Özgür Zeybek

Özgür Zeybek


Sanat gelecekle yüklü bir silahtır!

Sanat gelecekle yüklü bir silahtır!


Pandemi süreci ve bu sürecin sosyal yaşam üzerindeki ağır ve kısıtlayıcı etkisi başlayalı bir yılı geçti. Bu süre içerisinde her şey konuşuldu. Yasaklar, önlemler, yaşlılar, gençler, eğitim, ekonomi, esnafın hali, aşı, tedbirler vs.

Fakat konuşulmayan, her seferinde birkaç cümleden sonra ardı gelmeyen, neredeyse yok saydığımız bir başka mesele daha vardı; sahne sanatları alanında çalışan meslek grupları. Müzisyenler, Tiyatrocular vs. Bu camianın emekçileri neredeyse iki yıldır yaşadığımız pandemi sürecini belki de en ağır geçirenlerden. 

Siz şimdi bu noktada sağlık çalışanlarından başlayıp yine bir diğer meslek gruplarını ve insan topluluklarını hatırlatabilirsiniz. Oysaki bu durumun topyekûn hepimizi olumsuz ve ağır etkilediği gerçeğini reddetmiyorum. Sadece yaşamsal ihtiyaçlarını, geçimini, faturasını, kirasını ödeyememek durumunda kalan bu sanat emekçilerini bir kez daha hatırlatmak derdindeyim. 

Sokaklar insan… Restoranlar, barlar, kafeler, AVM'ler tıklım tıklım. Otobüste dans edenler mi ararsınız, masasına klarnet üfletenler mi? İbadet haneler açık, seyahatler devam, uçaklar dolu, klimalar meçhul, düğünler, kongreler, toplantılar… Fakat Tiyatro YASAK!

Bunu neresinden ve nasıl anlamak okumak gerekir diye çok düşündüm. 
Evet, sahneler genelde kapalı alanlar. Her ne kadar diğer kapalı alanlarda bu yaklaşım hiçe sayılsa da anlayabiliyorum. Kötü örnek, örnek değildir. Buna da kabul.
Peki ya açık sahneler, sokaklar, meydanlar…

Bütün bunları düşünürken aklıma Achero Manas’ın yazıp yönettiği Noviembre (Kasım) filmi geldi. Hayat ve sanat, idealizm ve sanat arasındaki ilişkileri sorgulayan, gereksiz duygusallıktan, romantik anlatımlardan uzak ham bir belgesel film örneği…
Klasik tiyatro ve oyunculuk anlayışının dışına çıkarak, sahneyi sokaklara taşıyan bir grup gencin, çoğumuz için (hele ki kapitalizmin böylesi yoğun yaşandığı bir dönemde) ütopik sayılabilecek düşlerini anlatıyor. 

Alfredo (Óscar Jaenada) karakteri etrafında ilerleyen film, insanda harekete geçme isteği uyandırıyor. Kendimize, kendimizden olmayana bakışımızı, koşulları ve gereklilikleri, idealleri ve zorunlulukları sorgulamamıza neden oluyor. Bizi yapmak istediklerimiz ve yapmakta olduklarımızın tam ortasına sertçe atıyor. 

Alfredo’nun her şeyi hiçe sayarak sadece sanat yapma ve buna seyirciyi de dahil etme özlemi ile arkadaşlarını ikna ederek kurduğu sokak tiyatrosu onlarca zorluğa rağmen tamamen yasaklanana kadar sokaklarda olmaya ve istedikleri tiyatroyu sokakla, insanla buluşturmaya devam ediyor. Bu küçük sokak tiyatrosu bir de manifesto yazıyor. Manifesto’da yer alan maddelerden biri ise; “Seyirci neredeyse biz oraya gitmek zorundayız”

Şimdilerde yaşanan bunca sıkıntı, zorluk ve neredeyse hayatta kalmaktan başka bir şeyi düşünemeyeceğimiz derecede dünyayı saran sağlık tehdidi içinde, yine de sosyal yaşamı devam ettirebilmek adına serbest bırakılan alanları, kısıtlamaları, önlemleri ve tehditleri göz önünde bulundurarak, sahne sanatları ile yaşamını sürdüren sanatçıların bu denli yok sayılması gerçeğini de dikkate alarak düşündüğümde, belki de bütün bunlar her birimizi Alfredo olmaya çağırıyor. 

Globalleşen ve kapitalizmin her geçen gün daha da sertleştiği bir dünyada, herhangi bir sanatsal girişimin, ilgisizlik ve kıyıcılıkla nasıl ezilip, yok sayıldığını anlatan filme, bugünün gerçekliği üzerinden baktığımda, benzer durumun neredeyse bütün bir sanat alanına karşı oluşmuş bir büyük sorun olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. 

Nesnel yaşamı zihnin süzgecinden geçirerek, kurgusal aklın, zekanın ve estetiğin bir ürünü olarak yeniden tanımlayan, bu yolla bizi gerçeklik ve düşselliğin birlikteliği ile yeni bir gerçekliğe taşıyan, böylece yaşamı, insanı, önceyi, sonrayı ve şimdiyi anlamımızı sağlayan sanatın özgür dünyası içinde her koşulda üretmekten başka derdi olmayan sanatçılar, kendilerini anlamayan acımasız bir dünya ile karşı karşıya kaldıklarında neredeyse o dünya tarafından tamamen yok edilmeme savaşı veriyorlar.
 
Filmdeki bir başka replik ise; "Dünyayı değiştirmeye çalıştık, başaramadık. Şimdi dünyanın beni değiştirmesini engellemeye çalışıyorum."

İşte tam da buradan hareketle, hepimiz için Alfredo olma zamanı mı sizce? 
Sanatı sokağa taşımaya ne dersiniz?

Filmin de mottolarından biri olan İspanyol şair Gabriel Celaya’nın bir dizesi ile sizleri selamlıyorum. 

“Sanat gelecekle yüklü bir silahtır...”

telif

Makale Yorumları

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar