Özgür Zeybek

Özgür Zeybek


Demek seni hatırladım

Demek seni hatırladım

Yağmur da güzeldir, anıların bıraktığı sessiz çoğulluk gibi, içten içe ve usulca çoğaltır insanın düşlerini. Yağmur hep yağar. Uzun uzun sarılınca toprağa, bilmezsin insan neler geçirir aklından. Ne uzun kervanlar ne uzun yolculuklar, ne korkunç aşklar, ne büyük telaşlar…

Eskiden bu dağdan ne şelaleler inerdi aşağıya. Bir bilsen! 
Görmeliydin, ormanın kucağına doğru metreler boyu atlardı sular. O suların serinliği içimize okyanusların derinliğini, gökyüzünün sonsuzluğunu ve umudunu taşırdı düşlerin…

Sana çocukluk fotoğraflarımı göstermeliyim bir ara. 
Ama mutlaka! Ben unutursam, sen unutma. 

Bu dağa çıkışlarımızı, düşler kuruşlarımızı ev yolunda… 
Sessiz ve ürkek öpüşlerimizi, titreyen ellerimizle sarılışlarımızı birbirimize… 
Hüzün de var elbet, hem de en gerçeğinden. Şarap, şiir ve gözyaşı da… 

Bu dağlar olmasaydı ya hiç, ne yapardık o zaman? 
Bu dağlara bu yağmur yağmasaydı ya hiç, biz olur muyduk ki o zaman?

Yağmur, gözleriyle yaşamı yeniden tanımlayan, bir kadının saçlarından dudaklarına süzülür gibi inerdi, ağaçların arasından toprağa. 
Bu dağlar da o toprak kokusu olmasaydı ya hiç, biz yine âşık olur muyduk o zaman…

Bak şu tepeden aşağı doğru koşardık öğle güneşi geçince. İşte o yolun sonu denize çıkar. 
İnatçı çocukları el ele koşarken bir gör isterim. Görmeden ölme… 
Umudu da inancı da onlardan daha güzel anlatamaz hiçbir şey…
Biz de denizin kumdan kalelerimizi yıkan o inatçı dalgalarına pes etmezdik öyle kolayından. Deniz kabukları doldururdum ceplerime. Onları sana taşırdım gizli gizli… 
Kan kırmızısı, zencefil sarısı bulutlar şahidimdir.  Biriktirdim onları da gör isterim. 

İnatlaşırdık dalgalarla, biz usanmazdık, o uslanmazdı.  
Her seferinde bağırırdık, “Hey Deniz! Seviyorum yine de seni…” 

Kaçarken boğulan çocuklar, susarken hapsolan bir ülke de az şey mi bunlar. 
O yüzden incitme beni! 

Buralar hep başka türlü gelir aklımda. Ne kadar değişse de hep çocukluğumdan kalma…
Gözlerimi ne zaman kapatsam şu ötedeki çınardan başlarım yine hatırlamaya. 
Biz işte buralarda, arıların asfaltında yürürken öğrendik, bir böceğin yelesine tutunmayı. 
O zaman anladık birini seven herkes gözleri açık ölür.

Şu topraklarına dağın, şu kıyısına denizin, uzanıp düşler kurduk. Yanı başına uzandığınla aynı düşü görmek nedir bilir misin?

Eflatun bir ceylan koşardı suların üstünden, dağa doğru. Ona hayran hayran bakardık, sonra birbirimize… Seni anlatırdım, arkadaşlara, ağaçlara ve denize…

Sen, öfkesi duvarlarından büyük evinde, gökyüzüne bakıp baharı düşlerdin.  Bense kuru otlar arasında sebepsiz savaşları, seni ve en küçük parçalarını evrenin. 

Bana verebileceğin en güzel hediyeydi zaman. O da gürültüyle terk etti ya buraları…
Ellerin ve onların boşlukta dans edişi kaldı geriye.

O yüzden incitme beni. Aklımdan geçme geceleri. Yıkma kumdan kaleleri. 
Çocuk inadım yok artık. 

telif

Makale Yorumları

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar