Büyükelçi (E) A. Süha Umar

Büyükelçi (E) A. Süha Umar


Kurt kapanı

Kurt kapanı

Türkiye Cumhuriyeti, bir asrı aşkın tarihinin en bunalımlı dönemini yaşıyor. Bugün içinde bulunduğumuz koşullar, Türk ulusunun, Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde giriştiği İstiklal Savaşı öncesi koşullarından daha ağırdır. Osmanlı Devletini ortadan kaldırmak, parçalamak ve nihayet paylaşmak amacıyla, yaklaşık iki yüzyıl boyunca Batı’nın ve Doğu’nun kurduğu kumpaslar bugün yine Batı’nın ve Doğu’nun kurduklarından daha ağır ve vahim değildi. Yine de bir fark var. Bugünkü kumpasların arkasındaki güçlerin önde geleni, hiç değilse 1952 yılından bu yana parçası olduğumuz NATO’nun en etkili,sürükleyici üyesidir.

Aslında bu kurt kapanı, biraz tarih, coğrafya bilgisi olan; dünyada olup biteni anlayabilecek kadar devlet yönetimi deneyimi bulunan herhangi bir kişinin kolayca görebileceği ve çok da zorlanmadan kurtulabileceği kadar açıktı. Göstere göstere kuruluyordu. 2002 yılından beri Türkiye Cumhuriyeti’ni görünüşte yöneten iktidar ve Erdoğan bunu göremedi. Göremezdi de.

Türkiye dışarıdan kuşatma altındadır

Türkiye bugün ciddi bir dış kuşatma altındadır. Bu kuşatma batıda, Ege’de, ABD’nin büyük askeri ve ekonomik katkıda bulunduğu, Yunanistan’da Dedeağaç’tan başlayan; güney Ege’de, Girit- Suda’da biten askeri yığınaktır. Adım adım, gözümüzün önünde yaşama geçirilen bu proje, Ege’de Türkiye ile Yunanistan arasında, Lozan Antlaşması ile kurulmuş olan dengeyi alt üst etmektedir. Bu son gelişme, yıllardan beri AKP iktidarının ve Erdoğan’ın sesini çıkarmadığı, Yunanistan’ın, Ege Adaları’nı askerleştirme adımlarını güçlendiren, Yunanistan’ın arkasında saf tutan bir siyasi ve askeri duruş, varlıktır. Bu gelişmeye, Fransa gibi diğer bazı Batı-NATO ülkeleri de açıkça destek olmaktadırlar.

Kuşatma, Doğu Akdeniz’de, başını ABD ve Fransa’nın çektiği, İngiltere, İtaya gibi diğer bazı NATO ülkelerinin, hatta Mısır ve İsrail’in, askeri olmasa bile gaz ve petrol arama şirketleri ile katıldıkları bir diğer girişimle devam etmektedir. Bu bağamda ABD’nin, GKRY’ne silah ambargosunu kaldırması, Türkiye’ye bir mesajdır.

Türkiye’yi kuşatma projesinin Orta Doğu ayağı, Erdoğan’ın ne anlama geldiğini, gerçek amacının ne olduğunu anladığından ciddi kuşku duyulanBüyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) Eş Başkanı olmasıdır. BOP, Batı’nın ve Doğu’nun (Rusya), Türkiye’nin Mısır-Suriye-Suudi Arabistan başta olmak üzere Ortadoğu’nun başat Arap ülkeleri ve nihayet İran ile ilişkilerini bozma amacına fazlasıyla hizmet etmiştir. Son zamanlarda Çin’in bu bölgede oynamaya başladığı rol de, bu çerçevede dikkate alınmalıdır.

Orta Doğu’daki bu gelişme, özellikle Suriye olayları Türkiye’nin kuşatılmasına yeni bir unsur katmıştır: ABD’nin ve onun da desteği ile Rusya’nın Türkiye’nin güneyine yerleşmesi. Burada göze çarpan önemli unsur, her iki ülkenin de bu yerleşme adımlarında Kürt unsuru diğer bir değişle, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına kasteden Kürt hareketi ile birlikte hareket etmekte oluşlarıdır. Suriye ve Afganistan’daki girişimin yarattığı göçmen/mülteci sorunu ise Türkiye’nin bu defa içeriden de kuşatılmasına, ülkenin demografik yapısını değiştirmesine kadar varan olumsuz katkısı olmuştur.

Türkiye Balkanlar’da, Rusya’da, Kafkasya’da ve nihayet Orta Asya’da da farklı kuşatmalar altındadır.

Balkanlar’da başlı başına bir kuşatma aracı olan Yunanistan’a ek olarak, AB tam üyesi yapılan Bulgaristan ve Romanya, Batı’nın ve ABD’nin bu iki ülke üzerinden, Montreux Sözleşmesi’ni işlevsiz kılarak Karadeniz’e girme hatta Kafkaslara uzanma projeleri ve girişimleri, Türkiye’yi dışlaması nedeniyle de Türkiye’nin hayrına gelişmeler değildir.

Türkiye, Atatürk’ün de işaret ettiği gibi, Rusya ile her zaman iyi ilişkiler içinde olmalıdır. Ancak AKP ve Erdoğan bunun anlamını fark edebilecek durumda olmadıkları için, bugün Türkiye-Rusya ilişkileri son derece dengesiz, Türkiye’nin aleyhine gelişen bir konumdadır.

Türkiye içeride de kapana sıkışmış durumdadır.

Yurt içinde barışın yerini, her alanda (etnik, sosyal, ekonomik, mezhepsel) ayrışma ve çatışma almıştır. Temel insan hakları; demokratik hak ve özgürlükler, laiklik, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı gibi, Cumhuriyetin temel değerleri çok büyük ölçüde aşınmıştır.

Dış kuşatmanın önde gelen aktörleri tarafından planlanan, AKP ve Erdoğan’ın da kurmayı umdukları “Yeni Türkiye”nin önünde engel olarak gördükleri için destekledikleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) etkisizleştirilmesini amaçlayan kumpaslar, Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü kurt kapanından çıkmak için gerek duyacağı Türk Silahlı Kuvvetleri’ni çökertmiştir. Bir zamanlar, NATO’nun en güçlü ikinci kara ordusuna sahip olan Türkiye bugün, etrafımızdaki en küçük devletlerin bile çekinmediği, dikkate almak gereğini duymadığı bir konuma indirgenmiştir.

Türkiye ekonomik açıdan da tam bir kuşatma altındadır. AKP ve Erdoğan iktidarı, 20 yıl gibi, bir devletin yaşamında ihmal edilebilir bir süre olan kısa dönemde, Cumhuriyetin 80 yılda tırnaklarıyla kazıyarak geldiği, dünyanın 20. büyük ekonomisi düzeyinden, iflası konuşulan bir “hasta adam” konumuna düşmüştür. Türkiye’yi bu duruma planlı olarak düşüren, kurt kapanını böylesine ustalıkla kuran güçler, öyle görünüyor ki son darbeyi, Maliye ve Hazine’nin başına Mehmet Şimşek’i, Merkez Bankası’nın başına da Hafize Gaye Erkan’ın getirilmesini sağlayarak indirmişe benziyorlar.

Aslında her şey son derece açık. Şimşek, çeşitli adımlarla, dünyada parayı yöneten, Goldman Sachs, JP Morgan Chase gibi bir iki büyük tekelin, girdi-çıktı ve diğer bazı para hareketleri ile daha da büyük vurgunlar vurmalarını sağlayacaktır. Daha önce üst düzey görev aldığı bankayı batıran Gaye Erkan ise banka tasfiyesi konusunda deneyimi ile batık olduğunu sağır sultanın bile duyduğu TC Merkez Bankası’nı tasfiye için bu göreve getirilmiş olabileceğini düşünenleriniz varsa, haksız sayılmazsınız.

Kurt kapanı’ndan çıkış yok

Türkiye Cumhuriyeti’ni, tarihinin en karanlık dönemine sokan bütün bu gelişmeler, AKP ve Erdoğan iktidarının, devletlerin yaşamında ihmal edilebilir bir süre olan, 20 yıl gibi bir zaman dilimi içinde ortaya çıkmıştır. Böylesine bir kötü yönetimin nedeni, AKP ve Erdoğan’ın, ne olup bittiğini, nasıl bir tuzak kurulduğunu görebilecek bilgiden ve devlet yönetimi deneyiminden yoksun olmak yanında, din hatta mezhep dolayısıyla dogmatik bir siyaset ve düzen anlayışına sahip olması ve Türkiye Cumhuriyeti’ni böyle yeniden kurgulamayı planlamalarıdır. Batı ve Doğu, Erdoğan’ın bu beklentisini iyi değerlendirmiş ve onun, kurdukları kurt kapanına kendi ayağı ile girmesini kolayca sağlamışlardır. Erdoğan için bu kapandan çıkış olanaksız gözükmektedir.

Erdoğan, kendi yarattığı, Türkiye’nin elini-kolunu bağlayan ekonomik çöküşü durduramaz. Bunu yapabilmek için ekonomiyi temelinden yeniden yapılandırılması; Türkiye’nin, para kurumları tarafında sömürülmesini önlemesi gerekir. Buna kalkıştığı anda, şimdi damlayan musluklar da kesilir ve Türkiye iflasını ilan etmek zorunda kalır.

Erdoğan Türkiye’nin dört taraftan içine düşürüldüğü kuşatmadan çıkmaya teşebbüs edemez. Öncelikle Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin durumu buna izin vermez.

Erdoğan Türkiye için her bakımdan ciddi bir sorun ve yük oluşturan göçmen/mülteci sorununu çözemez. Bu kişilerin bir bölümüne Türk vatandaşlığı vererek seçimlerde kedisine oy vermelerini sağlaması bir yana, bunu yapmaya kalktığı anda, en azından AB’nin göçmenler için verdiği paradan olur ki bir sente muhtaç olduğu bir dönemde buna kalkışması ciddi bir risktir.

Batı (NATO) ile ilişkileri düzetmeye, örneğin S 400’ler nedeniyle yarattığı kuşkuyu gidermeye kakışsa, Rusya buna engel olacaktır. Rusya ise en azından daha uzunca bir süre Erdoğan’ın, başarılı biçimde oynadığını düşündüğü (gerçek bu değildir) Batı ie Doğu’yu birbirine karşı denge unsuru olarak kullanma politikasının iki ayağından birisidir. En küçük biçimde ters bile düşemez.

Son olarak; Türkiye’yi, içine düştüğü kurt kapanından çıkaracak kişinin ve iktidarın sırtında hiçbir kambur olmamalıdır.

Uzun lafı kısası, Erdoğan’ın ilmek, ilmek, adeta kendisinin ördüğü bu kurt kapanından çıkması pek olanaklı görünmemektedir.

telif

Makale Yorumları

  • Bu konuda RTE'ın bir dahli yoktur şekline ve masumiyeti düşüncesine de asla inanmam ve asla da katılmam, hatırlıyorsanız çuval olayında, Amerika'ya nota verelim dendiğinde, ne notası verilecekmiş, müzik notası mı diyen de ve Suriye'de ABD askerlerine başarılar dileyen de, keza TSK ergenekon kumpasının da baş savcısı benim diyen de, ben bop eş başkanıyım diyen de RTE'ın bizzat kendisiydi elbet. Dahası TC yazısını resmi kurumlardan sildiren, artık Türkiye dyemiyeceksiniz diye haykıran, Türk Övün Güven andımızı da okullardan kaldıran, ayyaş dediği Atatürk'e ve maalesef düşman olan da yine kendisiydi, Neyse yani; ama zaten ve hukuken de tüm yasal sorumluluğun tamamı da RTE'na aittir. Liyakati yetersiz olan, açıkçası ve bu devasa sorumluluğu da asla almamalı ve kesin ret de etmelidir elbet. Kısaca ve bu güne dek ve hep de devasa anayasal suçlar işlenerek geline bu noktayı da, sadece ve sadece cehalete bağlamak ve bence bırakın bunun devasa eksikliğini, hatta bu; dünyanın en büyük enayiliği de olur ayrıca. Saygılar. Öner Gövsa

  • Süleyman Tolun07-07-2023 17:16

    Ülkenin bu durumdan çıkması bu iktidar zamanında olamaz ve onlar arasındaki bazıları bu durumu belki fark ediyorlardır, ama kaosa girmeden bir çıkış yolu da maalesef kalmamış görünmekte. Cehaletin desteği henüz bitmemiştir.

  • Mehmet Deniz VANK05-07-2023 16:18

    Elinize, bilgi ve birikiminize ve de yüreğinize sağlık...

  • Mevlüt Gücük05-07-2023 08:11

    Türküm demeyen ve Mustafa Kemal Atatürkü küçümseyen bir devlet başkanından Türkiyeye yarar gelmesi beklenemezdi. Mevcut siyasi, ekonomik ve ahlaki durum bunu apaçık göstermektedir. Hilelerle ülkeyi dış odaklarin kucağına atmakla uğraştı. Bırakıp gitmesi ülkenin geleceği için en doğru yoldur.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar