Emel Seçen

Emel Seçen


Öğretmenler Odası

Öğretmenler Odası

Noktasına, virgülüne dokunmadan ve hissettirdiklerini, olduğu gibi hayatın karmaşasına dâhil olmadan ve bozmadan, bozulmadan anlatmak istediğim, öylesi nadir bir seçki “Öğretmenler Odası”.

Bir kere beş dalda, menşei olan Almanya’dan boşuna ödülleri almamış. 2024 yılının uluslararası kategoride iki seçkim vardı. Bunlardan birisi Io Capitano /Kaptan Benim ve Perfect Day / Mükemmel Gün ama Kefernahum(2018)’ dan sonra en hafife indirgenmiş olarak mülteci meselesinde değinen, çok güzel bir seçki “Kaptan Benim” ama işte bu olguların olmaması adına ve “insan kalabilmenin” özü ise “Öğretmenler Odası”nda.

İNSAN YETİŞTİRMEK

Uzun uzun her karesi anlatılacak, yorumlanması gereken seçkiyi öz ve özet geçmek istiyorum. Senaristliğini de ortak olarak Johannes Duncker ile birlikte gerçekleştiren, Yönetmen İlker Çatak’ın İstanbul Bahçesi ve Söz Senettir, filmlerinden anımsayanlar olabilir ama bu filmden sonra daha da çok konuşuruz. Ortak özellik, dürüstlük teması.

Oscar (Leo Stettnich), karakteri Yönetmen İlker Çatak’ı, 2024 yılında Oscar’a götürecek, yüksek ihtimal.

Hep basite indirgenen, eti senin kemiği benim, anlayışı, okula teslim edildikten sonra öğrencinin günahı öğretmenin, sevabı ise aileye mal etmek anlayışının çok çok üzerinden açılıyor. Olay basit değil insan yetiştiriliyor.

Carla (Leonie Benesch), Kuzey ülke kökenli ama idealist olmaktan çok, mesleğinin tüm inceliklerine haiz olmak ötesinde, örnek bir insan, vatandaş. Hal böyle olunca doğruları, hem kendi meslek grubu içinde, hem de veliler arasında anlaşılmaması gayet yâdsınmış, hele hele bizim toplumlarda bir organ haline dönüşmüş, ne yazık ki gerçeklerdir. Doğru ve gerçekler ama kime, neye göre demeyelim, çünkü işin içinde matematik var. Eğer siz matematiği iyi çözerseniz, hayatınız kolaylaşır. Örneklerde zaten bu düzlemde, karşımızda en zor noktada bile Thales var! (İlk filozoflardan, yedi bilgenin ilki, bilimin ve felsefenin öncüsü MÖ 624/623-MS 548 /545)

Astroloji ile bugünkü burçlar arasında ki farkın bilimsel açıklamaları da ders içinde kısa dersler.

Filmin açılış sahnesini yönetmen, Carla’yı adeta bir maestro yerine koyarak perdeyi açar. Tüm büyü aslında burada yatmaktadır. Aynı sesi verebilenler, orkestrayı oluşturabilirler, çünkü. Ahenk, ritim ve sihir. Filmin müziklerinde, Marvin Miller, imzasını görüyoruz. Bir orkestranın içinde yer alması gereken tüm enstrümanlar ve bu enstrümanları kullananlar, yerlerini alırlar ve film, nefes alma çalışması ile başlar. Filmin önemli ve gerilimi artan noktalarında baslar ve yaylı çalgılar kullanılır.

Bütün derslerinin başlangıcı; iki elini, göğsüne vurarak, Almanca olan “Guten Morgen” yani GÜ NAY DIN ‘ı, kendisinin oluşturduğu müzikal sistem ile başlatır, öğretmen. Soru sorma kısımlarında da müzikal olarak, ES, verme yani ara verme (insan ya da çalgı sesine verilen kısa ya da uzun ara) yine karşılıklı olarak öğretmen ve öğrenciler arasında gelişir. Kendi sınıfı (altıncı) içinde kurduğu sistem zaten klasik öğrenme tipleri için normal değildir. Zaten Carla’da, mevcut Öğretmen profili dışındadır. Bu sıradışılık aslında olması gereken yani bir öğretmenlik mesleğine sahip kişide bulunması gereken, olmazsa olmazları gösterir. Peki, nedir bunlar?

-Hoşgörü-Sevgi-Sabır-Saygı-Öğretme duygusu-İnsan Sevgisi- Barışçıl-Merhamet-Şefkat ve Anlayış.

Her bir olaydaki dinginliği, olaylar karşısında “suçlu yoktur, anlatamamak ve buna bağlı olarak anlaşılamamak vardır. Lütfen, sadece doğru konuşabilmeyi, dinlemeyi ama karşımızın alanını geçmeden, saygı duyarak bilelim” zihniyeti ile bir öğrencisi kopya çektiğinde bile bunu kızarak, öfkelenerek ve gizli kurduğu otorite ile çözmek yerine; her seferinde bir sebep-sonuç ilişkisine varış noktasında, olasılıklar ile ilerler. İlk dersin konusu da “Kanıt” dır.

Ve olayın örgüsü olgu, varsayım ve kanıt olarak ilerleyecektir.

Öğrencinin yanlışında ise, en başta her insanın yanlış yapabilme durumunu gözeterek, bunu ne için yaptığını, her zaman kişinin sorumluluğu olduğunu, yaptığının eğrisi ve doğrusunu sakince anlatmaya çalışır.

Sınıfın en çalışkan öğrencisi, Oscar’ın ancak çözümleyebildiği 0.999 ile 1 arasındaki konunun açılımını, filmin ilerleyen sürecinde, bizde bir zamanlar seksenlerin sonlarına doğru iyice revaçta olan sabır küpü olarak kullanılan materyalde görürüz. Bu aslında, Öğretmen Carla’nın, sınıfın en çalışkan, en sessiz ve anlaşabildiği tek öğrencisi Oscar’a, “Problemleri çözmesi için verdiğinde” anlarız.

“Bir olayın gerçek olduğunu anlamak/ ispat için olgular vardır. Ve bunun kanıt mı yoksa varsayım mı olduğuna ancak adım adım ilerleyerek varılır. Varılan olgu, var olan doğrudur.”

Bir yanlışın, hatta bir yalanın küçük çocukların kaderleri üzerinde yaratabileceği travmaları, ailelerin farklıları üzerinden betimlerken Türk ailesini kullanması, diğer olaylarda Arap kökenli bir çocuğu tercih etmesi, yaşanan hırsızlık olayı sırasında öğretmen Carla’nın üzerindeki kostümün kırmızı-siyah ve sarı renkleri içermesi, Almanya’nın bayrak rengi olması, kendi coğrafyası üzerindeki kültürleri, sığınmacıların durumunu, adapte sürelerini hiçte göze sokmadan, kısaca geçerken esas olan Maestro’nun, dünyanın kuzey ülkelerinden birinden gelmesi(Danimarka) ve danca yerine, öğretmenler odasında meslektaşlarına “Lütfen, okulda Almanca” konuşalım, demesi aidiyet, saygı ile yerleşik otoritenin bir tezahürü olarak çıkarken.

Kuzey ülkelerinden temel alınan ve bizde bir hayli çok popüler olan ve adı Finlandiya eğitim sistemi olarak lanse edilip duranın, aslında kendi içimizde bile hâla anlayamadığımız ya da ısrarla anlamak istemediğimiz, Köy Enstitülerimizin, -Yaparak Öğrenme- modelini, Carla Öğretmende buluruz.

Danimarka eğitim sisteminde de toplumun refahını artıracak sistem temel olarak düşünülmüştür.

Her öğrenci ile birebir sabırla ilgilenişini, her birinin saygıya değer olduğunu, insan yetiştirdiğini, kötü alışkanlıklar edinilmesinde, çocukların kendisini kandırmaya meyil ettiklerinde, aradaki dengeyi bozmadan, sevgisinden hiç ödün vermeden, sesini hiç yükseltmeden, hatta kendini yok sayarak ama sabırla nakış nakış insanı doğurduğunu, yeşerttiğini görememek imkânsız.

Bizim sistemimizde, o dönem  ve anlayış kapsamında, tek tek her öğrenciye yazılan mektupları düşünmeden edemedim izlerken.

Bir kere bu film, bence gelmiş geçmiş hatta Ölü Ozanlar Derneği (1989), 3 Idiots (2009) gibi filmlerin, en üstünde yerini alarak, bilhassa bu mesleği seçecek kişilere; seminer ve ders niteliğinde ısrarla izletilmeli!

Kesinlikle bir referans niteliğindedir.

Öğretmenler Odası, filminin içinde geçen diyalogda kendisi ile röportaj yapan öğrencilere verdiği cevaplarda, bir öğretmen duruşunun nasıl olması gerektiğini, oldukça net şekilde vermesi, Carla’nın sabrı, sınıftaki otoriteyi kaybetmeye başladığında; neşe ile başlayan Günaydın’dan, kimseleri rencide etmeden ve yine bir oyun şeklinde, nefes alamadığı ve sıkıştığı noktada hep birlikte bağırma oyunu, hepsi bir pedogojik emformasyonun, çok çok ötesinde.

Bu biraz da içten gelecek, bir çocuğu yetiştirmenin onu kendi katı kurallarının boyunduruğu altına almak olmaması gerektiğini, çocuk bile olsalar her konuda, yaşam hakkı, cevap hakkı ve haliyle büyüdükçe, kendisini gerçekleştirme noktasına erecek olgular; varsayım, kuram, gerçeklik, kanıt üzerinden ispat noktasına geliniyor.

Neticede işin içinde matematik var ve hatta beden dersinde bile! Öyle ya bizim gibi hayatın ritmini unutmuş, en basitinden yürüyen merdivenlerin bile neresinden inip, neresinden çıkacağını karıştıran, öylesine yaşayan toplumların, bu tür filmleri anlamaları pek kolay olmaz. Olur ama Carla gibi öğretmenlerin farkındalıkları ile.

Bir hırsızlık olayında bile koruma ve kollama bilinci, kendi çocuklarını ki doğurmamıştır, işte gerçek öğretmenlik, bu kadar kutsal ve bu kadar yücedir.

Hele hele bizim gibi toplumların kırsalında ya da devlet okullarında; ellerinde bulunmayan imkânlarla mucizeler yaratan öğretmenler, tanıdım. Onların önlerinde saygıyla eğiliyorum.

HER ÖĞRETMENİN ASLİ GÖREVİ ÖĞRENCİYE ÖNCE AHLAKLI OLMAYI ÖĞRETMEKTİR.

Genelde bulduğu kabın içinde genleşir, dışarı ise kabının güzelliğini anlatmak ile uğraşırlar. Öğretmenim, diyor peki kaç kişiye, hem de zor şartlarda dokunabilmiş? Kaç kez hiç yüksünmeden sabırla dinleyebilmiş? Empati kurup, gözlerine baktığında, anlayabilmeye çalışmış? O gün okula kahvaltı etmiş de mi gelmiş, yoksa evinde kavgadan mı kaçmış? Ne kadar derin öğrenci ile diyalogu sağlayabilmiş, Öğretmen? Kaç yoksul, dar gelirli ya da engelli bireyler için onları hayata doğru kazandırmak adına çabalayabilmiş? Sonsuz merhametini, istisnasız hiçbirinden esirgememiş. Ve yastığa başını koyduğunda, verdiği dersin; kalıplar dışında olmadığını, alınan dersin hayatı boyunca bir öğrenci için ya kâbus ya güzellik olacağını, hiç unutmadan ve hiç birini, birbirinden ayırmadan dersini verebilmiş, emanetlerine?

Ve aileler, hep öğretmen suçlu değil. Ağaç, yamuk serpiliyorsa dalından, ehil öğretmene denk geldi ise şanslı, yanında ol Öğretmenin. Ama öğretmen, öğretmen değilse evladını da koru.

Eğitim sistemi için sadece kendi çocuğun okuduğu anda değil sürekli mücadeleyi, bütün için yap.

Çocuk, bu dünyanın çocuğu da aynı zamanda. Sizden büyüyüp serpildiğinde; topluma ya yarar, ya fayda sağlıyor çünkü.

Birde kötü öğretmenlerden yetişip, hayatta, kendi kendine kürek çekmek zorunda kalmış olanlar var. Var!

Her öğretmenin birinci görevi, dünyaya ahlaklı öğrenci yetiştirmek olmalıdır. Ahlak kavramı, tek olarak önce dürüst olabilmekten, bunu öğrenciye bir yaşam duruşu olarak göstermekten geçer.

O yüzden bir domino taşı, aileden alınır ama iyi bir öğretmende büyür ve yeşerir… Ve sonra Beden dersinde, Carla öğretmen, bir kasa üzerine birkaç öğrencinin çıkmasını ister, haliyle hepsini almayacaktır. Dünya olarak bakarsak ya da bulunduğumuz yerlerdeki alanlarımızdan; bazılarımız fazla gelecek ya egolarımız yüzünden, istemeyecek ve düşmelerine razı olacağız.

O zaman ne yapmamız gerektiğini, el ele tutuşmak olduğu yanıtını, yine sınıfın en zeki çocuğu, Oscar’dan alacak ama sınıfın en zayıf öğrencisi Lucas’ı, tuttuğunda da eşit adalet dağılımını öğretmekle kalmaz öğretmen, iyi kadar kötü. Başarılı kadar, başarısız olacaktır ama el ele verilebildiğinde, işte o zaman hayat yaşanır hale gelir.

Düşünsenize böyle yüz öğretmen, her biri bir ülkede. Savaşların olmaması bile yüksek ihtimal.

Eğitim, kesinlikle şart ama bir annenin, üstelik aynı okulda idareci konumda annenin, duruş sergileyememesi, evladını hırsları için nasıl kullandığına şahitlik ettirirken, yönetmen aynı zamanda aleni olan bu ahlaksızlığını ve kendi hatasını kabul ettirmek üzere çeşitli hileler denese bile, oğlu Oscar’ın, öğretmeninden öğrendiği dersten önce yaşamın matematiğinde algoritmalar “aynı renkler yan yana geldiğinde çözülecektir o da –doğruluk- olacaktır.” Mantığı ile Oscar, sınıfta ki duruşu ve final sahnesi ile sözde annesinden de olgunluk beklemektedir.

Filmi yarıyıl tatili nedeni ile aynı zamanda 5,6 ve 7 sınıflara, Türkçe ders veren öğretmen arkadaşım ile izledim. Kadın-Erkek olarak bakış ortalama aynı olmalı ama o bir kadın olarak filmden çok etkilendiğini ifade etti. On yılı aşkın süredir mesleğine devam eden arkadaşım, öğretmenler odasında konuşulanlar orada kalmalı mı soruma, önce bir durdu, düşündü. Kalmalı sanırım, bazen kişilere göre değişkenlik gösterebiliyor, dedi ve devam etti.

“Bir kere idealist bir öğretmen. Olayların büyümesi ve adeta panik atak geçirdiği sırada nefes almak için tuvalette yaptığı girişim için ben mesela, sanırım istifamı verirdim. Bazen öyle veliler ile karşılaşıyoruz ki anlatmak zorlaşıyor. Keza öğrencilere de anlatabilmek.”

-Peki, bu film önerilir ve meslek grubunuzda ki kişiler için muhakkak görülmeli, der misin? Diye sorumu yönelttiğimde,

“Kesinlikle!” cevabını aldım.

Bu ülke, İsmail Hakkı Tonguç (Tonguç Baba), Saffet Arıkan, Mustafa Necati, Hasan Ali Yücel gibi değerler yetiştirdi. İnsana, insanca yatırımı yapan çabalar, keşke böyle güzel anlatılabilseydi.

Belki avuntumuz, işin içine bir Türk yönetmenin değmiş olması.

Büyüleyici, ders, arşivlik ve kesinlikle tüm okullarda hatta ve hatta Öğretmenlere,

“Bir ÖRNEK ÖĞRETMEN nasıl olmalı, nasıl yaklaşmalı, açılımında”; öğrenciler, okul yönetimi ve veliler ile diyaloglarda da anlaşılmayacağını düşünülerek tek tek, kare kare anlatılmalı.

Bakın, o zaman ne başarısız öğrenci. Kaygılı veli, sıkıntılı ev, kalıyor mu?

İlker Çatak, harikasınız!

Dilerim, Oscar, Oscar karakterinin finaldeki yalnızlığı, gözlerim dolarak izledim, süzülen gözyaşları ve son sahnesi gibi olsun. Taçlanarak!

Kral! Burada ve adaleti arıyor? Söz konusu, kendisini yetiştiren annesi olsa bile!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar