Füsun Paşa

Füsun Paşa


Artık kendi önünden çekilme zamanı geldi

Artık kendi önünden çekilme zamanı geldi

Ne demek kendi önünden çekilmek? Bir insan kendi önünde nasıl durabilir ki?

Ben anlatayım siz kendinize bakın ve anlattıklarımla çevrenizi de gözlemleyin.

İlişki durumumu nasıl düzeltirim? Para durumumu nasıl çözerim?

Hastalıklarım nasıl geçer, nasıl daha iyi olurum?

Herkes bir arayış içinde ve farkında mısınız bu arayışın hep dışarıda bir yerde olduğuna inanılıyor. Nasıl daha iyi olurum, nasıl daha iyi kazanırım, nasıl ilişkim düzelir? Sorularının cevapları aranırken hep daha iyi bir iş, daha iyi bir doktor, daha iyi bir eş diye dışarıya bakıyor insanlar.

SEN  BU İSTEKLERİNİN NERESİNDESİN? SEN NE YAPACAKSIN?

SENİN SORUMLULUĞUN NEREDE BAŞLIYOR? SANA AİT OLAN SORUMLULUĞU KİME VERİYORSUN?

Şimdi size bir hikaye anlatacağım duymuşsunuzdur belki ama bir daha okuyun ve hatırlayın.

Bir kadın evleniyor ve kaynanasıyla birlikte oturuyor.  Her geçen gün onun için hayat zorlaşıyor. Hiç anlaşamıyorlar. Gelin kaynana kavgasından, eşi ile annesi arasında kalan adam içinde, ev cehenneme dönüyor.Çevredeki insanlarda artık bu kavgalara, evden gelen gürültüye tepki vermeye başlıyor.

Gelin hanım çaresizlikten babasının eski bir arkadaşı olan yaşlı aktara koşarak derdini anlatıyor.Onun için çözüm artık kaynanasını öldürmek başka bir yolu yok, sadece buna inanıyor. Bu kadından kurtulmalı artık yoksa kendisi ölecek diye düşünüyor.

Aktar amca hemen ona bitkilerden bir karışım hazırlayarak 3 ay boyunca kaynanası için yaptığı yemeklere koymasını söylüyor. Zehir az az verilecek, böylece kaynanasını gelinin öldürdüğü anlaşılmayacak.

Yalnız aktar kızı özellikle uyarıyor. Kimsenin senden şüphelenmesini istemiyorsan, kaynanana çok iyi davranacaksın,ona en güzel yemekleri yapacak, ilgi göstereceksin.  Kız her şeye tamam diyerek çözüm bulduğu inancıyla ve her şey artık güzel olacak umuduyla eve koşuyor.

En güzel yemekleri yapıyor  ve aktarın dediği gibi azar azar  yemeğine zehir damlatıyor.Artık ona çok iyi davranıyor. Gel zaman git zaman artık her şey değişmeye başlıyor. Kaynana gün geçtikçe kilo veriyor  ama geliniyle arası o kadar iyi oluyor ki ona kendi kızı gibi davranıyor. Artık evde huzur ve barış oluşuyor.Gelin mutlu, koca mutlu, kaynana mutlu.

Kız artık kayınvalidesinin ölmesini istemiyor. Yaptığı şeyden duyduğu pişmanlıkla tekrar aktara gidiyor. Gözyaşları içinde bu zehiri ondan temizleyecek iksir için yalvarıyor.

Adam kahkahalarla gülüyor. Güzel kızım, ona verdiğimiz zehirin içinde az miktarda ishal ilacı ve onu diğer yandan güçlendirecek vitaminler vardı. Hepsi bundan ibaret. Vermeyi bırakman yeterli.

GERÇEK ZEHİR ise SENİN BEYNİNDE OLANDI. Sen ona iyi davrandıkça o da sevgiye yöneldi. Böylece siz gerçek anlamda ana-kız oldunuz.

Bu hikayeyi şimdi alın tüm hayatınıza uygulayın.

Kendinize, inanç sistemlerinize, davranışlarınıza, duygularınıza bakın. Ben neye inanıyorum nasıl yaşıyorum? Gücümü neye veriyorum? Enerjimi nereye odaklıyorum? sorusunun cevaplarını arayın.

İşte toplum tarafından yaşanan, öğretilen bilinçlerin kurbanı olurken kimse kendine dönüp bakmaz. Öğrenilmiş, ezber haline gelen, bize dikte edilen o kadar çok inanç ve kalıplaşmış düşünce yapıları var ki her zaman dışarı bakmaktan kimse kendine dönüp bakmıyor. Kendini değiştirmek, farklı davranmak kimsenin aklının ucundan bile geçmiyor. Çare dışarıda aranırken çarenin sen olduğunu göremiyorsun bile.

Öyle ya gelin kaynana çatışması, patron çalışan arasındaki haksızlıklar, karı koca kavgaları, arkadaş dost kazıkları, kimseye güvenmeyeceksin babana bile, diye söylenen sözlerin, kalıplaşmış bilincin içinde kaybolmuş bir topluluk olarak yaşanıyor.

Boş bakan, mutsuz ,öfkeli insanların yaşadığı bir topluma dönüştük.

Eskiden internet yoktu, bilgiye  ulaşmak zordu. Gazeteler ne yazarsa, radyolar ne derse sonrasında çıkan Tv kanallarında haberler ne söylerse gerçek oydu. Şimdi internet dünyasında deniz derya bilgi bankası içinde yaşıyoruz. Tabi ki orada da yalan olan, sanal bir çok bilgi var.

İşte bu yüzden AYIRT ETME YETENEĞİNİ kullanman gerekiyor. Bunu hayatının her noktasında yapabilmen çok önemli.

Bu yeteneğinizi kullanabilmek için kendinize doğru bir yolculuğa çıkmanız gerekiyor. Her zaman şunu hatırlayın. Konu başkaları değil konu sensin. Hayatında ne yaşıyorsan sen izin verdiğin için, inatla aynı davranışlar içinde olduğundan yaşanıyor. Bir şeye inanmak istiyorsun,  o genelde senin algı ve yaşam bilincinde olmasını istediğin şeye yakınsa, bazen de önyargılı olarak baktığından  sorgulamadan araştırmadan olana söylenene inanıyorsun.

İnançlarınıza bakın. Hayatınıza bakın. Nasıl yaşadığınıza neye inanarak yaşadığınıza bakın. Hiç mi ne kadar erken karar vermişim nasıl da önyargılı davranmışım dediğiniz şey olmadı.

 Mesela ortalarda dolaşan bir inanç var. Karı koca tabi ki kavga etmeli, yoksa evlilikte sorun vardır.

Burada bu söylenen söze inanırsanız, iki deneyimden biri sizi bekler. Arkasından onlarca korkuyla dolu başka hikayeler gelir.

Birinci deneyim;

Biz hiç kavga etmeyiz. Kavga etmiyorsam evliliğim sorunlu demektir, o zaman bu boşanmaya gider, eyvah! Yoksa evliliğim bitecek mi? Belki de beni aldatacak. Beni terk mi edecek? demek ki biz kavga etmediğimize göre mutsuzuz. Annem babam kavga ederdi , mutsuzdu ama evlilikleri hala sürüyor. Belki de doğru olan bu. Sonunda yalnız kalacağım, ben ne yaparım? Hikayenin gidişatını, bu inancın nereye doğru aktığını görebiliyor musunuz? Bunu bilinçli mi düşünüyorsunuz dersiniz. Hayır. Söylenen bir söz ve inançtan bugüne kadar yaşadığınız, gördüğünüz, duyduğunuz ne varsa bilinçdışı size taşıdığınız inanca göre bir hayat oluşturur.

İkinci deneyim; Bu inanç siz de olduğunda devamlı kavga dolu, çatışan, birbiriyle savaşan bir ilişki yaratırsınız. Çünkü inanca göre evliliğinizde sorun olmadığını ispatlamaya çalışırsınız.

Peki, iletişim ve etkileşimin gücünü kullanmaya ne oldu?  Neden kavga etsin ki insanlar? Birbirleriyle fikir ayrılığı içinde olabilirler ve bunu konuşarak halledebiliriler. Kavga, yüksek ses, bağırış çığırış niye olsun ki?

Hayatın bir noktasında biri bu şekilde yaşamış, buna evliliğin tuzu biberi denmiş. Herkes bunu satın almış. İnanmış, gerçeği sanmış.Halbuki bu onların hikayesi ,onların inançları size ne? Kavga olmadan da mutlu olunabileceği yok sayılmış. Bu sayı çok fazla, kavgasız mutlu evlilikler var ama kimse bunu görmek istemiyor. Bunu da not olarak buraya bırakayım. 

Herhangi bir inanç için kendinizi sorgulayın. Hayatın içinde bu inancın karşılığında yaşadıklarım bana huzur ve keyif veriyor mu? Konforlu rahat bir alan yaratıyor mu?

İşte  bu tip durumlarda sormanız gereken sorular.

Taşıdığım bu inanç bana ne hissettiriyor? Bu bana iyi geliyor mu? Enerjimi yükseltiyor mu? Benim nasıl davranmama sebep oluyor?

Benim buna inanmam bana ne kazandırıyor? Ne kaybettiriyor?

Benim değiştirmem gereken şey ne? Hangi farklı davranış içinde olmak bana kendimi iyi hissettirir?

Bu ve bunun gibi soruları hayatınızın her noktasında sorun ve lütfen ihtiyacınız olmayan, size iyi hissettirmeyen, taşıdığınız, körü körüne inandığınız size yük olan her duygu, düşünce ve davranışı bırakın. Bunlar sizin ancak kendinize koyduğunuz engelleriniz olur ,bu yüzden bırakın artık ve özgürleşin.

Şimdi kendinizi tanımlayın. Hayatınıza bakın. Çevrenizde nasıl insanlar var gözlemleyin.Yaşamınızın her alanında kendinizi görün. Sizce ne yaşıyorsunuz? İyi olanı tutun ve çok daha iyi ne yapabilirim? sorusunun cevabına odaklanın. İyi olmayan iyi hissettirmeyen şeyler içinde  sormanız gereken , neden bunu kendime yaşatıyorum? sorusu olsun.

Sen nasıl bir insansın? Nasıl yaşarsın? Neye inanırsın? Ne yaşıyorsun? Kendine ne yaşatıyorsun, neden?  İnançların, öğrenilmiş kalıplaşmış programların ne? Neyi bırakmayı ret ediyorsun? Ne olmasından korkuyorsun?  İnandığın ve yaşadığın şeyler sana nasıl hizmet ediyor?  Döngü haline gelen, devamlı tekrar eden hikayelerin var mı? O zaman neyi görmeyi anlamayı ,değiştirmeyi, ret ediyor olabilirsin?  Her zaman kendinize yönelik bu tip sorularla kendinizi bulmaya çalışın. Kendinizin farkında olarak yaşayın.

Sonuçta dışarıya bakarsan bahanen çok ama iç dünyana bakarsan muhteşem bir bilgelik göreceksin orada. Değişimi başlatmak ve istediğin hayatı istediğin şekilde yaşamak için harekete geçmen gerek. Tabi bu da sorumluluk almak demek. Sorumluluk almamak için kendini erteleyip durma. Bunu yapmıyorsan da şikayet edip durma, sorun çıkartma.

Başkalarından elinizi, gözünüzü çekin, kendinizi başka hayatlarla kişilerle kıyaslamayı bırakıp kendinize doğru bir yolculuğa çıkın. Yani şunun gibi konuşmaları artık bırakın.

Ben o kadar iyiyim ki onun yüzünden bu hale geldim. Gerçekten mi? O zaman sana soruyorum. Neden izin verdin?

O bana haksızlık yaptı? Peki haklarını aramana engel olan şey ne?

Hangi inançla yaşıyorsun ki kendine hep haksızlık yapılmasına neden oluyorsun? Ya da esas soru gelsin. Sen kendine hangi haksızlıkları yapıyorsun ki hayat sana bunu gösteriyor.

Kendine söylediğin her bahane, her durum için kendine yeni bir eylem planı belirle. Sana iyi gelen farklı bir davranış edin. Kendini yeniden bul ve inşa et. Bu senin sorumluluğun.

Hayata pozitif ve olumlu bakan, yaşamlarında değişimler yaratan insanlara sinir oluyorsanız, onların yaşadığı güzelliklere ve yarattıkları yeni hayatlarına kendinizce şans , kısmet, saçmalık, pollyannacılık  vs diye bir çok bahaneler buluyorsanız aslında ne yapıyorsunuz? Bilmek ister misin?

 Kendi yaşadığınız karanlık kuyuya onları çekmek istiyorsunuz ve buna izin vermedikleri için, size başka bir kapı olasılığını gösterdikleri için sinir oluyorsunuz. Herkes öfkeli, kızgın, parasız, sevgisiz olursa , herkes ilişkisinde mutsuz olursa işte o zaman seninde bir şey yapmana gerek yok.  Kuyunun içinde ohh mis hep birlikte başkalarını suçlayarak, bahaneler, ertelemeler içinde sorumluluk almadan yaşamak işinize geliyor demektir. Halbuki bunu, size yapılan hayatın bir daveti olarak da görebilirsiniz.

Onlar olumsuz ve negatif inançların, kalıpların dışına çıkar. Bunları değiştirebileceğini yönetebileceğini bilir. Kendi yollarında, negatiflikle, korkularla kendi karşılarında durmazlar.

Yani ne şans, ne kısmet, ne pollyannacılık sadece  inançtır yaşanan güzellikler. Karanlığın içinde ışığı görmek ya da ışığı bulmaya olan inançtır. Çıkış noktasının kendin olduğunu bilmektir. Arayışın kendine olmalı demektir. Bunun için kim ne yaparsa yapsın yolunda devam etmektir. Çünkü kendilerinin ve hayatlarının sorumluluğunu cesaretle alan ne gerekiyorsa da onu yapma cesaretinde olan insanlardır. Her gün yeniden başlar, düşse de ayağa kalkar. Çünkü ne istediğini çok iyi bilir. İstediği an istediği her şeyi değiştirebilme, yaratabilme, yapabilme gücünün olduğunu bilir ve özenli bir şekilde kullanır.

Hayatınızda bu insanlar varsa ne yapıyorlar, nasıl başarıyorlar, neyi  farklı yapıyorlar diye merak edin. Onlara teşekkür etmelisiniz. Size kurban olmadığınızı gösterirler. Kendi kuyunuza çekmek yerine ışık dolu alana yükselmekte bir seçiminiz olabilir.

Çünkü herkes bahaneleriyle korkularıyla yolu kapatmayı  bırakıp kendi önünden çekildiğinde başkasına  engel olmayı, onun bahanesi olmayı bırakır.

İstediğin an istediğin değişimi yaratabilecek potansiyel ve yeteneğe sahipsin.

Bunu kullanmak ya da kullanmamak senin seçimin.

Şunu bil ki sen kendini buldukça kendinle kavgayı bırakıp, hayatına barış getirdiğinde yaşamında mucize dolu değişimler yaşayacaksın.

Benim bir sihirli değneğim senin için yok ama senin kendin için o sihirli değneğin var. Herkesin kendisi için yapabileceği çok şey var. Yeter ki kendine izin versin. Yeter ki yaşadığı her durumda bir çıkış kapısının olduğunu bilsin.

Çözümde, sırda, sihirde,mucizede SENSİN.

KENDİNİ BUL, KENDİNLE  HAYATLA BARIŞ VE İŞBİRLİĞİ YAP.

KENDİ ÖNÜNDEN ÇEKİL VE ŞAHANE MANZARANIN TADINI ÇIKART.

Işık ve sevgiyle kalın mutlu ve keyifli hayatlar yaratın.

Tabi ki ister ve seçerseniz.

telif

Makale Yorumları

  • Leyla25-08-2022 21:06

    Harikasın

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar