Gülru Çongar Gezen 

Gülru Çongar Gezen 


Ne DASK var ne de kask…

Ne DASK var ne de kask…

Gülben Ergen’le bütünleşen, giflere malzeme olan “Bana hiçbir şey olmaz” sözü geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın attığı tweet ile tekrar gündeme geldi. Sağlık Bakanı’nın sosyal medyayı oldukça etkin şekilde kullandığını biliyoruz, her yaştan kişiye ulaşmaya yönelik çalışmalarını da kimi zaman takdirle kimi zaman hoşlanmayarak takip ediyoruz. Konu çok ciddi, uzmanlar aşılanmanın önemini bıkmadan usanmadan dile getiriyorlar ama zihniyet hala bana hiçbir şey olmaz şeklinde.

Hemen her konuda bu tutumla karşılaşmak mümkün. Araba kullanırız ama kemer takmayız, sinyal vermeyiz, motosiklet süreriz kasktan imtina ederiz, dünyayı etkileyen ölümcül salgın vardır ama aşıdan, maskeden kaçarız, 40 derece sıcakta ormanlık bölgede sigaramızı, cam şişemizi hiç düşünmeden doğaya savurabiliriz, deprem kuşağındayız ve tecrübe ettiğimiz felaketlerimiz de var ama; ya her şeyi devletten bekleriz ya da önceliğimiz rant elde etmek olur. Doğal afetler hak getire çünkü nasıl iyimsersek, bize hiçbir şey olmaz.

2012 yılında Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlığı döneminde kentsel dönüşüm seferberliği başlatıldı. Seferberlik kapsamında 81 ilde tespit edilen riskli alanlarda yenileme faaliyetleri sürüyor. 2012-2020 yılları arasında ise yaklaşık olarak İstanbul'da 56 bin, İzmir'de 16 bin, Ankara'da ise 13 bin riskli binanın yıkımı gerçekleştirildi. Türkiye genelinde ise bu sayı 600 binden fazla. Aynı tarih aralığında yeni yapı denetim sistemiyle 730 bin bina denetlendi ve 22 milyon vatandaşın, konutlarına güvenmesi sağlandı.  Planlar kapsamında 400 bin binanın daha denetimi sürüyor. Devlet tarafından bu adımlar atılırken aklıma 2000’lerin başında okuduğum bir makale takılıyor. Bu kitap, kentsel dönüşümü ilk merak ettiğimde elime geçen ve bana konuya dair ilk bilgileri veren araştırmadır. O dönemden kalan notlarımı paylaşmak isterim;  (The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regeneration. P.Roberts ve H. Sykes (2000)’e göre;

Kentsel yenileme beş temel amaca hizmet etmek için ortaya çıkmıştır

1. Toplumsal bozulmanın nedenlerinin araştırılarak, ortadan kaldırılmasıyla kentsel alanların çöküntü haline gelmesini önlemek,

2. Kent dokusunu oluşturan birçok öğenin fiziksel olarak sürekli değişim ihtiyacına cevap vermek,

3. Kentsel refah ve yaşam kalitesini arttırıcı başarılı bir ekonomik kalkınma modeli ortaya koymak,

4. Kentsel alanların en etkin biçimde kullanımına ve gereksiz kentsel yayılmadan kaçınmaya yönelik stratejiler belirlemek,

5. Sivil toplum örgütleri ve toplumun farklı kesimlerinin planlamaya katılımını sağlamaktır.

Bugün kentsel dönüşüme dair fikirlerim haliyle çok başka bir boyutta ama hayal ettiğim ve gönlümden geçen hala yukarıdaki maddelerle harmanlanmış bir dönüşüm.

Özel sektör tarafına baktığımızda merkezi ve hali hazırda eski konut stoğuna rağmen yüksek fiyatların olduğu muhitlerde yenilenmeyi daha sık görüyoruz. Ada parsel birleştirmekten ziyade müstakil apartmanlar yenileniyor. Müteahhitler dar alanda kendilerine kar sağlamaya, ev sahipleri ise cebinden harcamadan daha değerli mülke sahip olmaya çalışıyor. Ama gözden kaçıyor ki amacımız planlı bir şekilde eski yapı stoğunu yenileyip, doğal afetlere karşı önlem almak. Öyle olmalı.

Kentsel dönüşüm; planlamasından uygulanmasına en ince detayı ile düşünülüp yol alınması gereken ve genellikle sancılı bir süreçtir. Her ne kadar risk tespiti için maliklerden birinin müracaatı yeterli olsa da sonraki aşamalar için hak sahiplerinin ortak kararlar alınması ve uzlaşıya varması gerekmektedir.

Riskli binalar nasıl tespit edilecek, yıkımdan sonra vatandaş nerede kalacak, kira yardımı kimlere yapılacak, hacizli dairelerin durumu, kaçak yapıların konumu ne olacak, kredi süreci nasıl işleyecek? Bu ve benzer sorular için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Alo 181 hattından bilgi alınabilir.

Şehir planlamacılar, sosyologlar, ekonomistler ve daha birçok disiplini ilgilendiren bu konuya burada bir virgül koyalım ve dönelim bireysel görevlerimize.

DASK’ınız var mı?

Zorunlu Deprem Sigortası, yaşadığınız binada depremin meydana getirdiği maddi zararları karşılamaya yönelik bir teminat sistemidir. Bu sayede yaşamın deprem öncesindeki temel standartlarında devam edebilmesi amaçlanır. DASK zorunlu deprem sigortası olarak bilinen ve aslında zorunlu olmayan bir teminat sistemidir. Zorunlu değildir, ama deprem kuşağında yer alan bu ülkede yaşayan herkesin sosyal sorumluluğudur.

DASK: İzmir depreminde 340 milyon TL, Elâzığ depreminde 300 milyon TL hasar ödemesi yaptı

Herhangi bir deprem sonrası hem hayatımıza devam edebilmemiz hem de felaketin boyutuna bağlı olarak devletin sırtındaki mali yükü azaltma amacı taşıyan DASK’a bölgesel olarak baktığımızda; Marmara Bölgesi yüzde 69’luk sigortalılık oranıyla ilk sırada yer alırken; sigortalılık oranları Ege Bölgesinde yüzde 58, İç Anadolu’da yüzde 53, Doğu Anadolu’da yüzde 51, Akdeniz’de yüzde 50, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 48 ve Karadeniz’de yüzde 46 düzeyinde seyrediyor.

DASK yapılırken arsa değeri hesaba katılmaz, sigorta konuta gelen zararı kapsar ve konutun yeniden inşa bedelini öder. Bugünkü rakamlara göre Türkiye genelinde yıllık prim ortalaması 163 TL ve depremde hasar gören Zorunlu Deprem Sigortalı evler için ödenecek en yüksek teminat bedeli ise 268 bin TL olarak hesaplanıyor.

Kira, satış, abonelik gibi işlemlerde zorunlu tutulan ama aslında zorunlu olmayan DASK oranları iyi gibi görünse de yetersiz. Bu zihniyeti asla anlayamasam da temennim aynı; bize hiçbir şey olmaması…

İyi pazarlar.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar