Tuğçe Özcan

Tuğçe Özcan


Terapi niteliğinde eylemler

Terapi niteliğinde eylemler

Her Aralık ayında aynı telaşı yaşıyorum. Yok bu öyle içimizde kelebekler uçuşturan yeni yıl ruhu filan değil, tamamen dünya işlerimizi sistematik bir şekilde hale yola koyma çabamızın bir meyvesi. Her Aralık ayında koca bir sene elimin altında olacak olan, her gittiğim yere çantamda benimle gelecek olan, sayfalarını bazen saçma sapan notlarımla, bazen içsel yönlendirmelerle, bazen kısa iç dökmelerle ve çoğunlukla da saatin tiktakları ile yarışacak olan günlük işlerimle dolduracağım ajandamı alma zamanıdır.

Hala kağıda kalemle yazı yazmayı seven var mı aramızda?

Kaldı mı böyle eski gelenekselci zevkleri dijital çağa taşıyabilen cesur yürekler?

Bir kalemin beyaz bir kağıtla buluşma anı ne kadar kusursuzdur aslında. Büyük bir teslimiyetle beyaz sayfada gezinir kalem. Hiç sorgulamaz, karşı koymaz, sen ne dilersen yazar kağıda kalem. Kalemi tutan parmaklar çalıştıkça zihin haritaları yavaş yavaş somut bir surete bürünür. Söz nasıl sihirse, yazıda büyü gibidir aslında. Yazdıkça yazasın gelir, ve bitmek bilmeyen bir tutkuyla beyaz kağıda teslim olur kalemin mürekkebi.

Çok severek kullandığım birçok ajanda ertesi sene üretilmeyince kalem ve kağıt tutkusunun, dijitalin soğuk ve göz yoran kasvetine neden tercih edilmediğine hep içerlemişimdir aslında. Ancak son yıllarda durum biraz tersine döndü. Y kuşağının mektupları, günlükleri, defterleri ve güzel yazan kalemleri seven üyeleri giderek arttı. Harika ajandalar üreten firmaların sayısı arttı, her sene çalışmalarını ve içeriklerini zenginleştirdiler. Bizlere de Aralık geldi mi, bu tatlı telaşı yaşamak kaldı.

Bitmek tükenmek bilmeyen covid belası, hızla artma konusunda birbiri ile yarışan mutasyonlar ve döviz kurları, iklim krizi kaosu, korku enerjisi salan kıtlık haberleri, zeytinyağının kendini altın zannetmesi ve daha da ötesi gerçekten altına dönüşmesi, sosyalleşmeye gem vurma, insanlığın müzikten tiyatrodan ve sanattan yoksun yaşamaya alıştırılması, paranın ve parasızlığın esiri olma, sonu gelmeyen felaket haberleri derken ruhumuzu iyi hissettirecek şeyleri unuttuk sanırım.

Ama bir kalemin kağıtla buluşması gibi binlerce harika şey var hayatta. Başka hiçbir şey yapmadan sadece pencereden akan hayatı izlemek, en sevdiğin şarkıyı dinlerken mutfakta içinden geldiği gibi bir yemek pişirmek, karşılık beklemeden birine iyilik yapmak, hiçbir sebep yokken bir çocuğa hediye almak, dalgaların sesini dinlemek, denizin kokusunu içinize çekmek, neden ve nasıllara takılmadan içinden geldiği gibi hayal kurmak, hayallerini gerçekmiş gibi yaşamak, işten çıkıp eve bir bitki ile dönmek, en sevdiğin filmi bir kere ve bir kere daha izlemek, muhteşem bir kitabın sayfalarında kaybolmak, Beşiktaş’tan vapura binip Kadıköye geçmek, Çırağan Caddesinde uzun bir yürüyüşe çıkmak, araba kullanırken müzik dinlemek, Pinterest’de hayallerini pinlemek, gece yarısı mutfakta tost yapıp keyifle mideye indirmek, en sevdiğin şehri baştan sona gezmek, seyahat için valiz hazırlamak...

Bunların tek bir tanesi bile sizi çekmediyse, kağıdı kalemi alıp kendi listenizi yapın. Eğer liste hoşunuza gittiyse, yine kağıdı kalemi alıp listenizi devam ettirin. Evet her durumda parmaklarınız kalemle buluşmak istiyor, onu kırmayın :) Kalemin ve kağıdın ruhunuzu iyileştirmesine, içinizdeki yükleri almasına, hayatınızı planlamasına, detayları gözünüzün önünde tutmasına ve hayallerinizi hep görünür kılmasına izin verin.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar