Murat Bayar

Murat Bayar


Kır çiçekleri artık paletler altında kalmayacak!

Kır çiçekleri artık paletler altında kalmayacak!

İstanbul’daki bir inşaat için 2 milyon ağacın kesileceği bilgisi üzerine, Dünya Gazetesi’nde olduğum halde, durumdan vazife çıkardım. Ve 1997’de Toprak Dede lakaplı çevre örgütü başkanına faks gönderdim ve telefon açtım. Ancak çevre örgütündeki muhatabım defalarca iletmeme karşın, “faksınız gelmedi” nakaratını tekrarlıyordu. Ardından gazete yönetimi, çevre örgütünü taciz ettiğim gerekçesiyle beni uyaracaktı.

Bunun üzerine izin alıp, o saatte Bayındır Holding’te bir toplantıda bulunan, Toprak Dede’ye gidip, elden belgelerimi verip, “ağaç katliamına dur” demesini istedim. Kibarca koluma girdiği halde, benimle koridorda yürürken şu veciz sözü kullandı:

“Teknoloji geçerken, bazen kır çiçekleri paletler altında kalacaktır. Bir ara hatırlat da, sana şilt verelim!”

Kır çiçeklerini savunma aşkım, 2010’da yönetiminde bulunduğum meslek örgütünde de devam etti. Bulunduğum meslek örgütü, bir haber kanalındaki genç bir muhabirin; Somali’de kaçırılan ve fidye istenen Horizon 1 Gemisi çalışmasına yılın en iyi haberi ödülünü veriyordu. Haberin sadece, “Günde bir öğün yemek yediler, pet şişeyle duş aldılar”dan ibaret olduğunu okudum.

Genel Sekreter S.G.’yi arayıp, “Bu haberde 5 N 1 K bile yok. Somalili korsanların ne istediğini, gemiyi niye ve ne karşılığında bıraktığını bilmiyoruz. Dahası gemi Somali’ye ne taşıyormuş?” diye sordum.

“Sen, benim rüşvet aldığımı mı ima ediyorsun, açıkça yüzüme söyle, tek namuslu gazeteci sen misin?” diye sordu!

Bu hanımefendiye çocukluğumda izlediğim sonu kötü biten tek çizgi filmi, Flanderlerin Köpeği’ni (A Dog of Flanders) anlattım. Çizgi filmin 9 yaşlarındaki yoksul bir çoban olan kahramanı, kendisine hediye edilen yağlı boya malzemelerle çalıştığı eseriyle, kadetraldeki burs ödüllü resim yarışmasına katılır. Jüri, bu çobanın resminin en iyi olduğu konusunda mutabıktır. Ancak bağış yapan kasabanın en zengin ailesinin çocuğu da yarışmaya katılmıştır. Birincinin resmi iyi olmasa da, arkası güçlüdür ve en iyi resim ödülüne layık bulunurken, çobanımıza ikincilik uygun görülür.

Olay yeri Finlandiya!

Mevsim kış.

Sıcak bir yuva ve eğitim hayaliyle katıldığı yarışmadan eli boş dönen çobanımız, her zaman yattığı katedralin kömürlüğünde son kez uyur. Çünkü o gece hava anormal soğuktur ve çocuk donarak ölür! (bu yaşanmış, Rus satranççı Shlester’in öyküsüdür)

Ve yine sekreter hanımefendiye dedim ki: “Varsayalım ki yük, nükleer atık ve eli silahlı da olsa eylemciler, aynı zamanda çevreci! Bu durumda tüm haberin gidişatı değişmiyor mu?”

Daha sonra, Başkan T.O. beni arayarak, bu hanımefendinin başkanı olduğu jüride ödül verdiği genç muhabirin eski stajyeri olduğunu, para almadığını, sadece dostane ilişkilerin etkili olduğunu söyleyecekti.

(O ana kadar, aradığım sekreterin jüri başkanı olduğunu ve stajyerine ödül verdiğini bilmiyordum)

Ve meslek örgütümü, çevre aşkıyla karşıma almış oldum. Ama sonra gördüm ki, bu kutuplaşma farklı boyutlarda, farklı tarih ve mekânlarda devam ediyormuş.

Nasıl mı? Anlatayım!

Cengiz İnşaat’ın taş ocağı tesisi yapım çalışması, Rize’nin İkizdere ilçesinde İşkence Dere Vadisi’nde halkın direnişine çarptı. Direniş nedeniyle bir gün ara verilen inşaat çalışmasına yeniden başlandı. Patika yollardan gelen halk, iş makinelerinin önünü kesti.

Sosyal medyadaki haber ve görüntülere göre, Jandarma, yaşam savunucularının üstüne taş yuvarladı.

Yani, sermayenin yanında yer alan kolluk kuvvetleri, doğayı korumak isteyen halkı karşısına almıştı.


Foto: DİSDER (Doğa İçin Sanat Derneği)

Soma termik santralinde Greenpeace’in eylemini de anımsayacaksınız.

Yine, Sinop Gerze’de, termik santrale karşı mücadelesini kazanan halka tam 10 yıl sonra ceza çıkacaktı.

Başka bir ifadeyle, 11 Eylül 2011 tarihinde iş makinelerinin çalışmasına izin vermedikleri gerekçesiyle açılan davada, 37 kişiye toplam 42 yıl 10 ay hapis cezası verildi.

Bu örneklere, Beypazarı Doğanyurt Köyü’ndeki taş ocağına karşı halkın direnişini ve 300 endemik bitkini yok olma tehdidi altında olduğu gibi, Akkuyu Nükleer Santralini, Sinop’u ve proje aşamasındaki tüm nükleer tesisleri, İskenderun, Yatağan, Silopi, Gebze Dilovası gibi daha çok örnekler de verilebilir.

Yani devlet diyor ki, teknoloji geçerken kır çiçekleri paletler altında kalabilir!

Bu böyle gitmez diyordum, gitmedi de!

Paris İklim Anlaşması’na imza atan ülkelerden biri de Türkiye’ydi. Ancak, anlaşma parlamentoda uygulamaya alınmadı. Sorarlarsa, Çin gibi gelişmekte olan ülke statüsünde olduğumuz mazereti düşünülüyordu, sanırım. Ama kazın ayağının öyle olmadığı anlaşıldı.

Yeşil Enerji Mutabakatı, sadece nükleer enerjiyi değil, sanayinin tüm iş yapış şeklini değiştiriyordu. Ve kurallar o kadar katıydı ki, buna uymayan sistemin dışına itilecekti. Karbon ayak izinize bakıldığında aynı ürünü üretseniz bile, doğayı kirlettiğiniz için ek bir gümrük vergisi ödemek zorunda kalacak, birlikte iş yaptığınız ülkeler var ise tedarik zincirinden çıkarılacaktınız!

Bu kadarla da bitmiyor! Artık ülkenizin, AB gibi gelişmiş ülkelerden kredi bile alamayacak olması, yani finansal sistemin de dışında kalacağı anlamına geliyor.

Bu yaptırımlar, ihracatının yüzde 60’ını AB ülkelerine yapan Türkiye için göze alınamayacak kadar büyük risk.

Yani, Yeşil Enerji Mutabakatı diyor ki:
Artık teknoloji geçerken kır çiçekleri paletler altında kalmayacak...

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar