Emel Seçen

Emel Seçen


Dostluğa

Dostluğa

Dostum, Majak’a,

Bu aslında bir sipariş yazı. Özünde ise kendimi çok iyi hissettiren, hatta lise yıllarımda Edebiyat öğretmenimin yazmamı istediği bir kompozisyon ödevi gibi.

Geçtiğimiz günlerde, deklanşörün değil de yeninin vazgeçilmez fotoğraf makinelerinden fotoğrafladığım, çatıda ağız ağza didişen martıların halleri sonrası, talep üzerine yazılıyor, okumakta olduğunuz bu makale. Majak (Majak Toşikyan-Besteci, Aranjör, Müzik İnsanı ama en çok da İNSAN), esasen onların ekmek kavgası derdinde olduğunu düşünse de ve haklı olarak da, karşıdan da öyle yansıyorsa da gagaları, birbirinin içine geçmiş ve tamamen bir üstünlük savaşının görüntüsüydü. Hatta ben, doğa yine ne kadar güzel söylüyor, hiç affetmeden, Karadeniz’de, aynı zamanlama ile İHA’lar, birbiri ile didişirken, hep doğayı örnek olan devrimler ve onun doğurduğu, yansımalardan teknoloji kuşlarını, kendince uçuruveriyordu.

Majak Toşikyan, “Aklıma ne geldi, izlerken. Çocukken, “vur, vur” diye çocuklar kendi aralarında üstünlük oyununu, saflıkla biçimlerdi. Şimdi ise hâle ve dünyaya bak! Bunu yazmak lâzım ve eminim ki çokta güzel, anlatırsın.”

Kendisi Kanada’da yaşıyor ve bulundukları yerde, nispeten diğer ülkelere göre daha huzurlu olduklarını, medeniyetin varlığına değinirken; farklı ülkelerden dünya vatandaşları ile zaman zaman görüştüğünü, mesela yıllar önce Fransa’da ki modernliğin göçlerle gölgelendiğini, ifade ediyor ve Amerika’da ise herkesin kafasına göre şiddet meyili taşıyabildiğine dem vuruyor.  

VUR VUR İYİLİĞE

Şiddet, bana kalırsa sözde, “bireysellik” altında besleniyor. Netice de zeminde, onu büyük bir iştahla besleyen, çağın vebalarından “tüketmek”, var. Adalet eksiliğinde de, gölgeler olarak kalmayıp, herkes kendi adaletini yansıtmaya kalkıyor.

Kendi ülkemde, hazır Ramazan ayı yaklaşırken; sırf Ramazan ve Müslümanlar, oruca niyetliler diye dükkânlarını iftar saatine yakın kapatan, onlar yemek yemediği ve saygısızlık yapmamak için özenli davranan, o dışladığımız, gayrimüslim vatandaşlarımız geldi. Yaşarsanız, bilirsiniz.

Eski mahalleri anımsıyorum, Majak’ın güzel sözleri üzerine. Bir ekmek arasına, çocukluğumuzun bayram ettiği, eski bir konaktan hayalet yaratma senaristliğimizi, insan nüfusunun artışı ile henüz doldurulmamış kıyı şeridinden, havaya yükseliveren uçurtmalarımızı, teklifsiz paylaştığımız gazoz kapaklarımızı, misketlerimizi, tutkal ile ilk el emeklerimiz olan kesekâğıtlarını satıp, harçlık çıkarışlarımızı, pazarda su satışımızı, en çok da hiç birbirimize nefret duymayışımızı. Bin bir yaratıcı oyun içinden; asla birbirimizin arkasından oyun çevirmediğimizi!

Muhakkak ki, Majak’ın çocukluk yıllarını düşündüğümde, efsane olmalı. Düşünsenize, Ada’ dasınız, futbol maçları; yokuşlardan tam sürat inişler, o terle denize atlamalar. Kavga bile sayılmayacak, sudan sebeplerden dolayı birbirlerine birdirbir atmaları gibi gibi. Biraz ergenliğe geçerken ise ilk enstrümanlar. Kimsenin ötekileştirilmediği, zamanlar. Bunları yazarken bile o samimi havayı hissediyorum. Gerçekten de sevgi, tam da böyle bir şey işte. 2023 yılında, klavyenin ucundan ellilerin sonlarına uzanmak. Zaten zaman yok ki, an var. O yüzden koşulsuz sevginin var olduğu yerde, her şeyi açık ve net hissedebilirsiniz.Henüz kirlenmediğimiz zamanlar, kimsenin kimse hakkında atıp, tutmadığı, satmadığı. Hatta ve hatta Majak’ın da yakın dostlarından biri olan Sezen Aksu’nun yorumladığı, “Eskidendi eskiden”,şarkısındaki gibi. Şarkılar, zaten en güzeli hissettirmez mi? Murathan Mungan’ın, bu güzel sözleri, edebi olarak bakan sanatçıların esasen geleceği de hissedişleri biraz. Zaman yok demiştik, anda yaşananlar geçmiş olurken, gelecekten görebileceğimizin ihtimal noktalarını gösteriverir,ansızın. Tabii hayatına farkındalık katabilmiş olana.

Öyle olmasa, çocukluğumun geçtiği, Samatya sahili, henüz doldurulmadan, kimsenin etnik kimliğini bilmeden, üstelikte bu gibi bilgilere hiç ihtiyaç duyulmadan, rahmetli babamın satın aldığı, hayatımda yediğim en güzel Paskalya’ların sahibi rahmetli, Maria’yı, adını bilmediğim ama Paskalya bayramında kırmızı boyanmış yumurta vererek, dilek tutmamızı, tutarsak olacağını öneren nur yüzlü maalesef ki ismini bilmiyorum, rahmetli Ananemin, rahmetli Manav komşusunu, nereden bilirdim. Nereden bilirdim, bir balık festivalinde, esasen Samatya’da büyümüş, Arto Tunçboyacıyan ile konserinden sonra sağanak yağmur altında sohbetim de öğreneceğimi.

Balık, tezgâhında taze pulları güneş ve su ile nasıl ışıldarsa; körpe kuzukulağı, kıvırcık, bostan mahsullerinin üzerine serpiliveren yağmur suları gibi sağanak bereketi. Kıpkırmızı turpları, turfanda, diye bir kelimenin tam da gerçekliğini.

Yaşayan bilir!

Yırtık çoraplar ve eski gazete kâğıtlarından futbol topu yaratabilmiş. Gazoz kapaklarından tek taşı değil de beş taşı bilip, kendisine kolye yapabilmiş. Kibrit kutuları ile çocukluğunda, mutluluk duymuş bireyin, yükseklerde hiç mi hiç gözü olmaz. Çünkü özü, öz ve sade olanı, en başta öğrenmiştir. Özü, gereği.

Müziğin sonsuzluğu, bizi bir araya getirip ve bir arada tutarken, aslında “öz” kimliklerimiz içinde, önce sadece, “sevgi” yazdığını.

Kimseye kin gütmemeyi, bunca ihanete, yanlış anlamaya, anlatılmaya, kendilerini doğru çıkarmak için, soframıza oturanların, elimizden çay içenlerin bile ihanetlerine ses etmeyişimizi.

Anadolu’nun özü ve babamdan öğrendiğim ilk sözlerden: “Yaratılanı hoş gördük, Yaratandan ötürü.”deyu…

Tabii Muhammed Âli’nin maçlarını izlemek için sabaha karşı uyanan ebeveynlerimizin biz yumruklarını görmedik ve biri bize haksızlık yapsa bile, haksızlık yapana dersini, incitmeden verirken bize hep sevmek, nasihat edildi. Belki bundandır, aldanışlarımız. Herkese kol, kanat gerişlerimiz, kendimizi bulduk, sanış ve aldanışlarımız. Doluyor, boşalıyoruz. Ama üzülmüyoruz zira Köroğlu, bile çağlar ötesinde, Mert olup da, kaybetmedi mi? Bugün, son sistem silahlar varken; ilkel çağ araçları sayılabilecek kazma, kürek ile hayvan başı ezende, bizden. Bir futbol maçında direği söküp, kalecinin arkasından başına hınçla indiriveren, yabancı bir maçta burun mu, kırmayacak?

Ayıpsınız. Neyle besleniyorsanız, osunuz.

Özetle, ÖZ’ üzünüz kadarsınız. Paranız, itibarınız, mezara bile götüremeyeceğiniz gelir-geçer unvanlarınız, ne bunlar için yanaştığınız, dostluklarınız ve de soluğunuzdan daha yakın kibirleriniz, hiçbirinin hükmü yok!

İNSAN olan, ÖZÜ koruyan ve ÖZ kalan!

telif

Makale Yorumları

  • Davit Hullu22-03-2023 19:20

    Öncelikle,yüreğinize sağlık…Sevgili Majak ile ilgili ve diğer güzel yazdıklarınız için sizi kutluyorum..Davit Hullu(Majak’ın 18 ay beraberce Denizli orduevine müzik yapma şansına erişmiş bir dostu..Saygılarımla..

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar