Tuğçe Özcan

Tuğçe Özcan


Kurumsal hayatta nezaket ve görgü kuralları

Kurumsal hayatta nezaket ve görgü kuralları

Selamlar sevgili okur;

Bir medya klişesi olarak; size bugün İstanbul’un bilmem kaç yıldır yaşanılan en sıcak gününden sesleniyorum. Yurt genelinde sıcaklar öyle bir yükseldi ki, belki de tarihte ilk defa plazada çalışan beyaz yakalılar, iskelede güneşlenen Bodrum’lulardan kendini daha şanslı hissetti.

Bu arada yazarınız da 6 aylık aradan sonra yeniden kendini çalışma hayatının ortasında buldu. Yine tek kişilik dev kadromla iş dünyasındaki gereklilikleri yerine getirip, annelik görevlerime ve bir evin gerektirdiği tüm sorumluluklara yetmeye çalışıyorum. Eğer bir gün sokakta bir kolunda bilgisayarı, bir kolunda el çantası, ayağında stilettosu ile ordan oraya koştururken telefonda konuşmaya çalışan ve saçı başı darmaduman olmuş, göz altları hafif çökmüş birini görürseniz muhtemelen o kişi ben olabilirim.

Plazada çalışmak özellikle ülkenin sıcaklardan kavrulduğu şu dönemde bulunmaz bir nimet. Bütün dikkatini vererek püfür püfür çalışıyorsun, Tanrı klimalarımızı korusun.

Kurumsal hayata yeniden dalış yaptığım 4 hafta içinde, ben çalışırken zihnim sürekli sevgili Seyid Bilal Kabdan hocamın nezaket tüyolarını plaza hayatına yorumlamakla meşguldü. Kafamın içinde kocaman bir liste, klavyeden dökülüp kelimeler ile buluşmak üzere parmaklarımın ucuna kadar geldi. Çağımız değişiyor, zaman ilerliyor, yaşam tarzlarımız evriliyor ve bu dönemde özellikle kurumsal hayattaki nezaket ve görgü anlayışının da değişmesi gerekiyor.

Bir kere pozisyonunuz müsaitse ve yöneticileriniz ile yaş olarak yakınsanız bana göre kesinlikle “Hanım” ve “Bey” ibareleri saygı ifade etmede şart değil. Sevgili Seyyid Hocamın bir sözü var; “Samimiyetin üstüne resmiyeti koymalısın, samimiyetin yerine değil” der. Ne kadar güzel özetliyor bu durumu. Saygı ve nezaket tavır, üslup, davranış, konuşma tarzınız ve seçtiğiniz kelimeler, olaylara yaklaşımınız, seçimleriniz, hatta ortama girdiğinizde yaydığınız enerji ile mümkün. Bu nedenle eğer konumunuz ve yaşınız müsaitse bence içinde bulunduğumuz çağda, ille de herkese Bey ve Hanım diye hitap etmek şart değil.

Pandemi ile birlikte iş hayatının kalbine yerleşen “Online Toplantı” nimeti gerçekten hem zamandan, hem iş gücünden, hem de gereksiz çevre kirliği, trafik ve yakıt tüketiminden tasarruf ettiğimiz için büyük şirketler tarafından da çokça tercih ediliyor. Hatta biliyorsunuz ki Türkiye’de birçok büyük şirket, Pandemi sonrası bazı departmanlarını tamamen evden çalışma dediğimiz remote sistem üzerine kurdu. Elbette nezaket kuralları, her koşulda olduğu gibi online toplantılar için de geçerli. Bir kere online toplantılarda toplantı saatine sadık kalmanız ve 3 dakikalık gecikmeler için bile ekibe bilgi vermeniz gerekir. Çünkü fiziksel toplantılarda (özellikle İstanbul trafiği şartlarını bilenler için) 15 dakikalık gecikmeler, gecikmeden sayılmazken; tüm ekibin bir ekran karşısında sizi beklediği online toplantılarda zamana sadık olmak çok önemli. Bu karşı tarafın zamanına da ne kadar saygı gösterdiğinizi belirtir.

Online toplantılarda siz konuşurken kamera içine bakmalı, dinlerken de ekrana bakıyor olmalısınız. Bu dijital ortamda da yüzyüze konuşurken elde ettiğimiz atmosferi yakalayabilmek adına iletişimi güçlendirici bir adımdır.

Eğer konuşmacı değilseniz mutlaka mikrofonunuzu kapatın. Eğer konuşmacıysanız odanızda açık cam pencere ve televizyon olmamasına özen gösterin.

Online toplantılara kamera kapalı olarak katılmak araya mesafe koyacağı için etkili bir iletişim sağlamaz. Bu nedenle kamera açık katılmaya özen gösterin, ama arka planda görünenleri de hesaba katın. Dağınık bir arka plan kurumunuz için kötü imaj oluşturur. Mekanınız müsait değilse, mutlaka arka plan kullanın. Online toplantı platformlarında kullanılan arka planlar sizin için fazla metaforikse, kendi tarzınızda bir arka plan seçerek sisteme yükleyebilirsiniz.

Online Toplantı sona erdiğinde çıkış yapmadan önce herkesin sözünü bitirmiş olduğundan emin olun lütfen, aksi halde hızla toplantıdan ayrılmak kapıyı çarpıp çıkmış izlenimi verebiliyor.

Kurumsal maillerde Zeki Müren Türkçesi ile aşırı eğlenceli epostalar yazmaya bayılıyorum, ama şuan yeni işimde yöneticilerimle henüz o kadar samimi olmadığım için standart bir çizgide maillerimi kurguluyorum. Mail yazarken, eğer metin için gerekli değilse BÜYÜK HARF KULLANMAK, KİŞİYE BAĞIRMAK GİBİDİR. Bu nedenle metnin getirdiği bir gereklilik değilse yazdıklarınızın tamamını büyük harfle yazmamaya özen gösterin.

Ama diyelim ki fırça atacaksanız, o zaman Caps Lock açık kalabilir :)

Bizler maillerde yazanları hep o anki ruh halimize göre okuruz. Yani ben trafikte hatalı sollama yapan adama sinirlenmişsem, o sırada gelen düz bir metni de sinirli bir şekilde okuyorum. Anlatımda işin içine ses tonumuzu, beden dilimizi ve jest mimiklerimizi de eklediğimiz için çok kaba bir şeyi çok yumuşak bir şekilde de söyleyebiliriz ama yazılı anlatımda sıradan bir metin, bazen çok kaba bir şekilde de anlaşılabilir. Bu nedenle maile başlarken mutlak bir selam sabah eklemeyi, finalize ederken teşekkür etmeyi ihmal etmeyiniz sevgili okur.

Kurumsal hayatta en nefret ettiğim şey masanızdan bir anda toz bulutu olup kaybolan ofis malzemeleri ve güzel yazan kalemler. Ben genelde yazı yazmayı çok seven biri olarak çalıştığım her yere kendi kalemlerimle giderim ve bu kalemler çoğunlukla seyahate çıkan dostlarımın bana dünyanın farklı ülkelerinden getirdiği kalemlerdir. Ne yazık ki, ofiste buharlaşma olasılığını göze alamadığım için hepsini yanımda taşıyorum. Lütfen size ait olmayan tüm ekipmanları sahibine ya da aldığınız yere geri koymaya özen gösterin.

Eğer gerçekten gerekli değilse her türlü çer çöp maile lütfen yöneticinizi CC’lemeyin. “Bakın ben iş yapıyorum” diye gözüne sokmaya çalışırken, arkanızda yöneticinize o mailleri gerçekten haberi olması gereken maillerden ayırt edebilmesi için boş bir zaman harcatıyorsunuz. Ama illa ki haberi olması gereken bir işse ilk mailde CC’ye ekleyip devam eden ve sonu gelmeyen yazışmalarda onu kaldırıp, çok gerekliyse konunun gelişen detayları için özet olarak kendisine bilgi verebilirsiniz. Yani ben öyle tercih ediyorum tabi ama yine de siz bilirsiniz :)

Kurumsal hayatta kadınlar ve erkekler için de popüler ve önemli olan bir husus da: ofise şık gelmek.

Ancak unutmayın ki nezaket ve stil şıklığınızda değil; bakımlı, temiz ve elegant görünmenizde saklı. Siz istediğiniz kadar şık bir kombin yapın eğer saç uçlarınız koyun yünü gibi tiftik tiftik görünüyorsa, açık ayakkabı giydiğinizde topuklarınız sert ve çatlak çatlaksa, kol ve bacaklarınız pürüzsüz değilse, ayakkabılarınız tozluysa zarif görünmeniz mümkün olmayacaktır. Erkekler için de durumu ele alırsak en iyi tasarım İtalyan kesim bir gömlek ne yazık ki uzamış bir ense traşı, kol altında hare oluşturmuş ter lekesi, bakımsız ve uzun tırnaklar ile hiçbir anlam ifade etmeyecek.

Protokol davetinde değilsek, ya da resmi bir kurumda çalışmıyorsak şık olmayı sadece “kumaş pantolon, kalem etek, blazer ceket” üçlüsüne sıkıştırmanın da bence günümüzde hiç anlamı yok. Elbette kurumsal bir şirkette de jean giymeyi destekliyorum. Ama paspal, oversize, fazla yırtıklı bir jean bu kurumsal çizgiyi bozacaktır. Onun yerine (bir moda jargonu olarak fitting’i size göre ayarlanmış) yani ölçülerinize göre tadilatı yapılmış skiny jeanlar’i, geniş paçaları, yüksek bel jeanlar’i ipek gömlekler, kısa ceketler ya da blazer’lar ile kombinlemek çok şık olacaktır.

Kurumsal hayatta sizin iş yapma şekliniz, bir başkasının çalışmasına sekte vuracak şekilde olmamalı. Müzik eşliğinde çalışırken “fonda çalan müzik senin içinde uygun mu?” diye sormak sizin asaletinizi gösterir.

Valla bu listem uzar gider ama devamını bir sonraki yazıya saklıyorum. Adab-ı Muaşeret kulağa biraz alaturka geliyor olabilir ama; yüz yıl geçse bile hala kişi ve kurumların imajını oluşturmada en çok etki oluşturan madde olmaya devam edecek.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar