Murat Bayar

Murat Bayar


Devletin kodları!

Devletin kodları!

Cep telefonlarının uçağın uçuş aletlerine zarar vereceğine yönelik hiçbir bilimsel çalışma yoktur.  

Hatta mühendislerin, mobil cihazlarla, uçağın elektronik frekansları farklı olduğundan, “hiçbir riski yoktur”, ısrarı üzerine, artık pek çok havacılık şirketi, bu durumu, “risk” olarak değil, “şirket kuralı” olarak anons ediyor. Havacılık şirketleri, bu yalanı sürdüremeseler de çok elverişli başka bir yalanla, olağanüstü durumlarda yolcuların ayaklarına dolanmasını engellerler.  

Güç unsurları buna, durumdan vazife çıkartmak, diyor! 

Oturduğunuz koltuğun üzerinden düşen oksijen maskeleri, her zaman oksijen eksikliğinden değil, bazen de oksijenle sizi sarhoş ederek, uyuşturmak ve bertaraf etmek içindir. –ama siz yine de maskeleri takın- 

Anımsar mısınız? 2000’lerin başında, bir dönem satanist avı yapılmıştı. 

Tabii Türkiye’de değil. Bu topraklarda öyle şeyler olmaz! 

Hatta o günlerde, uzun saç, küpe ve siyah tişörtlü olduğu için çok sayıda genç gözaltına alınmış, günlerce de salınmamıştı.

 Ancak, o günlerde yaygın medya bu grubun kedi kurban ettiğini yazarken, gerçekte satanistlerin kedilere taptığı görülmüştü.

 Yani ortada bir yanlışlık vardı. 

Sonradan anlaşıldı ki, o ülkede, önemli bir devlet büyüğünün karısı, uzun saçlı, küpeli, siyah tişörtlü erkeklerden hazzetmiyormuş. 

Bunun üzerine, bu tanıma uyanları satanist ilan eden devlet otoritesi, bu gruba ciddi bir gözdağı vererek, istemediği gibi giyinenlerle ilgili topluma, “kötü” algısı vermişti. 

Yani, arabasından sarkıttığı elindeki sigara izmaritini yola silkeleyenlerden rahatsız olmuşsa devlet otoritesi, elinde demir çubuklarla, bu adamların elini kıran ama emniyet güçlerinin hiçbir zaman göremediği bir grup ortaya çıkabiliyor. 

İşte, bu yapıda devletin kodlarını görmek mümkün! 

Hatta o ülkede, 2016’da kentsel dönüşümde değerli araziler üzerindeki bir semtte hızlı boşanmalarla birlikte, dağılan aile sayısında da bir anda patlama yaşanmış.  

Sonradan anlaşılmış ki, o semtte, “bantlı damacana” satışlarında da patlama yaşanıyormuş.  

Ve sistem şöyle işliyormuş:  Damacananın altına, bonzai bantlanıyormuş. 

Bu ülke Türkiye değil ama daha kolay anlaşılsın diye, lira diyelim. 2 lira ekstra fiyatla evlere kadar servis edilmiş. 

Üstelik ilk üç siparişte ek ücret de yok! 

Bu durumu fark eden, o semtteki bir grup genç, bonzai satışı yapanları dövünce, o gençlerin evleri, üstelik de muhalif görünen bir belediye eliyle yıkılmış.  

Uyuşturucu müptelası olan çocukların götürüldüğü, varsayalım Bakırköy Akıl Hastanesi’ne bağlı uyuşturucu bağımlılarının kaldığı binanın duvar arkasından, “bir hayırsever”, ücretsiz bonzai servisi yapmış.  

Bu durumun aileleri dağıttığı, dağılan ailelerin ise göçe zorlandığı, o bölgenin emlak fiyatlarının ise cazip hale gelerek, kentsel dönüşüme katkı sağladığı görülmüş! 

Yine o ülkede, başka semtlerin emlak fiyatları ise emniyet müdürlüğü dışındaki, o mahallede her daire ikişer kez soyulunca düşmüş. 

Neyse ki bunlar Türkiye’de olmuyor!  

Ama anlaşılıyor ki, sonuçlardan, devletin kodlarını okumak mümkün. 

Gelelim asıl hikâyemize. Yabancı bir ülkede olsa da daha kolay anlaşılsın diye, burada da bizden isimler kullanacağım. 

Hayatı boyunca tüm kurallara uyan Ali öğretmen ile kuralları çiğneyerek kendine rant sağlayan emekli tır şoförü Vahit amca üzerinden, devletin kodlarını okumaya çalışacağım. 

Ali öğretmen, devletin koyduğu tüm kurallara uyarken, kırmızı ışıkta bile hayatı boyunca hiç geçmemekle övünüyor. 

Diyor ki, “Ben hep devletin istediği gibi bir vatandaş oldum!” 

Vahit amca ise emekli olana kadar, uluslararası geçişlerde bazen bildirilmemiş kargolar da taşıyarak, ekstra gelir kazanmış olmakla övünüyor. 

Ali öğretmen, 25 yıldır Vahit amcanın kiracısı! 

Ve hep ikametini oturduğu eve aldıramamaktan şikâyetçi.  

Oysa elektrikten, su faturasına kadar tüm faturalar kendi adına ve adresine geliyor. 

Vahit amca ise devletin arazisine kondurduğu kaçak binada, 37 kiracısı olduğunu ve devletin bu durumun farkında olduğunu anlatıyor. 

Varlık barışıyla birlikte inşa edilen, ama zemin sorunundan dolayı kendi kendine yıkılan binanın sahibi olan, o ünlü futbolcudan farklı olarak, binasını daha önce diktiğini belirten, Vahit Amca, zaferin de zamanlamasına işaret ediyor. 

İlkokul mezunu Vahit Amca, (burada yine kolay anlaşılsın diye bizim para birimini kullanacağım) her birinden 1.500 lira aldığı, 37 kiracısından 25 yılda, enflasyon muhasebesi hesabıyla, 16 milyon 650 bin lira gelir elde etmiş. 

Ve fakat bununla ilgili tek bir kuruş vergi vermemekle de övünürken, “İş bileceksin, işe gitmeyeceksin” diyor.

Üniversite mezunu Ali öğretmen ise aldığı 4 bin liralık maaştan kalan 2 bin 500 lira ile ay sonunu getirmeye çalışırken, “Ben hep kurallara uydum, devletim de en çok beni seviyordur” diye kendini teselli ediyor. 

Devletse, “Aradan geçen 25 yılda Ali öğretmen, hep kurallara uydu, namuslu ve örnek bir vatandaş oldu.  Maaşından vergisini hep aldım. Ama o alışverişinde bile kayıt içinde kalarak, aldığı fişle vergimin devamlılığında katkısıyla, beni düşündü. Şimdi sıra bende. Ben de kira öder gibi onun ev sahibi olmasını sağlamalıyım” demiyor. 

Devlet, diyor ki: “Aferin Vahit amca. Sen iş biliyorsun. O namuslu insanların, yüzü suyu hürmetine duran devletin arazisini gasp ederek, bina diktin ya, şimdi ben de seni, tapu tahsis belgesiyle ödüllendiriyorum.” 

Ve yerel yönetimler de bu denklemde, Vahit amcanın yanında yer alıyorlar. 

O’nun bir an önce tapusunu alması için davalar açıp, insan hakları nutukları atıyor, Ali öğretmenleri ise yok sayıyorlar.  

Belediye başkanları, diyor ki: “Ali öğretmen, gitti, Vahit amcanın kaçak binasına 25 sene kira ödedi. Adam zaten enayi, onun hakkını konuşmamın da bana getirisi yok.” 

O belediyelere oy veren halk da Ali öğretmenlerin durumunu biliyor ve onlar da yok sayıyor. 

Hatta belediyenin, Vahit amcaları destekleme serüvenini, yoksulun ve mağdurun yanında yer almak olarak okurken, bir gün kendisinin de Vahit amca olabilme olasılığını seviyor.

Düzen bugüne dek böyle gelmişse de pandemiden sonra böyle gitmeyeceği çok net. 

Çünkü Ali öğretmenler perişan!  2021’in dördüncü çeyreğinden sonra, kitlesel işsizlik ve pahalılık da en çok emekli Alileri vuracak.  

Aliler de açlığın da etkisiyle bu yok sayılmaya karşı, Vahit amcalaşmayı seçecek.  

O ülkedeki muktedirler, muhalif ve yerel yönetimlerin şunu bilmesi gerekiyor: Bu kodlar değişmezse, toplum da çok daha hızlı çürüyecek. 

Ya da yeni bir parti, bu denklemde asıl masumun Ali öğretmen olduğunu göstererek, mevcut partilerin varlık nedenini sorgulatacak!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar