Dr. Cevahir Tekcan

Dr. Cevahir Tekcan


Evrimsel süreçte doğum ikilemi

Evrimsel süreçte doğum ikilemi

İnsanlar ilginç memelilerdir. Diğer memelilerden farklı olarak iki ayağımız üzerinde yürürüz ve her şeyi merak eden kocaman bir beynimiz vardır. Ayrıca oldukça gelişmiş ve aktif olan beyine; beyniyle karşılaştırıldığı zaman beceriksiz bir vücuda sahip kocaman bebekler doğuruyoruz. Kadın evrimsel olarak doğuma elverişli görünse de her 1000 kadından biri doğum kanalına sığmayacak kadar büyük bebeklere sahip olduklarından sezaryen ile doğum yapmaktadır. Normal doğum sırasında tüm kadınlar ağrı çeker ve insanlarda doğum süresi diğer memelilere göre daha uzundur. İlk kez anne olan kadınlar için ortalama doğum süresi 9 saat iken, bu süre maymunlarda iki saattir. 

İnsan yenidoğanları diğer memeli yenidoğanları arasında benzersizdirler. Çünkü bebeklerimiz bir tay gibi doğar doğmaz ayağa kalkamamasına rağmen, beyinleri oldukça aktiftir. Böylece insan bebekleri fiziksel anlamda diğer hayvanlarla karşılaştırıldığında gelişimin daha erken basamağında doğarlar. Sonuçta rahat bir doğum süreci bebeğin başı ile doğum kanalı olan pelvis arasındaki mükemmel bir uyum ile gerçekleşir. Peki evrimin amacı düşük riskli ve kolay doğumlar yönüneyse, bu durum insanlar da neden geçerli değildir?
Bu soru evrimsel soyumuzun ilk üyeleri olan hominimlerle başlar. Tarih öncesi çağlarda yaşayan hominimlerin iki ayakları üzerinde verimli bir şekilde yürümeleri için omurgaları düzleşti, kalçaları göreceli olarak daraldı ve doğum kanalları uzayarak silindir şeklini aldı. Bu değişiklikler bebeğin doğum kanalında daha çok eğilip bükülmesine neden oldu, doğum süresini uzattı. Diğer memeli pelvisleriyse, insan pelvisi ile karşılaştırıldığında düz bir yapıya sahiptir.
Yaklaşık iki milyon yıl önce hominim atalarımız yeniden değişmeye başladılar. Nispeten kısa vücut, uzun kol ve küçük beyine sahipken, bu özelliklerini kaybettiler. Bunun yerine daha uzun bir vücut, daha kısa kollar daha büyük beyin gibi daha çok insana benzeyen yapılar edindiler. Bu son özellik kadın hominimler için kötü haberdi. 

 

“BÜYÜK BEYİNLİ ERİŞKİNLER HAYATA BÜYÜK BEYİNLİ BEBEKLER OLARAK BAŞLARLAR...”

Bir yandan dişi hominimler iki ayak üzerinde verimli bir şekilde yürüyebilmek için dar bir pelvisi korumak zorundayken; aynı zamanda taşıdıkları bebekler bu dar pelvise daha zor oturan ve uyum sağlayan büyük kafalara sahip olacak şekilde evrimleştiler. Bu evrimleşmeyle birlikte doğum, son derece acı verici ve potansiyel olarak ölümcül bir hale geldi. 1960 yıllarında Sherwood Washburn adlı antropolog bu fikri “obstetrik ikilem” olarak adlandırdı. Bugün araştırmacılar bu teorinin çok basit olduğunu ve başka faktörlerin doğum eylemin katkıda bulunduğunu düşünmektedirler. Araştırmacılar geniş, dar kalçaya sahip kadın gönüllüler ve erkekler üzerindeki yürüme ve koşma performansı arasındaki farkın değerlendirilmesi amacıyla yapılan çalışmada performanslar arasında farklılık bulamamıştır. Gerçekten de kadın pelvisi yürümek için dar olma ve doğum için geniş olma gibi iki karşıt güç arasında şekilleniyorsa, doğum kanalı şekli kadınlar arasında çok az değişiklik göstermelidir. Ancak yüzlerce insan iskeleti üzerinde yapılan analizlerde doğum kanalının boyut ve şeklinin olağan üstü değişiklik gösterdiği bulunmuştur.

 

“İÇİMDE ENERJİMİ TÜKETEN BİR PARAZİT YAŞIYOR” BU GERÇEK ANLAMDA BÖYLE MİDİR?”
 
Gebeliğin her geçen günü enerji ihtiyacı artmaktadır. Özellikle insan beyninin enerjiye karşı neredeyse doyumsuz bir iştahı vardır. 39. haftada doğumun gerçekleşmesinin, bebeğin doğum kanalına başının sıkışmasından çok, bebeğin beslenmesindeki zorluktan dolayı olduğu savunulmaktadır. Kadının enerji ihtiyacı doğumdan sonra da bitmemektedir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl bebeğin hem beynindeki hem de vücudundaki gelişim tüm hızıyla devam etmektedir. 
Anne 9 ay boyunca bebeği rahminde büyütmekle kalmaz, aynı zamanda çaresiz bebeğine bakmaya ve beslemeye 12 ay daha devam eder. Düşünün mamaların olmadığı dönemlerde bu durum anneye ne büyük bir külfet olduğunu. Bu durum düşünüldüğünde, “Bebekler zekâlarını anneden alır“ sözü oldukça doğru gelmektedir. 
Bebeğin beyninin metabolik ihtiyaçları doğumdan önce ve sonra anne tarafından karşılanmaktadır. Emzirme dönemi bir kadın için hayatının enerjik anlamda en zor dönemidir. İlginç bir şekilde anne adayı bebeğinin beyninin enerji ihtiyacını karşılamak için kendi beyin hacminin %4’nün çalışmasını durdurur. Sevindiricidir ki, doğumdan sonraki ilk 6 ayda bu işlevler geri döner. Sonuçta bebeğin nöromotor gelişimin devamı için anne ağır bedeller ödemektedir. 

Bilim adamları bebek beyninin yetişkin beyin volümüne ulaşmasına kadarki süreyi hesaplayarak, insanlarda gebeliğinin yüksek memeli canlılara göre daha kısa olduğunu bulmuşlardır. Hominimlerde bebeğin kafası doğum kanallından geçemeyecek kadar büyümeden erken gelişim aşamasında doğum gerçekleşmekteydi. Aslında gelişime bakılmaksızın insan gebelik süresi (40 hafta, şempanzelerin (32 hafta) ve orangutanların (37 hafta) gebelik süresinden daha uzundur. 
Fakat beyin gelişimine bakıldığında en az gelişmiş beyne sahip insan bebekleridir. Bir şempanze yenidoğanı erişkin şempanze beyin hacminin %40’ı ile doğarken, insan bebeği %30’u ile doğmaktadır. Bu bulgular insan yenidoğanın gelişiminin erken aşamasında doğduğunun bir kanıtıdır. İşin püf noktası, erişkin insan beyin hacmi diğer yüksek memelilerden daha büyüktür. Bu durum yenidoğan için de geçerlidir. Anne karnında bebeğin hem beyni hem de vücudu büyüdükçe enerji ihtiyacı katlanarak büyür. 

Metabolik ihtiyaç arz ve talep meselesidir. Doğum, anne bebeğin metabolik ihtiyaçlarını karşılayamadığı anda gerçekleşir. O zaman, “Neden doğum kanalı bebeğin başına uygun evrimsel olarak genişlemedi?” sorusu akla geliyor.
Sonuçta evrimsel adaptasyonun mükemmel olması gerekmez, iyi olması da yeterlidir. Bebek başının doğum kanalına niye bu kadar sıkı oturduğu tam olarak bilinmemektedir. Hamile kadın uzun süre beslemeye adapte olmuştur. Kadın pelvisi bebeğin güvenli bir şekilde geçmesine izin vermek için tam doğru boyutta olacak şekilde uyum sağlamıştır. Son birkaç bin yılda yapılan diyet değişiklikleri bu hassas dengeyi bozarak, yenidoğanın vücut boyutunu artırdığı bilinmektedir. Özellikle yetersiz beslenen anneler için doğumu riskli hale gelmiştir.
 
Tarih öncesi çağlarda doğumu incelemek oldukça zordur. Hominim pelvisi fosil kalıntılarında oldukça nadir korunur. Ancak mevcut yetersiz kanıtlar eski insan türlerinin daha kolay doğum yaptığını göstermektedir. Çiftçiliğe geçişle birlikte gelişimsel değişikliklerle beraber insanların daha zor doğum yaptığına inanılmaktadır. Erken avcı-toplayıcı gruplardan gelen insan kalıntılarında az sayıda yenidoğan bebek fosillerine rastlanılması bu inancı kuvvetlendirmiştir.
İnsanların tarıma başlamasıyla bazı bölgelerde yenidoğan bebek iskeletlerine daha sık rastlanmaya başlandı. Fakat bu artışta birkaç faktör vardır. Örneğin, ilk çiftçiler nispeten nüfusun yoğun olduğu bölgelerde yaşamaya başladılar. Bu da bulaşıcı hastalık riskini birlikte getirdi. Yenidoğan ise bulaşıcı hastalıklara karşı oldukça savunmasızdır. Yine de çiftçiliğin başlangıcında bebek ölümlerinde artışı kısmen doğum sırasında artan ölüm riskinden kaynaklanıyor olabilir. Arkeologlar ilk çiftçilerin iskeletlerini avcı-toplayıcıların iskeletleriyle karşılaştırdığında çarpıcı bir özellik fark ettiler. Muhtemelen zengin karbonhidrat beslenmesi çiftçilerin boylarının kısa kalmasına neden oldu. Çünkü kadın boyu ile pelvisin boyutu ve şekli arasında bağlantı olduğu kabul gören bir görüştür. Yani bir kadın ne kadar kısa ise doğum yapması da o kadar zordur. Üstelik, çiftçilikte daha yaygın hale gelen karbonhidrattan zengin diyetler gelişmekte olan bebeği daha iri ve şişman yaptı. Bu da bebeğin doğumunu zorlaştırdı. Bu da günümüzde anne ölümüyle beslenme arasındaki ilişkiyi açıklamaktadır. Beslenme düzeltildiğinde anne ölümünün azaldığı gözlenmiştir.

Başka bir zorluk kadın yaşlandıkça vücudu da yaşla birlikte değişir. Bu durum kadın pelvisi için de geçerlidir. Yine yapılan çalışmalar kadın pelvisinin doğurganlığın zirveye ulaştığı ergenlik çağının sonlarında (20’li yaşlar) doğum için en elverişli şeklini aldığını bildirmiştir. Kadın pelvisi 40 yaşından sonra menapoza hazır hale gelene kadar değişir ve doğum için uygunluğunu kaybetmeye başlar.
Tüm bu evrimsel süreç doğum üzerine etkili oluyorsa, doğum süreci şimdi bile değişmeye devam ediyor mu?

Büyük bebeklerin hayatta kalma şansının yüksek olduğu ve doğum anındaki bebeğin boyutunda kalıtımın önemli olduğu bilinmektedir.  Bebekteki boyut fazlalığı pelvisi zorlayarak doğumu zorlaştırabilir. Artık pek çok bebek sezaryen ile doğmaktadır. Sezaryen bebeğin çoğunlukla doğum kanalına inmeden annenin karnından çıkarıldığı operasyondur. Bu nedenlerden dolayı bazı araştırmacılar bebeğin sezaryen ile çıkarılmasının bebeğin daha fazla büyümesine imkân vererek hayatta kalma olasılığını artırdığını savunmaktadır.

Sonuç olarak dünyanın bazı bölgelerinde pelvise sığmayacak kadar büyük bebek dünyaya getiren kadın sayısı %10-20 artmıştır. Ya da kaba bir ifadeyle evrimsel olarak daha büyük bebek dünyaya getirecek şekilde değişmeye başlamış olabilir. Ancak bu fikrin gerçek olduğuna dahil hiçbir kanıt yoktur. 
Sonuçta doğum ile ilgili evrensel süreç devam ederken, bu sürecinin nasıl ilerlediği konusunda bilgilerimiz hala sınırlıdır. Doğumun insanlarda neden bu kadar ağrılı ve uzun sürdüğü konusunda çalışmalar devam etmektedir. “Neden bazı bebeklerin doğum kanalına girmekte zorlandığı” sorusu kafalarda soru işareti bırakmaktadır.

telif


Dr. Cevahir Tekcan Kimdir?

1973’te Adana doğumlu. Ankara üniversitesi Ankara Tıp Fakültesi’nden 1997’de mezun olarak tıp doktoru unvanı aldı. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Biyokimya ve Klinik Biyokimya ABD’de Biyokimya asistanlığına başladı ve 2002 yılında Biyokimya Uzmanlığı eğitimini tamamladı. Hemen ardından İstanbul SSK Göztepe Hastanesi’ nde Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ nde uzmanlık eğitimine başladı. 2006 yılında kadın hastalıkları ve doğum uzmanı oldu. Şırnak Devlet Hastanesi’nde, Özel Koşuyolu Medipol Hastanesi’ nde ve Ulus Liv Hospital da mesleğini sürdürdü. Op Dr. Cevahir özel ilgi alanları olarak minimal invaziv cerrahi ( laparoskopi, histeroskopi) ve vajinal operasyonlardır. Ayrıca Tekcan’ın hobileri kitap okumak, yemek ve spor yapmaktır.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar