Emel Seçen

Emel Seçen


El Salla!

El Salla!

Televizyon ekranlarına çıkmak için adeta ortalığı yakıp yıkan, sokakta bir röportaj varsa o an kadraja girip, el sallayan, bizim toplumumuzun üyeleri.

Adeta denize girince içeriden dışarıya gövde gösterisi yaparak “ boy veren” bizden başka bir millet olmadığı gibi.

Özümüz dolu, özümüz haykırıyor da biz görmüyor, fark etmiyoruz!

Bu ağaçtan, ancak bu masa çıkar elbette, niye şaşırıyorsunuz? Eğer eğitim, bir zımpara taşı ise törpülenmemiş her duygu, ya egoya, ya cehalete eğilmeye, teslim olmaya, mahkûmdur.

Esas mesele daha derin, sosyolojik.

Hanımlar! Hanımlar!

Hep en önemli görev, sizdeydi ama..

Ama siz değil misiniz, gündüz kuşağı ya da çay saatine denk gelen yemek programlarında çıkan yemek takımlarını görüp, yana yakıla aynısından alıp başkalarına, hava atmak isteyen? Bu programların her karesi ile beslenip, kirlenen?

Sizler değil miydiniz, sabah programında, programı sunan kadın sunucunun üstündeki kıyafetin demode olduğunu söyleyen. Ama iyi işler yapıyor, diyen?

Sizler değil miydiniz, yarışmalara katılıp da, para kazanmayı hedefleyen?

Yıllarca cinayetleri çözülememiş olayları ama bakın siz şu işe, sabah programı, kadın kuşağı program sunucusu bulabiliyor! Güzel hanımlar, ama ona da cevabınız hazırdı..

“Ama emekli emniyet görevlileri ile çalışıyor!” Taze, fırından çıkmış ekmek buğusunu, bayatladıktan sonra ancak kesip tarhana çorbasına güzel tat yapabilirsiniz? Yıllarca zamanında neden bulunamamış denildiğinde ise, susuyordunuz?

En ahlaksız olaylara ortak edildiniz. Hakaretleri pür dikkat, izlediniz. Yemekleri yaktınız, toplum ahlakı yakılırken de yine hiç oralı olmadınız!

Yok artık denilen, olayları bile program bittikten sonra tartışıdınız. Dedikodusunu yaparak programlara katkı sağladınız, birlikte çoğaldınız.

Sofranıza, eşinizle aranıza, dost sohbetlerine her yere tek tek usanmadan taşıdınız, onlarla yatıp, onlarda kalktınız.

Kabul ediyorum, siz de edin, biz karşımızdakilere sahip olduğundan daha fazlasını, yani o değeri vermeye meyilli, aslında vergin bir milletiz, bu avantajı dezavantaja çevirmemek lazım.

İyi seçmeyi bilmek lazım.

Yoksa malzeme bu olunca, iş daha kolay oluyor. Oyun büyük, toplum mühendisliği, ayrıştırma ve bölüştürmeyi, ince detaylar üzerinden yapıyor. Yani siz, bu işlerle oyalanırken, algınız ile oynandığının, bilinciniz ve ruhunuzun ömürlük kirletildiğinin, farkında bile değilsiniz.

Haklı bir yorumu, bilgiyi, sırf sizden daha bilgili diye dışladığınız, egonuza teslim olduğunuz anda bile, yanlış haber, yanlış kişi tutma, saffında yer alabiliyorsunuz!

Ve böylece hamur öyle güzel kulak memesi kıvamına geliyor ki; önü arkası fark etmiyor, hamur tutmuş oluyor. Artık duymuyor, görmüyor hele hele, dinlemiyorsunuz!

Gözünüzün önünde sübyana, Ramazan ayı diye, şeker ve kitap verilmediği gibi, açıklanmaması gereken özel durumunun deşifre edilmesini, ekran başında sessizce, tıpkı o programları izler gibi sadece izlemeye, güzelce devam ediyorsunuz. Biri doğruyu yazar, konuşmaya kalkarsa, muhakkak cevabınız hazır. Çünkü siz, artık yüksek seviyede bilgilisiniz!

Sosyal medya ortamlarında, bir paylaşım altına yorum yazmak, sizin o konuda uzman olduğunuzun açık göstergesi. Ne yapacaksınız, bu öğretildi. Egonuz, hırslarınız, koşulsuz bir başka cana saygı duyma, sevebilme gibi insani yetileriniz kaybettirildi. Artık his yok! Yani ister yerde tekmelenen vatandaş ister kullanılmış bir çocuk! Öylece izliyor ve uykularınız kaçmıyor. Sadece eski âşık/ozanları kıskandıracak şekilde sosyal medyada atışmaya devam ediyorsunuz.

 

Hiçbir eylemde yoksunuz!

Söylemde, klavye üzerinde pek çoksunuz!

Rahmetli Barış Manço’nun tüm şarkılarında, zekâ, ince ince, oya oya işlenir, velhasıl orada sadece müzik ve söz, dansı yoktur. Zekâsı olan anlar.

“El salla, el salla…

Bir omuz at, sağdan sola…”

Hayatta, boy verme derdine düşme. Eğer sadece “kendin olmayı” becerebilirsen, yönetilemezsin! Kendin olduğunda hiçbir egon, kıskançlığından, hasetliğinden eser kalmaz. Eser kalmayınca barışçıl ve sevgi dolu, olursun. Sevgi dolu olmak, emperyalist düzeni kırmanın, tek anahtarıdır. Çünkü birlik olabilirsin. İşte o zaman, Gebze’de kendini içeriye kitleyen 200 işçinin, eve götüremediği ekmek için, arkadaşları için, çırpınışına tanık olur. Her karanlıkta, güzel Soma’n için, bitip tükenmeden, ağlarsın. Tüm ülkeler kardeşindir. SEVGİ sen, SEN dünya olursun!

Var mısın?

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar