Emel Seçen

Emel Seçen


Hoşgeldiniz!

Hoşgeldiniz!

Sınıfsal farklılıkları; 15.yy’da Fransa’dan doğup, sanatın tiyatro alanı ile yansıtan ve hepimizin genelde adını bilmesek de çok sevdiği, “Vodvil”,’in, toplumsal sorunları mizahi bir yön ile aktarımını, seyirci ile buluşmasını, bu kez beyazperde de “Hoş geldiniz, Cenazemize!” adlı film ile karşımıza çıkıyor.

Türk Yapımı bu film, son zamanlarda izlediğim; gerek oyunculuk, gerek kurgu, gerek hiç düşmeyen temposu ile muhteşem bir işi ortaya koyuyor. Nasıl olmasın, bir kadın yönetmenin elinden çıkıyor ne de olsa. Yeri gelmişken önce yönetmeni kutlayalım, tebrikler Neslihan Yeşilyurt. Yoksa gala da (ön gösterim), niye ayakta alkışlayalım. Daha nicelerine diyelim.

20.yy da ancak, film sektörüne giren Vodvil tarzı, benim de bilhassa tiyatro da en sevdiklerim arasında olan, izlerken çok keyif aldığım bir tarzdır. Sinema da Charlie Chaplin’in de kullandığı; bizim Tiyatromuzda ise en çok Haldun Dormen, elbette ama ben, gülmekten karnıma ağrılar girmesi ne ki, izlerken Şişli Tiyatrosunda, koltuktan düştüğüm, rahmet olsun, Gazanfer Özcan & Gönül Ülkü Tiyatrosunda, kaç kez bu duyguyu yaşadım. Keza, çocukken, Çevre Tiyatrosunda da.

Hele hele, Fransız oyun ve senaryo yazarı, Jean Bernard Luc’un eseri olan, “ Karımla Evleniyorum”, belki denilebilir ki, Gazanfer Özcan’ın, Tiyatro da, zirveyi yakaladığı ve müthiş oyunculuğu ile bugün bile izlense, bizi yine güldürmeye ve düşündürmeye sevk edecek bir eserdir.

Dediğimiz ve her vodvilde olduğu gibi içinde; yanlış anlaşılmaların, gülünçlükler ile örtüldüğü bir dizi sağanak gibi yağan, birbirine geçmiş hareketler ve çözümlemeler silsilesinde; Nevin’den (Deniz Uğur) doğan Ozan (İsmail Ege Şaşmaz) ile Gülşen’den (Şebnem Sönmez) doğan İrem (Sevda Erginci ), birbirleri ile tanışmış, sevmiş ve evlenmeye karar vermişlerdir. Herkesin başına geldiği gibi iş artık aileleri tanıştırmaya gelmişse de, daha aristokrat olan oğlan tarafının; babası bir şirkette Ceo olan Zafer, (Hakan Meriçliler) annesi Nevin Hanım ise üniversitede, Profesör’dür.

Daha halktan olan İrem’in ailesinden annesi, sinirsel rahatsızlığı nedeni ile tedavi gördüğü hastaneden çıkarak, kızının nişan törenine katılacaktır. Ve karşı taraf yanlış anlamasın diye yurt dışında geldiği söylenir. Tabii olaylar bununla da bitmeyecektir. Nişan için Düzce-Hendek’e, giden ailelerin karşılaşması, aniden vefat eden büyükannenin olayı ile sarpa sarmaya başlar ki; kız tarafının teyzesinin durumları aniden işin içine para girince, damadın annesi ile birlikte iş ortaklıkları ile gelişir. Yine kız tarafının halası olarak, Hollanda’dan nişana katılan ve Misliye Hala (Gonca Vuslateri) ile eşi Erol’un (Erkan Can) merkezinde büyümeye başlayan ve hiç kavuşamadığı Ali’sinin hasretinde, Suzan’ın (Güven Hokna)’nın yine her zaman ki gibi efsane oyunculukları ile temposu hiç düşmeden, bir filmin çekimlerinden, farklı açılardan kaç kez yeniden tekrar alındığı düşünüldüğünde bile, muazzam bir iş çıkardıkları ortada.

Senaryosunu, Doğacan Güneş Perkün ile birlikte yazan, Gonca Vuslateri, TV ekranlarında ki,

 “Ne çok çeken, Vasfiye Teyze”yi, biraz daha genişleterek, yine bir aile büyüğü olarak bizlere sunarken; artık bu markayı da, Türk toplumuna tamamen adapte ve yeniden armağan, ediyor.

En başta demiştik ki, Vodvil, halktan ve sınıfsal farklılıkları sunar; nişan yapmayı beklerken, herkesin bir araya geldiği ve ilk kez birbirlerini tanımaya başlayacakları anda, arapsaçına dönen olayların, insan ne yaşarsa yaşasın, gerçekten sevginin olduğu yerde, maskesiz ve herkesin, herkesi olduğu gibi kabul etmesinin gerekliliği vurgulanırken, dört yıl birlikte olduktan sonra artık işi resmiyete dökme safhasında, elbette aileler devreye girecektir ama kötü bile çıkan olsa ki beş parmağın beşi bir olmayacağı gibi; çift adayları, ailelerinden, sorumlu değildir.

Onlar, kendi başlarına ve birbirlerini sevip, seçerek, bir yeni aile adayı olma yolunda, onlara rağmen yol almayı seçmişlerdir.

Her ne olursa olsun, engel gibi görünenler, bazen hayatlarımızda bilmediğimiz bir şekilde, birbirlerimizi daha iyi tanıma yollarını gösterirken; aynı zamanda her bireyin, içinde salt sevgi olduğunda, her şeyin daha kolay olabileceğinin de altını çizmekte.

Tabii ki herkes kendisine, özel, ait olacak ve daima en güzel şekilde hatırlamak isteyeceği ve o anın en iyi şekilde olmasını arzu ederken, hayatın sunacakları karşısında da yılmamayı ve an’dan mutluluk çıkarabilmeyi, aile olma, kavramı içinden bütünlüyor.

Tiyatro ile anlatmaya başladığımız oyunu, bende yeri, her zaman başka olan ve Türk Tiyatro, Sinema ve birçok sanatçı yetişmesinde katkısı yadsınmaz Memed Cüneyt Gökçer’in kızı, kendi gibi yolundan giden, Deniz Gökçer, hanımefendinin de, gala da olması ile adeta ayrıca bütünleşti.

Elbette, benim için bir şans! Zira, Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümünden mezun olan ve benim çok yakın dostum, sevgili Zeliha Berksoy, hanımefendinin de; hem sınıf arkadaşı, hem de çok yakın dostu olan, Deniz Gökçer’e baktıkça içim açılıyor. Hemen kendi kendime pay çıkarıyorum, bazen şımarmak istiyorum, böyle güzel insanların yanında iken. Hep mi zarif olur, bu Oğlak’lar.

“Kalmadı, sizin gibi insanlar. Ne insan, ne sanatçı” deyiveriyorum, hemen. O hengâmede, az da olsa biraz sohbet edebiliyoruz.

Düşünün, o, ilk sahneye çıktığında, benim doğmama yıllar vardı. Ama o hala çok zarif, hala olgun ve yetenekli. Işığı hiç sönmeyenlerden.

Zamansız Kadınlardan biridir, değerli, Deniz Gökçer.

Ne güzel bir iş yapmışlardı, şu salgın olmasa; ne de güzel gidiyordu, Zeliha Berksoy, Burçin Oraloğlu ile birlikte oynadıkları ve aynı zamanda, Zeliha Berksoy’un, yönettiği, Sanat Yemekte Yenir mi?, adlı tiyatro oyunu.

 Yeni yıla ve yeni yaşımıza hazırlanırken; bakıyorum, ailecek yine en güzel dostlarımdan olan, Dorsay Ailesi olarak, çok sevgili Leman ve Atilla Dorsay’da bize katılıyorlar.

Değmeyin, keyfimize!

Kanyon, Cinemaximum Paribu’da, haftanın neredeyse en az üç günü, her sabah film izlediğimiz salonun, gala akşamındayız.

Birçok etkinlik için böyle özel gecelerde, çok hoş hazırlıklar yapılıyor. Söylemeden geçemeyeceğim, bu yılın en iyi sunumu, açık ara farkla, Barbie, filmiydi.

Margot Robbie, farkı ile 2024’e hazırlanıyor, Altın Küre’ye aday filmler arasında haklı ve gecikmiş ödülleri ile.

2023’den 2024’e geçerken; Hoş geldiniz Cenazemize, filmi içinde yapılan hazırlıklar arasında daha önce, sene sonunda yine Küçük Çiftlik Parkı içinde katıldığım ve kendi ekseniniz etrafınızda dönen kamera ile hatıra fotoğrafı çekme imkânını veren uygulama vardı.

 Neydi bu, çok hoş şapkalarla enstantaneler yakalama ve birer güzel hatıra olarak saklayabilme fırsatı.

Tabii ki kaçıramazdım. Dorsay çiftini de yönlendirdim.

Ne yapalım, renkli insanlarız! Vesselam.

Yapımcılığını, alanında uzman Kerem Çatay ve Fatih Aksoy’un üstlendiği bu filmi, kesin ve kesin kaçırmayın!

Güçlü kadrosu ile alkışı, fazlası ile hak ediyorlar.

Bu yılı bitirmeye hazırlanırken; iki harika film, biri yerli biri yabancı olmak üzere sizleri neşe ile 2024’e hazırlasın.

Biri Wonka, diğeri de bu film!

Biz şanslıydık, çıkarken birde, bu kadar badire atlattık ama güzel günler yakın, enerjisini çağrıştıran:

“Düğünümüze de bekleriz!”, sözleri ile filmin afişi ile tanzim edilmiş, minik çikolatalardı.

Daha ne olsun!

Hoş gel, 2024!

Aşkla, Sevgiyle, Huzurla ve de Sanatla!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar