Tuğçe Özcan

Tuğçe Özcan


Birini sevmek, ona hep fazlasını vermek istemektir…

Birini sevmek, ona hep fazlasını vermek istemektir…

Dünya döndükçe tanımı yapılmaya devam eden bir kavram “AŞK”.  Gerçekten var mı, yoksa aşk doktoru canım arkadaşım Mehmet Coşkundeniz’in dediği gibi kimyasal bir tepkime mi, yoksa hormonların size oynadığı oyun mu hala kesin bir yanıtı yok.

Buna cevap olmadığı gibi süresine dair ortaya atılan veriler de, iddiadan bir adım öteye geçebilmiş değil. Bizim lise yıllarımızda elden ele okuduğumuz “Aşkın ömrü 3 yıldır” diye bir kitap vardı. Okuduğum zaman da anlamamıştım, hala da anlayabilmem mümkün değil. Sonuçta yazar burada kendi yaşadığı duygu durumunu aksettirmiş, ancak herkeste bu ruh hali aynı zamansal periyotta nüksedecek değil.

Bana göre herkesin sevgi dili, aşkını gösterme ve yaşama biçimi farklı sevgili okur. Hatta dünyada yaşayan 7 milyar insan için, 7 milyar farklı sevilme biçiminden söz edebiliriz.

Ben mesela güzel bir yemekten ilk lokmayı aldığımda hep kalanı paket yapıp eve götürüp; oğluma ve eşime de yedirmek isterim. Ya da güzel bir şarkı dinlediğimde adını not alıp, onlarla beraberken de çalarım. Hava güzel olduğunda güneş çok parlaksa, güneşi alıp onlarla paylaşasım gelir. Çayın en güzel halini onlarla içmek, kitabın en vurucu sayfasını onlara okumak, en güzel rotaları onlarla çizmek isterim.

Mesela şimdi çok popüler oldu, çocuksuz tatiller. Kimse kusura bakmasın ama asla benlik değil! Evet benim çocuğum hayli hareketli olsa da, peşinden koşmaktan çok yorulsam da, onunla tatiller benim için extra yorucu olsa da yine de onsuz geçecek bir “kafa dinleme” tatili hayal bile edemem. Yorucu olsun, gürültülü olsun ama beraber olsun! Dünyanın en beyaz kumsalına da gitsem, en mavi sularına da yelken açsam o deniz kokusunu sevdiklerimle paylaşamazsam benim içim eksik kalır.  

Aslında yalnızken de çok mutlu olurum ben, yalnız olmayı sevmeyenleri de hiç anlamadım. Dışarıda gezmek, kafa dinlemek, müze ya da kafe ziyaret etmek, sokaklarda sıcak kestane alıp yürümek, kahvecide bilgisayarı alıp çalışmak ya da film izlemek için ille de ikinci bir kişi olsun diye aramam. Ama her güzel şeyde de mutlaka sevdiklerim gelir aklıma.

Birini çok sevmek, ona hep daha fazlasını vermek istemekmiş sanırım. Bunu orta yaş olgunluğunda anladım. Aşk bir süre sonra bitiyor mu? Hayır ama evriliyor. Şekil değiştiriyor. İlk günkü kalp çarpıntıları yerini çelik hatlarla sarılmış bir bağlılığa ve huzura bırakıyor. Derin bir içsel mutluluğa ve köklerine kadar hissettiğin bir aidiyet duygusuna dönüşüyor.

Benim evlilikle ilgili en sevdiğim şey ne biliyor musun sevgili okur? Akşam olup herkes eve gelince kapının kilidinin dönmesi. Ah o kilit sesi ne kadar huzur verir bana. O gün yaşadığın bütün kaygılar, stresler, kötü olaylar, insanların hayatına bomba gibi bıraktığı mobbing dolu hareketler hepsi kapının öte tarafında kalır ve sen kapıyı kilitlersin. Kapıyı kilitler ve içe dönersin. İçeride bangır bangır müzik vardır, ev halkının sesi vardır, patates kızartması kokusu, masaya serilen beyaz örtü, her yere dağılmış lego parçaları, yatağın üstüne hoyratça atılmış kaşe kaban, salataya sıkarken tezgaha damlamış limonun suyu vardır. İçerde hayat vardır, ve o hayatta beni yoran ve canımı sıkan herşey kapının kilidinin dışında kalır. Ertesi sabah yine açarım kapıyı, yine uğraşırım hayatın türlü zorluklarıyla ama bilirim ki akşam olunca o kapı kilitlenip yine canımı sıkan herşey kapının dışında kalacaktır.

Birini çok sevmek, kapının kilidinin dışında bırakmamaktır belki de.

Çok fedakarlığın ve çok verici olmanın ilişkileri bozacağını düşünürüm ben. Bu yüzden bence birini çok sevmek akşam tv karşısında “çayı sen koy” kavgası yapmaktır.

Birini çok sevmek arka odadan battaniye getirmemek için 10 dakika boyunca “sen daha yakınsın, ama ben su getirdim” ile başlayan ve finalde de “ama ben sana çocuk doğurdum” a kadar uzayan laf salatasını; en eğlenceli haliyle yaratıcı örneklerle sürdürmektir.  

Bence birini çok sevmek, sırf o bulutlara bakmayı çok seviyor diye uçakta cam kenarı koltuğu hep ona vermektir.

Bence birini çok sevmek ikili diş fırçası seti aldığında bile, seti onunla paylaştığın için kendini şanslı görmektir.

Birini çok sevmek pakette kalan son çikolata karesini karşı tarafa vermek, ama karşı tarafın da bunu kabul etmeyip “hayır yarı yarıya” diyerek son kalan parçayı dişleyip geri uzatmasıdır.

Bence birini çok sevmek aynı yorganı paylaşmak değil de, üşüyecek mi diye kaygı duymaktır.

Belki de hiçbiri değildir de, bu benim sevgi dilimdir.

Peki sen sevgili okur, senin için birini çok sevmek nedir?

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar