Nursun Erel

Nursun Erel


İtibar satın almak…

İtibar satın almak…

Boşuna “zenginin malı züğürdün çenesini yorar” dememişler… 291 milyon dolara New-York’ta yenilenen şu bizim 35 katlı Türkevi’nden söz ediyorum.  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Diyanet İşleri Başkanıyla (nedense bu kez yanında kılıcı yoktu!) birlikte salavat getirerek açtığı bina için az çene yorulmadı değil mi?

Gazeteci olarak Başbakanların Cumhurbaşkanlarının resmi ziyaretlerini izlerken ve BM’deki önemli oturumların koşturmacası sırasında bizim de o binada (yenilenmeden önce!) epey zaman geçirmişliğimiz vardır. Bina o zamanlar bugünkünün üçte biri kadar bile değildi!

-Eee, zaman ilerliyor, artık o kulübe gibilerin modası geçti şimdi görkemli binalar gökleri tırmalıyor…

Diyorsanız, ben de size, “Habercilikte acaba nereyi tırmalıyoruz, yoksa yerlerde mi sürünüyoruz?” 

Diye sormaz mıyım?

Binanın geçmişe dönük öyküsü çok yazıldı aslında…İhsan Sabri Çağlayangil’in Dışişleri Bakanlığı sırasında arazisinin satın alındığı, yıllar sonra  arka bitişikteki IBM Binasının da katılmasıyla genişletilen araziye “lale motifli 35 katlı gökdelenin kondurulduğu” filan… Neyse işte, Manhattan’ın göbeğindeki bu gösterişli Türkevi binası konuşulurken en çok neyi merak ettim biliyor musunuz?

-Acaba mimar Jonathan Stark tarafından çizilen binanın projesi için yarışma açılmış mıydı? Binanın müteahhidi olan İçtaş şirketi bu iş için ihaleyle mi, yoksa davetle mi seçilmişti?

Bu konularda epey araştırma yaptım ama doğru dürüst bilgi edinemedim. Hatta çok dikkatimi çekti, kimi Amerikan kaynaklarında Türkiye’nin New-York Başkonsolosluğu ile Birleşmiş Milletler’deki Daimi Temsilciliğinin bu binada “kiracı oldukları” ibaresi neden yer alıyordu? Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp bile geçenlerde bu iddiayı ortaya koymuş ve “TC’nin ödediği kira acaba Varlık Fonuna mı gidiyor?” Diye sormamış mıydı?

Neyse işte, bu işlere kafa yorarken bir baktım ki, Manhattan Adası “zengin Türkler”in istilasına uğramış, Türk milyarderler adeta adada tapu edinme yarışına girmişler. Şu anda “en pahalıları” Serdar Bilgili, Turgay Ciner ve Naciye Koçak’a ait olmak üzere, Bülent Eczacıbaşı, Sabancı ailesinin neredeyse tüm fertleri, Alpay Koraltürk, Adnan Cengiz Başkır, Rena Kırdar, Yosun Mermerci gibi pek çok isim Manhattan’da ev sahibi olmamışlar mı?

Bu pahalı mülklerin ünlü sahipleri, Manhattan’daki konumları, hatta kaçar milyon dolara satın alındıklarının tam listesi geçenlerde ABD’de yayınlanan Businessmann dergisinde yayınlanmış, isterseniz bir bakın, çenenizi yormak yerine gözünüzü şenlendirirsiniz. (*)

Eh, ne yapalım, Türk zenginler “gurbet ellerdeki güzel evlerinde” güle güle otursunlar… Aman ha, “Mal sahibi mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi” atasözünü de unutmasınlar.

Şimdi diyeceksiniz ki, “yahu milletin sahip olduğu maldan mülkten sana ne?” Evet haklısınız, zaten ben bu yazıyı yazarken aslında “para, pul, tapu, mülk” üzerinde değil de özellikle Türkevi açısından “TC’nin itibarı” üzerinde durmak istiyordum, gelgelelim o milyarların harcandığı özel mülklerin şaşaasını duyunca konuyu dağıttık.

Evet, ne diyorduk?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a eşlik eden kalabalık heyetten söz ediyor, New York Caddelerini “düğün alayı” gibi turlayan sayısız zırhlı araçtan ve, kiralık limuzinden oluşan dev konvoyun orada yarattığı “görkemli etki”den konuşuyorduk. Anlaşılan o ki, “görkemli etki” Başkan Biden’ın pek umurunda olmamış, Erdoğan başkanlığındaki Türk heyetine, birkaç dakikalık bir randevuyu bile çok görmüş.  Zaten Erdoğan’ın New York seferi kendisini de mutlu etmemiş olacak ki, verdiği demeçlerde “Hiçbir Amerikan Başkanı ile bu konumda olmamıştım” dedi ve şimdi Putin’le yaklaşan ikili görüşmesine umut bağladı.

Aaah ah…

Neydi bir zamanlar ABD Başkanları nezdinde sahip olduğumuz itibar?

New-York’ta rutin sayılan ikili görüşmeler şurada dursun, ABD Başkanları, değer verdikleri Türk muhataplarını ayrıca Washington DC’ye Beyaz Saray’a davet edip,  resmi konuk evi Blair House’da ağırlayarak onurlandırmaz mıydı?

Demek ki, TC’nin itibarı, 21 milyon dolara mal olan açılışlarla, binlerce dolara kiralanan düğün alayı gibi şaşaalı konvoylarla sağlanamıyormuş. Ha, bir de ünlü Times Square’e bakan binadaki dev panolarda tanıtılan Recep Tayyip Erdoğan imzalı kitap vardı değil mi? Dediklerine göre o panoların günlük kirası da 5 bin dolardan başlıyormuş.

Kitap dedik de şimdi aklıma geldi…

Bir zamanlar Süleyman Demirel, TC’yi temsilen New York’tayken cebinden 3 bin dolar verip, ünlü kitabevi Barnes and Noble’a gönderdiği danışmanından hangi kitapları istemişti?

Yoksa devlette itibar, “su gibi harcanan paralarla” değil de köyün birinden lastik ayakkabıyla çıkıp, İstanbul Teknik Üniversitesinden birincilikle alınan diplomayı dayanak edip, halka hizmette yıllar harcanarak kazanılan “birikimle, deneyimle” mi sağlanabiliyordu?

(*)https://turkofamerica.com/index.php/business/item/5165-turks-who-own-manhattan-s-most-expensive-homes

telif


Nursun Erel Kimdir?

Nursun Erel, SBF Basın Yayın Yüksek Okulu Mezunudur, meslek yaşamına Anadolu Ajansında başlamış, sonraki yıllarda Tercüman, Cumhuriyet, Milliyet Gazeteleri, NOKTA Dergisi, The New Anatolian Gazetesi̇, KANAL D Haber Merkezi ve Show Tv’de görev yapmış, TRT radyolarında düzenli yorumları yayınlanmıştır. Erel, 40 yıla ulaşan gazetecilik kariyerinde, siyasi muhabirlik, dış politika muhabirliği, haber müdürlüğü, editörlük, temsilcilik gibi sorumluluklar üstlenmiş, özel röportajlar gerçekleştirmiş, köşe yazarlığı yapmıştır… Pek çok araştırma haberi ile devlet mekanizmasındaki aksaklıklara, Kürt sorununa, önemli yolsuzluk olaylarına ışık tutan Erel’in yayınlanmış 3 kitabı bulunmaktadır...

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar