Emel Seçen

Emel Seçen


Gece Yarısı Islık Çalma Şeytanlar Toplanır!

Gece Yarısı Islık Çalma Şeytanlar Toplanır!

Dünyayı umursamayanlar, Dünya Müzik Günü’nde ve aslında 21 Haziran Yaz Dönemi’ni de girmeden sezonu kapatmış oldu.
Yaz demek konserler demek! Zaten iki yıldır bir araya gelemeyen, yaşamak için enstrümanlarını satmak zorunda kalan müzik insanlarından bazıları canlarına kıydı. Bazıları hâlâ zar zor yaşama tutunmaya çalışıyor.

Hani siz, Osmanlı’yı çok seviyordunuz?
Bilhassa müzikle tedavi merkezleri vardı.
Unuttunuz mu?

Hani siz, şiir seviyordunuz?
İşte, o şiirleri bir atlas yorgan gibi saran müzik, o sözleri taşıyor ve yaşatıyor.
Unuttunuz mu?

Sinema ve müzik sanatının efsanevi isimlerinden Frank Sinatra’nın, My Way’ini hani çok sevmiştiniz?
Unuttunuz mu?

Dünya savaşlar gördü, ilk işi sanat üretmek oldu.
Geçen yaz Beyrut’taki patlamada yerle bir olmuş bir evin salonundan perdeler rüzgârla dans ederken, sadece bir kadının piyanodaki parmakları konuşuyordu.
Ne çabuk unuttunuz?

Anneniz size ninni söylerdi. İlkokulda şarkılar öğrendiniz. Yaprak, dalında rüzgâr ile savrulurken müzik yayar. Notada matematik, matematikte müzik vardır. 
Adımlarınızdaki ahenk müziktir. Sesinizin bir ritmi vardır.
Yüreğimizden, üzgün ruhumuzdan hiç bırakmadık ki intihar eden müzisyenlerimizi… Kim ne şekilde gürültü yapıyormuş? 

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kılık kıyafet yönetmeliğine uymayarak, balıkçı lokantalarının arasına girip kendilerince gözdağı vermek, neyin nesidir?

Bu bir ideolojik girişim gözükmekte, sigara, saat, kadınlar…
Ve Müzik…

Müzik susmaz!
Sanat evrenseldir.
Biz diyoruz bunu ülkemizin güzide mekânlarındaki turistler daha çok diyecek emin olun.

Uluslararası etkinliklerde sema gösterisi, kanun, keman dinletileri sunulurken zamanlama yok mu?
Gece yarısı korna çalmak, hastayı ambulans ile hastaneye yetiştirmek için sirenleri çalmak yok mu?
Unutturduğunuz milli bayramlarımızın, unutulmaz marş ve bando takımı ile geçişleri yok mu?
Gece yarısı bile yayın yapan müzik kanalları, radyoları yok mu?
Ramazan’ın vazgeçilmezi sahur davulcusu, yok mu?

Müzik seher vakti ezan ile başlar, horoz ile beslenir, kırsalda bir kuzu ya da inek sesi olur… Şehirde köpek havlaması, kumrunun kanat çırpması, serçenin ince telaşıdır.

Müzik ruhun aynasıdır. Müziğin saati yoktur. 

Ama “Gece yarısı ıslık çalma şeytanlar toplanır” diye hurafeler ile büyütülen kuşaklar elbette ıslık ve müziği belli saatlerde dinler.

Müzik zamansızdır!
Efkârlanır, dinlersin, belki demlenirsin belki de tek başına bir bankta otururken kaybettiğin babanın kavalının sesini duyuverirsin.
Annenin yemek yaparken mutfakta söylediği Türk Sanat Musikisidir.
Bir kitabı yazarken tek desteğin Chopin’dir.
İlkokul çocuklarının korosu,
Köy Enstitüleri’nin mandolinidir!

İlkokul çağında keşfettiğin Edip Akbayram, “Dışarıda deli dalgalar, gelir duvarları yalar” der, dertlenirsin.
Aldırmamak elde değil, artık müzik ruhumuzdur. Çünkü biz kötülükleri müzikle defederiz. 

Mehmetçiğimize türkü yakar, gelin ile damadımızı Bahriye Çiftetellisi ile bir yastığına uğurlarız.
Ramazanlarımızı davulla karşılarız.
Vakit doldu, bitti müzik mi, denilecek?

Denizlerin dalgasıyız biz.
Susmayız, susturmayız.

Bu dünya neler gördü.
Bir zamanlar, yaşanmaz, yaşanılmaz hale getirilen ülkelerinden kaçtılar ve dünya sanatçısı oldular. Onlar müziğin efsanevi isimleri…

Enrico Macias, ülkesi Cezayir’den ayrılmak zorunda kaldığında yaşadıklarını “Adieu mon pays (Hoşça Kal Ülkem” / “Ülkemi evimi terk ettim, güneşimi, denizimi terk ettim, güneş, benim kayıp ülkemin güneşi” sözleriyle besteler ve yerleştiği Fransa’da, bir günde tanınır.  

Mısırlı sanatçı, Ümmü Gülsüm tüm zamanların en güzel seslerinden, cenaze törenine katılanların sayısının 4 milyon olduğu ifade edilir.  Köylüydü ve bunu saklamadı… Baş tacı da edildi, yok da sayıldı. Ama halk ve müziği duyabilenler için yaşadı, yaşıyor. 

Müzeyyen Senar, Safiye Ayla, Ruhi Su, Âşık Mahsuni Şerif… Yaşıyor! Ve Yaşayacak! 
Bunlar, birer dünya kültürü mirası yani gelip geçici dönemlerin değerleri değil.

Doğada sakalar ve tüm kuşlar, gece yarısı gündüz dinlemiyor.
Hele baykuşlar!
Ama onlar da uğursuz değil mi?
Oysa bir peçeli tür baykuşun beyninde en az 95.000 nöron (sinir hücresi) olduğu saptanmıştır. Bu, karganın aynı iş için kullandığı sinir sayısının tam üç katıdır.
Aklını kullanan herkes uğursuz! Yani düşman.
Dolayısı ile insana, sanata, doğaya, çocuğa kız erkek ayırmadan, kadına, hayvana düşman.

Müzik, ruhumuzdur. Acı çekeriz, uyuyamayız, kalkar müzik dinleriz. Bir mekânda dostlarda türkü demleniriz. Seviniriz, gülümser şarkılar söyler, davul ve zurnamızla halay çekeriz. Mutluyuzdur, göbek atarız müzikle. Vefat etmiştir dostlar, ağıt yakar, yas tutarız ve her koşulda müzik tek dostumuzdur. Yolculuklarda, kıyıda, hatta banyoda.

Müzik, Cinuçen Tanrıkorur’un eşi için yazdığı “Günaydınım, Narçiçeğim. Sevdiğim”dir. Bir sabahı bu sözleri duyarak, hatta hayal ederek uyanmışızdır.
Müzik, Sol anahtarıdır. Si Bemol, Diyez, Rast, Nihavent, Buseliktir kimi zaman. Arada ES’dir.
Keman, Viyolonsel, Kaval, Flüt, Piyano, Gitar, Tef, Davul, Trompet, Yan flüt, Mandolin, Mızıka, Obua’dır. Hatta Acapelladır!
Müzik, kendi dışında ayrıca sanatın her yerindedir: Sinema, Bale, Opera, Tiyatro.

Bir gün önce Çamlıca Tepesi’nde radyocuları ağırlıyor ama müziğin zamanı var mı diyorsunuz?
O zaman o radyocular kim ise onlar, onları dinleyecek.
Biz de bizim müzisyenlerimizi…

Biz gerçek müzik yapan insanların sonuna kadar yanındayız. İki yıldır, müzisyenler ölüyor, diye ilk yazıları yazan kişilerden biriyim. 
Henüz kör olmadık, müziğimizi susturarak da sağır olmamıza izin vermeyeceğiz.
Çünkü bizim kalbimizin ritmi var!

Yarın da ışıklar 24.00 den sonra açılmayacak mı, diyeceksiniz?
Bizim kalbimizin ritmi var, o ritim ki… 
Savaşta sanat, müzik, medeniyet düşünmüş. Sofya Ataşesi iken planlamış operayı, müziği, baleyi. 

Ve artık bir ulus olunduğunda, yıllar 1936’ya ulaştığında ve sağlığı da hiç iyi olmadığı halde Dolmabahçe’de, Balkan Festivali için Artvin ekibini çağırmış. Salon muazzam kalabalık ve Artvin ekibi sahne aldığında Atatürk ilerlemiş ve onlara dâhil olmuş. 

Vizyon, medeniyet, liderlik budur. Yemekler yenir, Atatürk beğenileri ile ekibe sadece üç adet badem ikram eder. Ekip, o kadar gururlanır ki o üç adet bademi saklar, yiyemez. Ve Artvin’de Vali’ye heyecanla teslim ederler, anıları ile. 
Ve şöyle bir emelleri olur, derler ki “Artvin barının adı artık ATABARI olsun!” Ankara’ya Atamıza telgraf çekilir ve onay alır. İşte o Artvin ekibinin emelleri gerçek olur. Çünkü Ataları ile birlikte oynadıkları ATABARI oyunun sonsuzlukta kalmasıdır. 
Öyle de olur.
“Bahçesi var bağı var
Ayvası var narı var
Atamızdan yadigâr
Bizde ata barı var”
Bizde atardamar, toplardamar ve şah damarda ATABARI çağlar, durmaksızın. Durmaksızın!
 

telif

Makale Yorumları

  • İdil Özsöyler23-06-2021 14:01

    Bu ne güzel bir yazı! Ellerinize, beyninize sağlık.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar