Erdem Beliğ Zaman

Erdem Beliğ Zaman


Medya mahallemiz, sakinleri ve turist olarak gelenleri

Medya mahallemiz, sakinleri ve turist olarak gelenleri

Eskiden “basın”, daha eskiden “matbuat” denen “medya mahallemiz” bir tuhaftır. Muhtarlıkla yönetilmesi lazım gelirken sultanlıkla yönetilir; daha da tuhafı bir tane değildir sultanı. Siyasetçiler, para babaları, patronlar, eş-dost-ahbap olmak üzere onlarca sultana sahiptir ve sakinlerinden de bu sultanların tahakkümlerini kabul etmeleri istedir. Daha da doğrusu şart koşulur. Bu şartı yerine getirmeyenler gâh mahalleden çıkarılır, gâh şiddetli bir taarruza maruz kalır fakat genellikle görmezden gelinir; silikliğin sisleri ardında kaybolması ve yavaşça buharlaşıp sise karışmak suretiyle yok olup gitmesi için. Ne kabiliyetler buharlaşıp gitmiştir tahmin edemezsiniz!

Geçen hafta medya mahallemizin sakinlerinden daha fazla sakin tavrı takınmasına rağmen aslında bu mahalleden taşınmış olan sayın Oray Eğin, - “Lower Cihangir” kültür sanat lobisi – başlıklı mühim bir yazı yazdı. Hani derler ya, “el-âlem seni senden daha iyi biliyor” diye; işte o hesap sayın Eğin, bir turist gibi “medya mahallesinde” yenen haltlardan birini sayfasına taşıdı. Kültür-sanat camiasında verilen ödüllerin geçersizliğinden ve niteliksizliğinden dem vurdu. Dem vurmakla kalmadı gerek ödül alanları, gerekse verenleri yerden yere vurdu. Yazısının temposu o derece şiddetliydi ki “vurmak” fiilini bu kadar kullanıp bıraktığına, daha ileri götürmediğine inanınız hayret ettim.

Eh, haksız da sayılmaz. OrhanPamuk’un hızla yazılmış (belki de en hızlı bitmiş) romanı “Veba Geceleri”nin birinci, Hakan Günday’ın malum “Zamir” romanının ikinci seçildiği bir listeden hayır beklemek abestir. Yanlış anlaşılmasın, elbette ki bu iki kıymetli şahsın edebî kimliklerini tartışmıyorum ve tartışmaya açık olduğunu da düşünmüyorum; sadece bahsi geçen romanlarını böyle bir liste başı için yeterli görmüyorum.

Seçici kurulun “birbirlerini ağırladıklarını” da biliyorum. Çünkü bir bilginin yanlışlığını bile bile kayırdıkları sanatkârı öne çıkarmak adına bu hatayı kullanmaktan çekinmediklerine şahitlik etmiştim. Vaktiyle Cumhuriyet gazetesinin “kültür-sanat” sayfasında Türk Tiyatrosuyla alakalı, üstelik başlıkta yer alan bir yanlışlığı düzeltmelerini rica etmek adına, kültür sanat servisine bir mail göndermiştim. Maile olumlu-olumsuz bir cevap alamayınca bu sefer sayın Zeynep Oral’a başka bir mail yollamıştım. Ne yazık ki O’ndan da bir cevap alamamıştım. Demek ki bir bildikleri yahut kayırdıkları vardı!

Sayın Oray Eğin işte bu bilenler topluluğunu yazısında, sayın Tuğrul Eryılmaz’ın deyişiyle, “Lower Cihangirli” olarak tasnif ediyor. Bu güruh aynı zamanda Türk Edebiyatının yerine Türkiye Edebiyatı, o da tutmayınca yerli edebiyat ve Türkçe Edebiyat diyen gruptur da…

Zaten “upper” yerine “üst”, “varlıklı” yahut “mâfevk”; “lower” yerine “orta halli”, “daha düşük gelirli” ya da “mâdun” diyemeyenlerin yani Türkçe konuşamayanların, Türk Edebiyatı isimlendirmesini reddedip yerine Türkçe Edebiyat ismini önermelerini hazin bulurum. Hele bu güruhun Türk Edebiyatının kaderini tayin merciine getirilmesini hazinin ötesinde vahim kelimesiyle ancak ifade edebilirim.

Dolayısıyla bu grup hakkında diyecek başka lafım yoktur; başka lafa lüzumsa hiç yoktur…

Tüm bu doğru yaklaşımı bir yana, sayın Eğin, yazısının devamında eleştirdiklerinin durumuna düşüyor. Yani “eş-dost kayırmacılığına”… Sayın Hilmi Yavuz’u ve Sayın Selim İleri’yi eleştirirken kitaplarını okumadığını belli eden cümlelerden sonra onların vaktiyle “Zaman paçavrasının” yazarı olduklarının altını çiziyor ve listede bulundukları yere “Deniz ne kadar güzel” isimli romanıyla Yiğit Karaahmet’in daha layık olduğunu söylüyor. Sayın Yavuz’un “Talan Şiirlerini” okudum ‘teknik imkânsızlığı” aşacak kadar iyi buldum. Selim İleri hakkında yazılan kitabı ve sayın Karaahmet’in kitabınıysa okumadım, bu yüzden yorum yapmayacağım. Yalnız dikkat çekmek istediğim nokta ayrı… Bir edebiyat listesine elbette ki böyle bir taraftan bakabilirsiniz, çünkü bu bir vicdan ve ahlak meselesidir de aynı zamanda; yalnız, yerlerine tavsiye edeceğiniz kişi “Taraf paçavrasının” yazarıysa durum değişir ve inandırıcılığınızı kaybedersiniz.

Keşke sayın Eğin, edebî nitelik nispetinde bir değerlendirme yapmakla kalsaydı ve bu sulara girmeseydi. Ya da bu sulara girseydi ve usta bir kaptan gibi gemisini sağ-salim limana kavuşturabilseydi. Bu arkadaş tutuculuğu ve saldırgan yaklaşımı O’nu pek sevmediğini satırlarından anladığım sayın Yavuz’un tarifindeki “birey” olmaya sürüklemiş: “Türkiye’de birey olmanın yolu düşman edinmekten geçer.”.

Velhasıl “medya mahallemizin” sakinleri pek de sakin değildir. Hatta asabi oldukları bile söylenebilir. Bu teşhis taşınanları, turist olarak gelenleri ve sultanları için de geçerlidir. Bu asabiyet çok kere doğruların ve hakkın önüne perde çekmelerine sebebiyet verir. Bu yüzden doğruları görmek isteyen medya takipçilerinin, önlerine çıkan perdeyi aralayıp arkasına bakmaları gerekmektedir.

telif

Makale Yorumları

  • Nursun Erel13-01-2022 16:58

    Şahane bir yazı, kaleminize sağlık… Selim İleri en sevdiğim, tutkuyla, döne döne okuduğum bir yazar. Hilmi Yavuz ise Bodrum dostumuz, uzun sohbetlerde bulunmuşluğumuz, var, kimi kitaplarını ve yazılarını okudum, hatta Ankara’daki kitap kulübümüze de bir gün konuk ettik. Böyle bir entellektüeli bir kalemde harcamaya kalkışmak ancak cahillere yakışır diye düşünüyorum.Sevgiler, devam… Unutmayın ki birey olmak düşman olmaktan geçiyorsa, şimdi bir kaç kişi daha karşınıza geçti. Kolay gelsin.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar