Emel Seçen

Emel Seçen


Edirne’den Kars’a Heykel Sanatına Bakış ve Vizyon

Edirne’den Kars’a Heykel Sanatına Bakış ve Vizyon

Amerika’da Özgürlük Heykelinin geçmişini bir önceki makalede anlatmış, aslında bu sanata bakışımızın temel meselesine nokta atış yapmıştık.

SANAT SİYASİ DEĞİLDİR SANAT SANATTIR VE EVRENSELDİR

Temel mesele hangi partinin ne yaptığı değil esas olan vizyon meselesi. Eğitimin eksildiği, özgür düşünmenin kısırlaştırıldığı ve doğası gereği yaratıcılığın bu koşullarda öldürüldüğü yerde, gelin çeyizi gibi seriverelim, eldekileri.

Bu ülke neler gördü biraz bakalım.

II. Mahmut’un (Sultan Abdülaziz’in Babası) yenilikçi hareketleri birçok alanda görülür. Askeri okulların ders programlarına tıpkı Batı da olduğu gibi perspektifli resim, geometri ve haritacılık yer alır. 1883 tarihinde Sanayi-i Nefise Mektebinin açılması sanatı pekiştirecektir ama tamamlanması Cumhuriyeti bulacaktır. Roma’da heykel eğitimi almış olan Osgan Yervant, yani Osman Efendi Sanayi-i Nefise Mektebinin ilk heykel hocası olarak tarihte yerini alacaktır. İlk öğrencileri ise İsa Behzat, Mehmed Bahri, İhsan Özsoy’dur.

19.yy sonlarına kadar Heykel sanatı elbette dinin de etkisi ile sadece mimariye bağlı olarak taş işleme sanatı şeklinde kültüre kısıtlı katkıda bulunmuştur. Zaten Özgürlük Heykelinin temeli de dinen sonradan sakınca oluşturacağı düşüncesinin kabul ettirilmesidir. Sultan Abdülaziz, Viyana seyahati sırasında gördüğü heykellerden etkilendiği için C.F. Fuller adlı heykeltıraşı İstanbul’a getirtmiş ve Beylerbeyi Sarayında yer alan at üstündeki heykelini yaptırtmıştır.

Büyük Kurtuluş Savaşımız sonrası Cumhuriyet kazanımlarının temel sanat dallarından heykel ile tam olarak tanışması ise Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ilk Cumhurbaşkanımız, Başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ tür. Cumhuriyetin taze günlerinde ilk heykeltıraşlarımızdan bazıları Paris de eğitim aldıktan sonra 1930’larda ülkeye dönmüşlerdir.

Sabiha Bengütaş, Nermin Faruki, Ahmet Kenan Yontuç, Mustafa Nusret Suman, Ratip Aşir Acudoğu, Ali Hadi Bara ve Zühtü Müritoğlu.

ZÜHDÜ MÜRİDOĞLU: Türkiye’ de soyut anlayışın temsilcisidir. Sanayi-i  Nefise Mektebi sonrası Paris, Sorbonne’da estetik ve sanat tarihi dersleri vermiştir.

KENAN YONTUÇ: Sanayi-i Nefise Mektebini bitirmeden Almanya’ya gitmiş, özel atölyelerde çalışmıştır. Atatürk ile tanıştıktan sonra maskını yapmış en çok Atatürk heykelleri ile tanınmıştır. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde Kadın Başı ve Zühdü Müridoğlu Büstü (tunç) bulunmaktadır. Anıt heykelleriyse Çorum, Edirne, Silifke, Mersin, Tarsus, İstanbul (Bakırköy), Amasya, Bilecik, Çankırı ve Kayseri Atatürk heykelleri ile Mersin, İnönü Heykeli, İstanbul Şemsi Paşa Meydanı Atatürk Anıtı, Sarayburnu Parkı Atatürk Anıtı’dır.

Ratip Aşir Acudoğlu: Cumhuriyet kuşağının ilk heykeltıraşlarındandır. Ankara Ziraat Fakültesi’ndeki Atatürk Heykeli, Menemen Kubilay Anıtı ve Fahri Yen’in büstüdür.

CUMHURİYETİN İLK YILLARINDA HEYKEL SANATINA TÜKÜRMEK NE KELİME, BİZZAT YURT DIŞINDAN HEYKELTRAŞLARA ESERLER YAPTIRILMIŞTIR

Heinrich Krippel, tarafından Sarayburnu’nda ATATÜRK Heykeli (1926) Daha sonra Ankara Ulus, Samsun Atlı ve Konya ATATÜRK Anıtı davet edilerek yaptırılmıştır.

Pietro Canonica tarafından ise İstanbul Taksim Cumhuriyet Anıtı, İzmir Atlı ATATÜRK Heykeli ve Ankara Etnografya Müzesi önünde asker kıyafetleri ile ATATÜRK at üstünde sol tarafından güneş doğarken sağ da savaş alanı temsil edilmiştir.

1950’li yıllardan itibaren yeniçağ, kalkınan bir ülkede yeni malzemeler ve dünyaya ayak uydurma ile yeni form arayışları başlamış. 1960’lara kadar özgür heykeltıraşlardan özgün heykeller üretilmiştir. Kuzgun Acar, İlhan Koman, Şadi Çalık gibi.

Evet, bu ülke bir sanatçının ürettiği heykele, “İçine tüküreyim böyle sanatın içine diyen” başkentte Belediye Başkanları gördü. Ama daha öncesi de var. Demiştik vizyon meselesi bu iş Osmanlı’ya kadar uzanıyor. Dini kaygılardan dolayı Mısır Valisi İsmail Paşa’nın, Sultan Abdülaziz’i ikna ederek, şu an Amerika’nın simgesi olan Özgürlük Heykelini Fransa’da bir depoya kaldırtması gibi.

BU ÜLKEDE HER HEYKEL BİR KERE DEPO GÖRÜR VE SONUNDA YOK EDİLİR

1973 yılında, Heykeltraş Muzaffer Ertoran’ın İşçi Heykeli, İstanbul Tophane’deki İş ve İşçi Bulma Kurumu önüne yerleştirildikten sonra defalarca uğradığı saldırılara dayanamamış ve harabeye dönüşmüştü. 2004 yılında Karikatürist Oğuz Aral anısına Cihangir’e Bahadır Baruter tarafından 3,5 metre boyunda yapılarak konan olan eser, yapımından kısa bir süre sonra önce ateşe verildi, sonra balyoz indirildi.

2006 yılında Kars’ı kuş bakışı gören Üçler Tepesi’ne Heykeltraş Mehmet Aksoy tarafından 24,5 m yüksekliğindeki “İnsanlık Anıtı”, “Ucube” değerlendirilmesi sonra yıkıldı. 1994 yılında eski Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek “Tükürürüm böyle sanata, bu heykeller orgazm halinde” dedi ve Asya-Avrupa Bienali’nde birincilik ödülü alan “Periler Ülkesi” Mehmet Aksoy’un böylelikle kaldırılan ilk heykeli olmaktan çıktı, kazan dairesine kaldırıldı, kırıldı.

Yakın zamanda Kurtuluş Savaşımızın başlangıcı sayılan 19 Mayıs 1919 dediğimizde Samsun ilimizde 19 Mayıs Polis Meslek Yüksek Okulu’ndaki hurdalar, ihale ile Tekkeköy Hurdacılar sitesinde yer alan hurdacılara satıldı. Sözde “tamir” gerekçesi ile koskoca ATATÜRK heykeli vardı. İhaleyi dört, beş hurdacı alıyor bildiğiniz kurbanlık koyun hesabı ve hurdacının heykel bedeli için istediği tutar 5bin!

Yine Kurtuluş Savaşımızdaki üstün gayretlerinden dolayı şehrin önüne kahramanlık unvanı alan şehirlerimizden Gaziantep ilimizde yer alan Gaziantep Üniversitesi yerleşkesinde Seyirtepe de “Rüzgârdan zarar gördü” gerekçesi ile kaldırılan Atatürk anıtı üzerinden elli günden fazla geçmesine rağmen hala yerine konmuş değil. Eserin sahibi Settar Birecikligil üniversite yönetimine “Bana ait olan anıtın yine benim tarafımdan yeniden aynısının yapılması gerekir” açıklaması yapmak zorunda kaldı. Bunun üzerine destek kampanyası başlattı ve iki bin üzerinde vatandaş, sanatçının haklı olarak yanında yer almıştı.                                    

Süreç esasen tüm Cumhuriyet değerleri, kazanımları ve bunun baş mimarı ATATÜRK ve ATATÜRK Heykellerine, tablolarına, hatta düşüncelerine saldırılarla başlar. Bütüne baktığımızda emeğe, estetik ve güzelliğe, vizyon açılımına, sanata ve medeniyete saldırıdır. Gelişmiş toplumlar, ellerindeki değerleri canı pahasına korur. Çünkü sanat kolay oluşmaz. Sanatçı olmak herkesin harcı değildir. Sanata bakıp, değerlendirmekte elbette.

Zaten heykel antik Yunan tarihinde bir mekân içinde üç boyutlu estetik formlar sunan görsel sanattır. Öyle olmasa binlerce yıldır Zeus ve Afrodit’i nasıl öğrenecektik? Mimari, Resim nasıl gelişecekti? Sanat, insanoğlunu besleyip, var etmese izlenen reklamlardan, yaratılan filmlere, yazılan kitaplara kadar bir seri nasıl oluşacaktı?

Peşi sıra gelen, medeniyet gelişimleri…

Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır. Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. ...” Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Hurdacılara verecek kadar kıymetsiz eşyamız, değerimiz olmadığını… Değerli ile değersiz arasındaki farkı ve nadide değerlerimizi saklamayı, korumayı anlayabildiysek, şimdi biraz Heykel sanatına genel bakalım.  Estetik, güzellik ve zarafet yoksunuyuz, tarihi korumuyor ve sevmiyoruz. Süreçte ve son günlerde neler oldu, ülkemizde bir inceleyelim.

Türkiye’de tüm diğer sanat dalları gibi heykel sanatı da nasibini fazlası ile alanlardan. Önceliği Antalya çekiyor gibi görünse de sanmayın öyle ve sanmayın ziyaret eden Turistler yapıyor!

Geçtiğimiz aylarda Büyükşehir Belediyesi’ne ait Akdeniz Kent Park’ta yer alan “Kavuklu” ve “Abdülcanbaz” dâhil toplam üç heykelin yüzleri ve parmakları kırılıp parçalandı. Daha önce de Boğaçayı’ndaki el ele tutuşan çocukların simgelendiği heykellerin kol ve bacaklarını kırılmıştı.

Antalya Büyükşehir Belediyesi Baş Danışmanı Cem Oğuz “Heykellerin özellikle yüz kısımlarına ve vücut uzuvlarına zarar verilmiş. Emniyet çerçevesinde de araştırmalar devam ediyor. Bunları yapanların en kısa sürede yakalanması hepimizin dileği. Çünkü bu tür davranışlar başta kentimiz olmak üzere ülkemize ve turizme zarar veriyor” dedi.

Dünyanın medeniyetleşme eşiğinden atlayabilmiş toplumlar heykel sanatını diğer sanat dallarından belki daha fazla önemser ve korurlar.  İtalya, Floransa’ya gitseniz bin bir heykel arasından Michalangelo imzalı Davut Heykelini keşfedebilir hatta hayranlığınızı tüm Floransa içinde gizleyemezsiniz. Keza Danimarka Kopenhag’da bulunan Deniz Kızı Heykeli.1913 yılında Kraliyet Tiyatrosu’nda sergilenen Küçük Deniz Kızı oyunundaki balerini beğenen Carlsberg bira fabrikatörünün oğlu Carl Jacobsen, heykelin yapımına ön ayak olmuştur.

DEĞİL ÇOCUĞA KADINA HAYVANA HEYKELE TECAVÜZ EDİLMEZ

En bilinen figürlerinden biri olan Küçük Denizi Kızı heykeli, Kopenhag’taki Langelinie Limanında, bir taşın üstünde kendisine tecavüz edilsin ya da bacakları kırılsın, kafası koparılsın diye beklemez!

Netice de Balerin Meriç Sümen ‘in Maltepe’ de “Türkiye’de ilkler” temalı Zeliha Kılıçoğlu ve Mirza Erdem tarafından yapılan heykeline önce tecavüz sonra devirme vakası bizim ülkemizdedir! Keza taze haber Kapadokya Peri Bacalarına aşklarını sprey boya ile yazan zihniyet bizim insanımız! Buradan bu sanata, sanatçıya bakışı çözebilmek hiç de zor olmasa gerek.

Antalya, Kemer’ de 2007 yılında, Belediye Başkanı CHP’li Hasan Şeker tarafından Zafer Sarı imzalı ‘Aşk Yağmuru’ heykeli, 29 Mart seçimlerinde başkan seçilen MHP’li Mustafa Gül tarafından müstehcen olarak bulunarak iş makineleriyle kaldırılmış sonra Antalya 2’nci Bölge İdare Mahkemesi, heykelin, aynı konsept içinde aynı yerine dikilmesine karar vermişti.

2010 yılında Atatürk ve Işıklar Caddesi boyunca yer alan müzisyen temalı heykellerin hepsine zarar verilmişti.  'Romalılar Antalya'da temalı heykellerin kucak kısmına izmarit ve çöp atılmış, bazı heykellerin yüzleri sprey boyayla boyanırken, birinin keman yayı sökülmüştü. Yani diyeceksiniz şimdi ülkemizde rögar kapağını söküp hurdacıya veren zihniyet, taştan keman yayını ne yapsın?

VİZYONSUZLUK

Parti ile değil insan vizyonu, eğitim ve değerleri ile ilgili.

Netice itibari ile bir yerde ana muhalefet tepki ve takip gösterirken diğer yanda böyle garip ve tuhaf işlere izin verebiliyor.

Neresi mi? Yine Antalya, bu kez Muratpaşa, Terracity AVM önü “ELMA YİYEN HAVVA!” Heykeli.

Yani siz hiç mi kadın görmediniz? Ya da arzu ettiğiniz kadın bu mu? Kibele desem, Kibele değil bunu bir sanatçının yapması namümkün iken normal vatandaş bile kadından soğur! Hatta kaçar. Homo Sapiens bile, o derece!

Havva Kadın Heykelinin ağzında elma var hesapta ama az önce mağaradan çıkmış gibi. Sanırım bir eli ile başak koparmış.  Siz ne tür insanlarsınız?

Mersin’de başka durum, dünyada Türkiye Cumhuriyeti adına Boks dalında başarılara defalarca imza atmış olan dokuz defa Türkiye Şampiyonu Sinan Şamil Sam için yapılan, heykel olmayan bir başka göz ve akıl yoran eser olarak karşımıza çıkıyor. Bu sporcumuz, milli marşımızı okutmuş ülkemizi temsil etmiş. Biri altın, biri gümüş ve iki bronz madalya sahibi. Bununla ilgili yeni haber ise bu heykelin bu sporcumuz için yapılmadığı, heykelin aslında Koreli sanatçı Kim Won Geun’a ait olduğu ve kimseyi sembolize etmeden iş yaptığını ifade ediyor. Kendisinin Eskişehir Odunpazarı’nda ki eseri ise belki başka konuları doğuracaktır. O da çünkü biraz Recep İvedik karakteri gibi.

Velhasıl denetimsiz, bu kadar konuşuluyor, bir bilirkişi çıkıp da eser, şu ve şunu temsil etmektedir, diyemiyor çünkü sanat yok!

Özetle:

Dünya tarihinde milattan önce 5.yy da Yunan heykeltıraş Myron tarafından Disk Atan Atlet Heykeli (Discobolus), Antik Çağ heykel sanatının simgesi.

Bu topraklardan geçmiş bunca değer varken kendi toprağını bilmeyenlerin ve ucundan kıyısından bile sanatla hiç hemhal olmamış hatta nefret etmiş insanların yaratmış oldukları ve de eylemleri 21. Yüzyıl’da sadece ülkemizde değil dünyada geniş yankı buluyor.

Tüm bu tarihler arasındaki fark ise bizim medeniyet ve insan olma yolunda kat ettiğimiz mesafe.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar