Can Baydarol

Can Baydarol


Dış politikada mayın tarlası, peki ya iç politika?

Dış politikada mayın tarlası, peki ya iç politika?

Uzun süredir yazamadım. Sebep malum, Galatasaray seçimleri… Bu yazıyı da yazamayabilirdim, yine sebep malum küçük bir tatil kaçamağı…

Neyse, daha ciddi konulara dönelim. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliklerine veto kartını göstermemizin ardından, ABD Yunanistan kartını gösterdi. Adeta İngiltere’nin kışkırtması ile Türk topraklarını işgal eden Yunan güçlerine karşı verilen İstiklal Savaşı günlerini hatırladık. Ama bu kez kışkırtıcı İngiltere değil ABD idi. Anlaşılan bu konu ay sonu Madrid’de yapılacak NATO zirvesine kadar zihinlerimizi meşgul etmeye devam edecek. Hoş Zirve öncesinde 16 Haziran Perşembe günü Türkiye Savunma Bakanı Akar ile Yunanistan Savunma Bakanı Panagiotopoulos NATO toplantısı vesilesiyle birkaç dakikalık görüşmelerinde sanki havayı yumuşatma emareleri görüldü.

Dedik ya, ay sonunu bekleyip göreceğiz. Özellikle ABD’nin mesajları ve Türkiye’nin iki Kuzey ülkesinin NATO üyelikleri ile tutumu benim tatili de zora sokacak gibi.

Diğer yandan Suriye’nin Kuzeyine yapılacağı ilan edilen operasyona gerek ABD’nin, gerekse Rusya’nın açık şekilde karşı tavır almaları da gündemin sıcak maddeleri arasında.

Bütün bunlar olurken bu gelişmelerin Türk iç politikasına nasıl yansıyacağı da kaçınılmaz olarak tartışılıyor. “Dış politikadaki gerilim, Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunları unutturur, hatta bir başarı elde edilirse erken seçimin kapıları açılır mı?” sorusu bana en çok sorulan soruların başında geliyor. Bu soruyla her karşılaştığımda geçen hafta İstanbul metrosunda yaşadığım bir olayı anlatarak söze başlıyorum.

Metroya Altunizade’den bindim, üç yabancı bana Yenikapı’ya nasıl gideceklerini sordu. Ben de beni takip edin, aktarma yapacağız dedim. Yolda nereli olduklarını sorunca Bangladeşli olduklarını öğrendim. Marmaray’da giderken iyi giyimli, Türkçe aksanı gayet düzgün, tahminen 60’lı yaşlarda bir adamcağız akşam eve götürecek ekmek parası olmadığını, çocuklarının yüzüne bakacak hali olmadığını söyleyerek dilenmeye başladı. Yanımda oturan hanımefendi on lira verdi, ben de dilenciliğe hiç taviz vermesem de bir on lira verdim. Beni takip eden Bangladeş vatandaşı gençte yüzüme bakıp olumlu işareti alınca cebinden çıkardığı 50 lirayı adamcağızın eline tutuşturdu.

Eğer Türk insanı bir Bangladeşliden dilenecek hale gelmişse vay halimize. Karnı aç olan, belirsizlik ve geçim endişeleri ile bunca boğuşmak zorunda kalan seçmenin seçimde oy verme kalıbını etkileyen dış politika olmaz.

Sorunlar bu haldeyken erken seçim olur mu? Pek sanmıyorum. Ama Temmuz ayında ücretlilere ve emeklilere yapılacak olağandışı zamlar bu olasılığa da işaret ediyor.

Seçimler zamanında yapılırsa durum düzelir mi? Ekonomik göstergeler hiç öyle demiyor, daha beter hale gelme ihtimali çok yüksek.

Daha önceki yazılarımda da belirttim, Türkiye iktidara bağlı bir güven erozyonu yaşıyor. Bu durum krizden çok daha kötü olan belirsizlikleri tırmandırıyor. Dün alışveriş için gittiğim bir markette emekli öğretmen olduğum bir hanımefendi, artık yağlı beyaz peynir alabilecek halinin kalmadığından yakınıyor ve pek de nazik olmayan bir biçimde sövüyordu.

Peki seçimlerin ardından ne olur? Hani uluslararası paradigma değerlendirildiğinde biraz aklı başında bir dış politika ve bilime dayalı bir ekonomi yönetimi ile Türkiye çok önemli bir tırmanış sürecine girebilir iddiasındayım.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar