Füsun Paşa

Füsun Paşa


Gününü, belirsizliği yöneten ol

Gününü, belirsizliği yöneten ol

Eylül ayının son gününden kocaman sevgi dolu bir merhaba,

Her hafta 'Güneşe Uyanış' köşem için yazımı yazarken acaba bu haftanın konusu ne olmalı? diye, merakla bilgisayarımın başına oturuyorum. Ellerimi klavyeye yerleştiriyorum, sonra derin bir nefes alıyorum ve biraz bekledikten sonra yazmaya başlıyorum. Konu ne olacak ne çıkacak bilmiyorum. Heyecanla ben de o sırada o enerjinin içine yerleşmenin tadını çıkarıyorum. Hayatla işbirliği içinde olmayı, o akışta ilerlemeyi çok seviyorum. Bana güvende hissettiriyor.  Yazılarımı planlamak bana göre değil. Hafta içinde instagram hikayelerimde de aynı şey oluyor, hayata dair onlarca farklı konu paylaştığımda, ben çok eğleniyorum, takipçilerimden de muhteşem geri dönüşler alıyorum. Paylaşımlarım sonrasında, birçok yaşanmış deneyimlerle yüzlerce mesaj geldiğinde, bu haftanın konusu bu olsun diye çok düşünmüşümdür ama o konuların kenarından, köşesinden burada ancak küçük dokunuşlar yapabiliyorum.

Şu anda da bütün bu okuduklarınızı yazmayı planlamadığım gibi ne yazacağım ben de bilmiyorum. Yolculuk nereye gidecek? bilinmez. Önceden hazırlamak, konuları belirlemek, ne kadar bunu bir tarafım istese de klavye başındayken sanki hepsi siliniyor farklı bir pencere açılıyor, o planları yapamıyorum. Bazen bu çok kolay da olmuyor. Bir yazı yazmaya başlıyorum sonra bakıyorum 'Hayır bu değil' diyerek hepsini siliyorum. Yeni baştan, bambaşka bir konuyu yazarken buluyorum kendimi. O belirsizliği, bir heykel yapar gibi yontmayı, şekillendirmeyi sanırım seviyorum.

 O anda hangi kelimeler, cümleler akacak ve bu yazı sizinle buluştuğunda sizin hayatınıza nasıl dokunacak? Ne hissedeceksiniz? Ben ne anlatmak ne paylaşmak size nasıl bir katkıda bulunmak istiyorum? Neyin farkına varmanızı istiyorum? diyerek onlarca soru içinde büyük bir tutku ve heyecan içinde yazdıkça, yazıyorum.  Sonuçta her haftanın kendine özel bir enerjisi, duygusu, yaşanan hikayeleri oluyor.  Yazıları kısaltıyorum, ekleme yapıyorum, bu paragraf gereksiz diyorum kesiyorum, siliyorum, başka cümleler kuruyorum.  Sonunda yazdıklarıma bakıp içime siniyorsa perşembe günleri işte bu yazılar sizinle buluşuyor.

Hayatta biraz böyle değil mi?

Her gün belirsiz bir güne uyanıyorsunuz. Uyandığınız an itibariyle sizin bilerek ya da bilmeyerek yaptığınız seçimlerle gün şekilleniyor. Birileri hayatınıza dahil oluyor, birileri gidiyor. İşler geliyor ya da duruyor. Gün aslında sizinle şekilleniyor. Ya güzel keyifli bir gün yaşanıyor ya da sıkıntılı bir gün. Bazı insanlar güne, of diyerek öfkeli başlıyor, bazıları heyecanla, mutlulukla başlıyor.

 Kimileri hayata kızar, kavga içinde mücadele ederek yaşar. Sanki düşmanıyla buluşmaya hazırlanır gibi günü yaşamaya hazırlanır. Hatta nasılsın? Nasıl gidiyor hayat? diye sorduğunda, mücadele işte, gördüğün gibi savaşıyoruz derler. Kızacak yer ararlar. Devamlı söylenmek isterler. Bunu seçen kişi taşıdığı bu enerjinin karşılığını verecek olayları zaten kendine hemen çeker. O gün nasıl olur sizce?

Kimi de hayatı kucaklar, barış içinde, en güzel, en sevdiği dostuyla buluşacakmış gibi güne hazırlanır ve yaşar. Bu kişilere nasılsın diye sorduğunda çok iyiyim derler. Sizce çok iyi olanların hayatında sorunlar yok mudur, tabi ki vardır. Sadece hayatla geçinmeye gönülleri de vardır. Sorunlar çözülür, problemler eninde sonunda biter. Bunu bilir. Tıpkı bir günün, bir haftanın ya da bir senenin bitmesi gibi her şey gün gelir,biter.  Önemli olan senin hayattaki duruşunla, kendine, hayata güvenerek yaşadıklarını yönetebilmektir. Duygularını, düşüncelerini, eylemlerini, kendini iyi hissedeceğin şekilde yönetebilmek, tüm sorunların üzerine çıkmanı sağlar. İşte o zaman çözümler de gelir. Yani enerjin ne kadar olumlu, yapıcı, yüksek olursa, farkındalıkla hayata bakıp, hayatla barış içinde olursan bütün olumsuzlukları çözmende kolaylaşır.

HAYATLA KAVGA ETMEK Mİ?

Acaba kimden, ne zaman hayatın size düşman olduğunu öğrendiniz? Hayatla kavgaya ilk ne zaman başladınız? Hayatın zor, sorunlu çözümsüz olduğuna ilk ne zaman karar verdiniz? Bu gerçekten siz misiniz? Sizin hayata bakışınız mı yoksa ailenizden, çevrenizden birilerine mi ait? Bu ilkler olduğunda ne yaşamıştınız? Nasıl davranmıştınız? Her şeye bir bakın. Gözlemleyin kendinizi.

 Ailenize aitse buna devam etmek zorunda değilsiniz.  Bu hayatla olan kavganız sizin yaşadığınız deneyimler sonucundaysa, belki o zamanlarda verdiğiniz tepkilerin, aldığınız kararların sonuçlarını hala yaşamaya devam ediyorsunuzdur.  Muhakkak burada bir kazancınız vardır. Sesinizi yükselttiğinizde, şikâyet ettiğinizde daha çok ilgi çekiyorsunuzdur. Kimse sizden bir şey istemiyordur.  Acaba sizin kazançlarınız ne? Sizce 'Hey hayat ben buradayım, beni görün' demenin başka yolları yok mu? Hiç denediniz mi?  Yoksa sadakatle, bu mücadele eden, her şeyle savaşan sen ve hayat ilişkisine bağımlı mısın? Ya yaşadığın zararlar, kırdığın kalpler, kendini hasta etmeler bunlar ne olacak? Devam etmek istiyor musun böyle yaşamaya?  Zoru başarmana gerek yok. Her şey çok kolay ve basit. Ne gerekiyorsa onu yapmak için hazırsan sende kolay ve keyifli bir hayat yaşatabilirsin kendine.

Kendi hikayeni yazmak gibi düşün hayatını. İstediğin an, istediğin yerde, istediğin bölümleri kesebilirsin. Çıkarabilirsin. Sil baştan başlayabilirsin. Topluma dahil olmak, ailene dahil olmak için böyle yaşamak zorunda değilsin. Dışlanma korkunu bırak gitsin.  Sadece sen, kendin olarak da, istediğin gibi özgürce yaşayarak da, topluma ve ailene dahil olabilirsin.  Senden daha önemli ne var ki? Şimdi kendini hayal et.

 İstediğin hayatı yaşayan sen nasıl olurdu? Kavga yok, hayatla insanlarla çatışmak, her şeye üzülmek, sıkılmak yok. Öfke yok! Sen nasıl bir sen olurdun? Yaşamındakilerle ilişkin nasıl olurdu? Kendini bu alanda görebiliyor musun? Neyi seçiyorsun? Seçimlerin her şeyi değiştirecektir.

HAYATLA İŞ BİRLİĞİ İÇİNDE, KEYİFLE YAŞAMAK

Bunu hiç denedin mi? Muhakkak denemelisin. 'Bugün kendimle, insanlarla kavgayı bırakıyorum, hayatla iş birliği yaparak, barış içinde yaşamayı seçiyorum' diye yeni gününe başla. Hayatında birçok sorunların olabilir. Eğer sen istersen hepsini yönetebilirsin. Ne istediğin, nasıl yaşamak istediğin çok önemli.

Önce akışa güven. Hayatla savaşmak yerine, barışmanın mucizelerini yaşamak için kendine izin ver. Sen hayatla iş birliği yaptığında ona karşı değil de, onunla birlikte, onun akışında hareket ettiğinde her şey zaten değişmeye başlayacak. Gülümse hayata. Eğlenmeyi seç. Güzellikleri gör. Hayatın insanlara verdiği bolluğu gör. Evrenin muhteşemliğine odaklan. Şükret. Sana iyi gelen güzel insanlarla bol bol vakit geçir. Konuş, sohbet et. Kendine biraz zaman ver. Ortamlarını değiştir. Yaşam alanlarına yenilikler kat.  Yeni insanlara kendini aç, kapanma, saklanma bırak izin ver, hayatına girsinler. Gitmesi gerekene de izin ver, bırak gitsin. Yeni gelene, olana, olacak olana izin ver. İstediğin an, istediğin her şeyi değiştirebilirisin. Yeniden başlayabilirsin. Belirsizliğin içinde keyifle ilerle. Kendini, gününü, hayatını yönetebileceğini bil.  Bunu yaptıkça alışacaksın. Alıştıkça eğleneceksin. Kendine daha çok güvenmeye başlayacaksın. Güvendikçe mutlu olacaksın. Daha çok gülümseyecek, daha çok iyi ve güzel olana odaklanacaksın. Böylece yaşamına daha çok sana keyif veren insanlar girmeye başlayacak. Yaşadığın deneyimler daha da güzel olacak. Enerjin her geçen gün hızla yükselecek.  

İşte bu yüzden hiç kimseye, hiçbir olaya, acıya, üzüntüye, enerjini çalan ilişkilere tutunma, yapışma. Bu hayat senin. Sen, hayatını, duygularını yöneten ol. Başkalarının olumsuz enerjilerinde kaybolma.

Şimdi kendi hikayeni en güzel şekilde yaz, oyna. Başrol senin, senarist sensin. Oyun sen nasıl istersen öyle yaşanacak, yolculuk seninle şekillenecek, istediğin gibi de tamamlanacak. Her hikaye çok özeldir.  Yarın 1 Ekim. Bundan daha güzel bir başlangıç olamaz ne dersin?

SEN VE HAYAT BAKALIM BİRLİKTE NASIL GÜZELLİKLER YAŞAYACAKSINIZ?

Bana da kendinle ilgili tüm değişimleri yaz.

Sevgiyle iyilikle kal.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar