Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Eski AKP’li Emin Şirin: “IŞİD’le işbirliği insanlık suçu”

Eski AKP’li Emin Şirin: “IŞİD’le işbirliği insanlık suçu”

Kasım 2002 genel seçimlerinde AKP’den İstanbul milletvekili seçilen Emin Şirin tam 10 ay sonra partisinden istifa etmişti. Daha sonra Liberal Demokrat Parti’ye geçti. Ardından ANAP Genel Başkan Yardımcısı oldu. Son yıllarda aktif siyasetten uzak durmasına karşın kanaat önderi olarak topluma görüşlerini bildirmeye devam ediyor. Emin Şirin’le AKP’den ayrılışını, bugünkü Türkiye siyasetini ve gelecek seçimler için tahminlerini konuştuk.

- Kasım 2002 genel seçimlerinde İstanbul milletvekili seçildiniz. Tam on ay sonra da AKP’den istifa ettiniz. Neden?

E.Ş.- İstifa mektubum arşivde duruyor. Google’a girerseniz metni görebilirsiniz. Öncelikle AKP’ye niye girdiğimi anlatayım. 28 Şubat’tan sonra o günkü söylemler çerçevesinde ciddi bir demokrasi projesi olarak gördüğüm için AKP’ye girdim. Bir muhafazakar kesimin yenilenmesi ve demokratlaşması çerçevesinde düşündüğüm için girdim.

Ayrıca, gene o günkü ortamda ortaya koydukları üç “y”nin, yani yolsuzluk, yoksulluk ve yasakların Türkiye’nin gündeminde önemli olduğunu ve bunlarla mücadele  edileceği sözünün verildiği için girdim. Ancak on ay süreyle partinin içinde fevkalade aktif olarak çalışmama rağmen gerek yoksulluk, gerek yolsuzluk gerekse de yasaklar konusunda ciddi olmadıklarını gördüm.

- Bunu biraz açar mısınız?

E.Ş.- Önce yasaklar konusunu ele alayım. Özellikle dini özgürlükler ve ifade özgürlükleri çerçevesinde yasakların kaldırılması konusunda gayet samimi hareket etmelerine rağmen bugün de görüyoruz ki muhafazakar kesimin bazı ihtiyaçlarının haricindeki bütün ifade özgürlüklerini yasaklama eğilimindeler. Bu, o günden görülüyordu.İçinde olan birisi için çok açıktı.

İkincisi, yolsuzluklar. Bir yolsuzluk komisyonu kuruldu. Başında Azmi Ateş vardı. O komisyon çalışmalarını tamamladıktan sonra hiç bir şey yapılmadığını gördüm. Yani o komisyon yasak savmak için oluşturulmuş. Daha açık söylemek gerekirse, yolsuzluklarla mücadele etmeyecekleri on ay içinde benim için çok belli olmuştu.

Yoksulluk konusuna gelince... O gün partinin uygulamalarından Kemal Derviş’in getirdiği programların devam ettiğini gördüm. Bunun içinde Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, özellikle Ali Babacan da bulunuyor. Şimdi bugün bunun aksini düşünenler var. Muhalefete de geçtiler ama iktidarın çok iyi denilen ilk zamanları bugünkü bozuklukların temelini oluşturdu.

HORMONLU EKONOMİK BÜYÜME

- Bu nasıl oldu peki?

E.Ş.- Dolar kurunu sabit tutmak suretiyle muazzam bir şekilde ithalatı ve tüketimi pompaladılar. İthalat ve tüketim pompalandığı için paranın bol olduğu dönemde Türkiye’de üretime yatırım yapılmadı.Türkiye inşaatla, tüketimle ve ucuz dövizle büyümeye başladı.Bunlar sağlığa zararlı şeylerdir.

- Tam da hormonlu büyüme mi?

E.Ş. – Bu hormonlu büyüme yoksulluğu azaltmaz, artırır. Bunları gördüğüm için, mektupta da bunları anlatıp kendilerine (Tayyip Erdoğan) de beni aktif siyasete taşıdıkları için teşekkür ederek partiden istifa ettim.

- Önümüzde çok ciddi bir seçim süreci var. Sizin de dediğiniz gibi yıllardır hukuksuzluk , yolsuzluk, her türlü kötülük sürerken hala Erdoğan ve AKP’nin çok yüksek oy alıyor görünmesini nasıl karşılıyorsunuz?

E.Ş.- Görünmüyor; hakikaten yüksek oy alıyorlar. Bunun temeli sosyolojidir. Daha açayım. Bizim gibi ülkelerde siyasetin temeli ekonomi değil, sosyolojidir. Muhalefet bunu anlamamış görünüyor. Tayyip Erdoğan’ı iktidara taşıyan bu sosyoloji çok önemli.

- Yani kara kalabalıklar...

E.Ş.- Öyle demeyelim. Türkiye’de 1950’lerde başlayan bir iç hareket oldu. Bu iç hareket sanayileşmeyle birlikte Anadolu’dan büyük şehirlerin çeperlerine çok ciddi bir akım oldu.

O günkü CHP bu büyük şehirlerin çeperlerine yerleşen insanlara muazzam bir üstençli tavırla yaklaştılar. Ayrıca, 12 Eylül’den sonraki dönemde de, Özal sonrası dönemi dikkate aldığımızda laiklik fevkalade Jakoben bir tavırla uygulandı. Özal’la başlayan dönemde bu kesim belirli maddi imkanları kazandıktan sonra siyaseten kendini ifade etme arzusunu duymaya başladı.

ERDOĞAN ALFA LİDER

Bunun ilk emarelerini 1994, 1995 seçimlerinde gördük. Bu kesimlerin temsil ettiği seçmen grubu yüzde 20’leri geçti. Bu sosyoloji bugün orada duruyor; giderek de güç kazandı.

Bizim sosyolojimizde Alfa lider çok önemli. Tayyip Erdoğan tam bir Alfa lider. Dolayısıyla bu sosyolojik tabana oturan bir Alfa lider olarak ortaya çıktığı zaman bu önemli bir vakıa.

Bu grup bir süre sonra muazzam maddi imkanlara kavuşmaya başladı. Tayyip Erdoğan da onlara özellikle para kazandırıyor. Para kazandırırken bunun illegal yollardan olup olmadığına bakmaksızın kendi kitlesini rahat ettiriyor.

Bu faktörlerin hepsi bir araya geldiğinde yüzde 30-35 civarında bir kitle bir taraftan yeni elde ettiği hakları kaybetmemek için bu imkanları kendisine bahşeden Tayyip Erdoğan’dan hiç bir şekilde vaz geçme eğiliminde değil.

- Peki, Erdoğan bu kitle tarafından tartışılabilir hale gelebilir mi?

E.Ş.- Kazanımlarını onlara kaybettirmeyecek başka bir Alfa lider ortaya çıkmaya başlarsa o zaman Tayyip Erdoğan yerine o olabilir mi, diye düşünebilirler.

Tayyip Erdoğan 1990’larda o grup insanların beyaz atlı prensiydi. Bugün de o imkanları kendilerine bahşetmiş olan babaları ve sultanları. Bundan vaz geçmezler.

- Yani Türkiye Tayyip Erdoğan ve benzeri liderlere mi mahkum?

E.Ş.- Bunu mahkumiyet olarak görmemek lazım. Güncel siyasete döndüğümüzde , Erdoğan ne dediğini iyi bilen, çok pragmatik olmakla birlikte esas olarak ana hedeflerinden hiç vaz geçmeyen bir siyasetçidir.

ERDOĞAN’IN HEDEFİ DİNDAR VE KİNDAR NESİL

- Erdoğan'ın ana hedefleri nedir?

E.Ş.- 2023, 2053, 2073 derken Asım’ın Nesli dedikleri dindar ve kindar nesil yetiştiren, muhafazakarlıkla dindarlığı ileri safhada uygulayan ama onun yanı sıra teknolojiyi öğrenen bir nesli yetiştirip iktidarı onlarla devam ettirmeyi düşünen bir yapı.

Tabii orada hukukun temeli şeri hükümler demesek bile Medeni Kanun’un içine konulmuş dini ögelerin de bulunduğu bir sistemle gitmeyi düşünen bir insan

- Bunu başarabilir mi?

E.Ş.- Pek tabii başarabilir. Muhalefetin durumuna bağlı. Eğer muhalefet makul bir laiklik anlayışı içinde hareket etmezse, dini hassasiyeti yüksek insanların hassasiyetlerini dikkate almazsa ve elde ettikleri kazanımları tereddüte sokacak bir duruma getirirse muhalefet başarılı olamaz; Tayyip Erdoğan devam eder.

Önümüzdeki seçimi muhalefet kazanabilir ya da kazanamaz. Cumhur İttifakı’nın devam ettiğini düşünelim. Tayyip Erdoğan çok önemli bir söz söyledi. “Son defa destek istiyorum,”dedi.

- Daha önce de aynı lafları söylemedi mi?

E.Ş.- Ondan önce iki kere daha söyledi ama ondan sonra fikri değişti. Ama şimdi artık Cumhurbaşkanı olarak Anayasa’nın hükümlerine göre daha fazlasına hakkı yok. En fazla belki bir dönem daha, erken seçim olursa.

- Anayasa 101. Madde açık değil mi?

E.Ş.- Gayet açık. Dolayısıyla son bir defa daha seçilirse Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını çok merak ediyorum ve bazı temennilerim var. Bu temennilerimin altını çizmek istiyorum.

Erdoğan kazandığı takdirde hakiki bir Türkiye koalisyonuna gitmesini, kamplaşmayı azaltmasını, kindar lafından vaz geçmesini, gençlere ve  liyakata önem vererek  kadrosunu ona göre oluşturmasını diliyorum.

Bu temennimi somutlaştırayım. Mesela milletvekili aday adayı kadrosunun en aşağı yarısının Türkiye demografisine uygun olarak kırk yaşın altında olmasını temenni ediyorum. Ama orada Ahmet’in ya da Mehmet’in, altını çiziyorum Mehmet’in oğlu olmamalı.

İkincisi, kendi rızasıyla kuvvetler ayrımına biraz daha dikkat edecek Anayasa değişikliklerine önayak olmasını temenni ediyorum. Yani seçildiği takdirde yürütmenin başı olmakla birlikte yargıyı bağımsızlaştırmasını ve tarafsızlaştırmasını temenni ediyorum. Şu anda kendi uhdesinde olan bir çok yetkiyi de yasamaya devretmesini temenni ediyorum.

Üçüncü temennim,  son dönemi olduğuna göre, bakanlar kurulunu gerçekten  liyakatlı insanlardan oluşturmasıdır.

Bir dördüncü husus da şu: Madem artık son dönemini yaşayacak, şu Siyasi Etik Kanunu ve makul bir ihale Kanunu’na da dikkat etmesini canı gönülden temenni ediyorum.

- Peki, sizce yapar mı?

E.Ş.- Bilmiyorum. Ben temennilerimi söylemekle mükellefim. Ufak, sınırlı bir zümrenin “Sultanı” olarak değil de Türkiye’ye hakikaten faydası dokunmuş bir Cumhurbaşkanı olarak  tarihe geçmek istiyor ise bu tavsiyeleri eskiden beri tanıdığım bir insan olarak iletmek benim görevim.

- Ortada çeşitli senaryolar konuşuluyor. Erdoğan seçimi kaybetmemek için Türkiye’yi Suriye’de, hatta Doğu Akdeniz’de, Yunanistan’la bir çatışmaya sürükleyebilir deniyor. Bu senaryolara ne diyorsunuz?

E.Ş.- Her siyasetçi gibi Tayyip Erdoğan da seçimi kazanmak için elindeki bütün imkanları kullanacaktır. Ekonomideki sıkıntılar kendisi için bir dezavantaj olarak görünüyor.

Öte yandan muhalefetin dağınıklığı da kendisi için bir avantaj olarak ortaya çıkıyor. Ama onun ötesinde, devletin bütün imkanları Tayyip Erdoğan’ın elinde. Dış politikayı tek başına yürütüyor. Polis, jandarma, maalesef Anayasa’ya aykırı olarak yasama kendi elinde. Dolayısıyla bazı kararları alabilir.

Ancak genel olarak dış politikaya baktığım zaman seçim için atabileceği bazı adımlar olmakla birlikte son üç-dört yıldır yürüttüğü dış politikanın, bazı konularda ondan önceki dış politikasına kıyasla daha akıllı ve doğru olduğu kanaatindeyim.

Yanlış olan Avrupa’yla ilişkileri kopartmaktır. Doğru olan da şöyle: 2014-2015’e kadar gerçekten son derece Batı’ya bağlı, Büyük ortadoğu Projesi’ni icra eden bir insan görünümündeyken son üç-dört yıldır daha atak bir politika izlemeye başladı. Suriye’yi ele alalım. Gerek ABD gerekse Rusya’nın verdiği sözler var. 30 km.lik bir şeridin PKK ve YPG unsurları ve ağır silahlardan arındırılması... ABD de Rusya da bu sözleri tutmadı.

Tayyip Erdoğan, “Sizi bu sözlerinizi tutmaya zorlayacağım,” diyorsa yanlış bir şey yapmıyordur. Bu, ciddi bir pazarlık masası açmak demektir. Bu pazarlıkların yapıldığını da duyuyoruz.

Resmi gayri resmi pazarlıklar. Geçenlerde İran’la yapılan işler nedeniyle Sıtkı Ayan’ı yakaladılar. Sezgin Baran Korkmaz, Rıza Zarrab, Halk Bankası var.

Seçim için ne yapar, diye soracak olursanız. Türk toprağı olan Süleyman Şah’a sandukayı taşır, diye düşünüyorum.

- İzin verirler mi?

E.Ş.- İzin vermeseler de yapacaktır. Ayrıca şunu söyleyeyim: Zımni olarak Rusya’nın iznini yüzde yüz alacaktır. ABD izin vermese de gider Süleyman Şah’a sandukayı koyar. ABD ne yapacak? Bizi mi bombalayacak?

Her şeyi bırakıp sadece Suriye’yi konuşalım. ABD, YPG ve PKK’ya izahı imkansız bir şekilde teçhizatlandırma, mühimmat verme ve organize etme faaliyetine devam ediyor. Bize 30 km.nin silahsızlandırılması ve ağır silahlardan , YPG ve PKK unsurlarından arındırılması konusunda verdiği sözleri tutmadı.

Dolayısıyla biz genişletilmiş bir Adana Mutabakatı çerçevesinde hareket edebileceğimiz bir hakka sahibiz. Bu hakkın asgarisi olan Süleyman Şah toprağını geri almak için harekete geçersek ve bunu ABD engellerse Ukrayna savaşı devam ederken Türkiye’yi kaybedip etmeyeceğini ciddi biçimde düşünmesi lazım.

- İyi de, ABD YPG ve PKK’yı destekler, hatta himaye ederken kalkıp da ÖSO ve IŞİD’le işbirliği yaparsanız neler olur acaba?

IŞİD’LE İLİŞKİLER MUTLAKA KESİLMELİ

E.Ş.- IŞİD’le ÖSO konusu farklı. IŞİD’le iş tutulması bir insanlık suçudur ve akıl tutulmasıdır. Bu maalesef 2011-2012’de olmuş bir konuydu. Şimdilik o unsurların İdlib çuvalının içine konulup durdurulması gibi bir geçiş içindeyiz.

O konuda Türkiye fevkalade hatalı hareket etmiştir. Kendisini IŞİD ilişkilerinden mutlaka temizlemek mecburiyetindedir. Erdoğan da kendisi asgari manada rahat etmek istiyorsa eskiden kalan bu sorunu halletmek mecburiyetindedir.

-Peki ya ÖSO? PKK Ankara için neyse ÖSO da Esad rejimi için aynısı değil mi?

E.Ş.- Evet. Dolayısıyla ÖSO meselesi de Suriye merkezi hükümetiyle anlaşma yapılacak seviyeye gelindiğinde halledilmesi ve tasfiye edilmesi gereken bir konudur.

Biz nasıl PKK’nın tasfiye edilmesini talep diyorsak yarın öbür gün Esad’la anlaşacaksak ki Tayyip Erdoğan bunu istiyor...

- Ama Esad, böyle bir görüşmeyi kabul etmiyor.

E.Ş.- Bir parantez açayım. Esad bizimle neden konuşsun? Esad bizimle konuşacaksa, bizden tazminat istemeden önce, biz nasıl PKK tasfiye edilsin diyorsak ,”Şu ÖSO’yu tasfiye edin,” diyecektir. Bunu istemekte de haklıdır.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar