Cumhuriyet tarihinde harcanan toplam 713 milyar TL ile finanstan, üretim tesislerine, fabrikalara, yine ülkeyi demir ağlarla donatan Türkiye, 90’larda G-20‘ye girdi.
Erdoğan Hükümeti, hedefi ekonomide ilk 10 ülke, olarak ilan etti!
20 yıllık rejim, 2,6 trilyon TL harcayıp tek bir fabrika kurmadı, katma değeri yüksek hiçbir üretim tesisi kuramayan Türkiye bugün ekonomide 23’lüğe geriledi.
Hazine Bakanlığının borcunun yüzde 67’si altın ve dövizde. Kur artışı borcumuzla birlikte enflasyonu da getiriyor.
KKMH’YE VERİLEN 272 MİLYAR YATIRIMI DURDURDU
Kur Korumalı Mevduat Hesabıyla 272 milyar TL daha borç altına girdik.
272 milyar ile ne yapılabilirdi, diye insan düşünmeden edemiyor.
Bu parayla, emeklilere net asgari ücret kadar iki kez bayram ikramiyesi ile tarım üreticisine verilen destek 3 kat artırılır; üstüne çalışanlar için devlet, “Siz prim ödemeyin ben öderim” deyip, bir de üstüne asgari ücreti 5 bin TL’ye çıkartır, iğneden ipliğe zam getiren akaryakıttan alınan vergiyi sıfırlayabiliyorduk.
FRANSA’NIN YILLIK ENFLASYONUNU AYLIK YAŞIYORUZ
Tarımdaki enflasyon yüzde 118,53 ve aylık 17,76 seviyesindedir.
Kıyaslama yapmak gerekirse, Türkiye’nin aylık tarım enflasyonu, 17,1 olan Fransa’nın yıllık tarım rakamının üzerinde.
Fazla verir gibi görünen bütçe de KKMH ile ilk üç ayda 19 milyar dolar açık verildi.
CDS BOMBASI
Ülke risk primi anlamına gelen, Türkiye’nin CDS’ini şöyle açıklayabiliriz:
“Siz aracınızı kurallara göre kullanıp, kasko sigortasından avantajlı yararlanırken, sürekli kaza yapan komşunuzun kasko sigortası sürekli artıyor. Ve sonra öyle bir seviyeye geliyor ki, artık söz konusu aracı hiçbir sigorta şirketi, hiçbir paraya sigortalamıyor. İşte Türkiye’nin CDS’i de bu durumdadır.”
Türkiye dünyada CDS’i 700’ü geçen tek ülke durumunda. –artık aldığı borcu ödeyecek gücü yok- İMF ile anlaşma yapamayan Türkiye’nin makul kaynaklardan bir dış borç bulma kabiliyeti kalmadı.
GİZLİ ELİN DÖVİZ SAT BASKISI
Seçim sath-ı mailinde Türkiye’de büyüme olmak zorunda, yılın ilk üç ayında 18,1 milyar olan cari açık, ithalat patlaması ile yılsonuna kadar, artan bir hızla 80 milyar dolara çıkacaktır.
CDS’e kaynaklık eden, cari açık ve bütçe açığının, (ikiz açıklar) yılsonunda GSYH’ye oranının en az yüzde 12 olması ise kesinleşti.
Artık, döviz bulmakta iyice zorlanan ekonomi yönetimi, çözümü içeride aramaya başladı!
Banka ve şirketleri tek tek arayan bir el, “Döviz satın!” baskısı yapıyor.
DÖVİZE EL KOYULUR MU?
AKP yeniden iktidar olursa, tıpkı Lübnan’daki gibi vatandaşın dövizine düşük kur üzerinden el koyacağı iddiaları piyasalarda yaygın olarak konuşuluyor.
Bilindiği üzere, iktidar Katar ve yeni ekonomi partnerleri, Suudi Arabistan ve BAE’ye, AKP iktidarını koruyacak, garantisi verdi.
O kadar ki, arbitraj yapan profesyonellerin bir kısmı, seçim startından hemen sonra ve seçimden önceve bir kısmı da, iktidar değişmedi haberiyle sat, teyakkuzundalar.
Kredilerin mevduata dönüşüm oranı ne zaman ki yüzde 70’e çıkmış ise o ülkeye kriz gelmiştir. Mayıs ayında, Türkiye’de bu oran yüzde 90 seviyesinde.
KARŞILIKSIZ TL BASIMI ARALIKSIZ SÜRÜYOR
Aralıksız TL basarak piyasaları canlı tutmak adına, Türkiye’nin yakın geleceğini de yakan ekonomi yönetiminin de gözü baskın seçimde.
Bununla birlikte böyle bir ekonomik tabloyla iktidar seçim kazanamayacağını da biliyor.
VETO İLE HEDEF F-35
Kriz tablosuna çözüm arayan iktidara İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik talebi, can simidi gibi yetişti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bırakın diplomatik bir kırmızı ışığı, Türkiye'ye heyet göndermeye hazırlanan bu ülkelere, "Boşuna yorulmasınlar" mesajı ile adeta, köprüleri atıyorum, dedi.
Ve ardından Ankara, İsveç ve Finlandiya'ya NATO’da ilk vetosunu da kullandı.
Diyeceksiniz ki Rahip Andrew Brunson’un tutukluluğunda da, Erdoğan, “Ben iktidarda olduğum sürece serbest bırakılmayacak” dedikten sonra kapalı kapılar ardındaki pazarlıklarla serbest bırakılmadı mı!
Evet, zaten yapılan ABD’ye kafa tutarak, en azından F35 potasına tekrar girerek, pazarlık payını yükseltmek.
Muhalefet cephesinde ise aynı yanlışlar tekrarlanıyor.
“Ulusalcı sol kesim” maalesef kamuoyuna, Hükümetin yanlışlarını ortaya koyarak, Erdoğan öncesi yanlışları da pazarlama derdinde.
İSTANBUL HAVALİMANI, THY HEDİYESİYLE KATAR’A!..
Denize, otobana ve metroya bağlantısı olan, Atatürk Havalimanı gibi bir yatırımın Türkiye’ye maliyeti yaklaşık 10 milyar dolar. Yani, bu kolay vazgeçilecek bir para değil. Peki, Atatürk Havalimanı’ndan neden vazgeçiliyor?
Bazılarının dediği gibi, Atatürk alerjisi mi, yoksa çok daha basit bir nedenle mi?
Dünyanın en büyüğü diye büyük şatafat ve vaveyla ile açılan İstanbul Havalimanı’na ne halk, ne de pilotlar alışamadı. İşletmecisine de ciddi sorun ve maliyetler çıkarıyor.
Bir Katar firması İstanbul Hava limanını satın almak için pazarlık masasında, -THY’de yanında promosyon olarak verilecek- Ancak, Katarlı alıcının şartlarından biri Avrupa yakasında başkaca hiçbir havalimanının olmaması. Bunun üstüne Atatürk Havalimanı döneminde, uçuşa engel olmaması adına izin verilmeyen binaların yıkılıp, yerlerinde gökdelenlerin aldığı bir yapıyı da ekleyebilirsiniz!
ATATÜRK HAVALİMANI’NDAN, ARAPLARA UYDU KENTE
Kamuoyunun, bu konuda bir süre millet bahçesi masalıyla oyalanması ve hemen ardından, yine Araplara satılacak içinde rezidansların da olduğu, ultra lüks uydu kent projesinde sona gelindi.
FAİZ İNADI İLE KRİZE GİRİLDİ
Politika Faiz Oranı, Erdoğan’ın, düşük faiz, düşük enflasyon sloganı ile son bir yılda net yüzde 3 düşürülerek, 2021 yılı başında yüzde 17’den, 14’e getirildi.
2020 yılı sonunda yüzde 14,6 seviyesinde olan enflasyon 2021’i yüzde 36,08 seviyesinden kapayarak,
Eylül 2002'den bu yana en yüksek yıllık enflasyon oranı gerçekleşti.
2021’de TL dolar karşısında yüzde 44,3, euro karşısında yüzde 39,6 değer kaybetti.
Ve yılın beşinci ayı itibariyle mayıs ayında dolar 16 TL’ye, Euro ise 17 TL seviyesine yükseldi.
Bütçe, 2021 yılının Ocak-Kasım aralığında 46,5 milyar TL açık verdi.
2017’den bu yana Fitch BB- ile ve Moody’s B2 ile Türkiye’yi yatırım yapılamaz olarak notluyorlar.
Yakinda turkiyeYi araçlara toptan teslim edecekler