarımızı.

Heybeliada’dan Dr. Müge Özdemir ve beş atını belirsizliğe vermeyen Çetin Erdem ise sevgisizliği şöyle anlatıyor: “Adalardaki atların şartlarını düzeltmek yerine sürgüne göndermeye karar verdiler. Eskişehir’de toplu olarak barınacakları yer önerisi ise reddedildi. Tayı, aygırı, kısrağı, aileyi ayırıp, sürgüne, bir bilinmeze gönderdiler.”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz günlerde canlı yayında, gazeteci Hasan Öztürk'ün evcil hayvanıyla ilgili, "Geçen haftaya kadar iki taneydi şimdi 1 tane" ifadesine "Öldürdün mü?" sözü hafızalarımızdadır.

Doğadaki diğer canlılarla birlikte yaşamayı öğrenemeyince, zor durumdaki insanları da görmemeye başlamışız.

Peyruze Duman.

23 yaşında, ailenin öğretmen olan en büyük çocuğu.

Şu an 19 aylık olan kardeşi Miran, için instagramda “miranahayatol” başlığı ile kampanya başlatan abla.

Bize, nasıl SMA Savaşçısı olduğunu anlatıyor.

“Doğduktan bir süre sonra hareketleri azalmaya başladı, kollarını kaldıramıyordu. Şüphe ile hastaneye gittik ve genetik kanı aldılar, hastalığını 2,5 aylıkken öğrenebildik. SMA/ Spinal Müsküler Atrofi/ Gevşek Bebek Sendromu- tip 1.”

Hastalık için ABD’li FDA ilk 24 ayda müdahale edilmeli derken, Türkiye ilk 6 ay, kriterini koymuş. Miran Duman’a 2,5 aylıkken tanı konmuş.

Yani Türkiye için de doğru bir zamanlamayla.

Ama yine de tedavisi geciktirilmiş.

SMA, bebekler için bir numaralı genetik ölüm nedeni sayılıyor.

Omurilikteki motor sinir hücrelerini etkileyerek yürüme, yemek yeme ve nefes alma gibi temel kabiliyeti yok ediyor.

Spinraza adlı ilacın ilk 4 dozunun iki ay içinde alınması gerekirken, Peyruze, sağlık sisteminin gecikmeli olarak, ilacı 5 ay sonra verdiğini anlatıyor.

“Gecikme nedeniyle Miran, yutma fonksiyonunu kaybetti. Mamayı mideye değil, akciğerine taşıyormuş. Ağır bir enfeksiyon geçirdi. 3 ay yoğun bakımda kaldı.”

Türkiye’de tedavinin geciktiğini ve kriterlerin karşılanamayacağını fark edince, 23 yaşındaki Peyruze, çok sevdiği öğretmenlik mesleğinden istifa edip, Spinraza ilacı için kampanya başlatmış.

Dokuz aydır tedavi alamamış Miran Bebek.

Ve kampanyanın halen 745 bin dolar eksiği var.

Peyruz, “Tüm mücadelem geleceğimiz olan çocuklarımızı ölüme terk etmemek için!” diyor.

Türkiye’de, tedaviye ulaşan 35 çocuk iyileşip, gelişmiş.

Ülkemizde, 3 bin 80 SMA hastası çocuk var.

Tüm bu süreci devletin yönetmesi gerekirken, işin maddi, manevi devasa yükü, Peyruzların sırtına kalıyor.

Aileler, tek tek ilacı almak isterse 6 milyar, devlet eliyle alırlarsa maliyet üçte bire, 2 milyar dolara düşüyor!

Az değil. Ama çocukların hayatı söz konusuysa, devlet baba sorumluluktan kaçamaz!

Yani bu sevgisizlik ortamında, devletin çocuklarını sevmesini ümit ediyoruz!

Tüm çaba kampanya sürecini, bu yükü taşıyamayacak küçük omuzlardan alıp, devlete verirken, böylesine kötü bir olayda sevgiyi bulmak için.


 

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar