Emel Seçen

Emel Seçen


Bir Garip Hikâyesi

Bir Garip Hikâyesi

“Öyle bir yerde olmalıyım ki; ne karpuz kabuğu gibi, ne ışık, ne sis, ne buğu gibi! Sadece İNSAN gibi, ORHAN VELİ”

Gariplerin hikâyesi hep derinlerdedir, dip kaya balıkları gibi sığ sularda değil suyun en kirli alanlarında, tüm pisliklere rağmen yüzgeçlerini savururlar hayata.

Şiirde ise Orhan Veli o, Veli’nin oğlu. Tarifsiz kederler içinde…

Çıkaramadınız mı? Hani şu başına, Martı kuşu konup ama piyangoyu bir türlü tutturamayan!

Halkın anlayabileceği, çocuğun bile duyumsayabileceği kadar bir yandan basit. Bir yandan olgun ve çağ aşan.

Bu dünyada, bakmayın derviş yüreklerde, garibin saltanatı büyüktür, çünkü eleklerinden kendi ömürlerini akıtmışlardır. Yaşamı edebiyat olan, cebinde yok parası ile bir yanda dönemin Avrupa’lar görmüş edebiyatçıları ile dost ama bir o kadar yalnız, Orhan Veli.

Dostları martılar, kelebekler, gece herkes uyurken maviye boyayıp tüketmesini bilen insanlığın sabahına usulca bıraktığı, gökyüzü. Maviye, boyanmış gökyüzü.

SEZON AÇILDI REHA ÖZCAN’I MUHAKKAK İZLEYİN

Yine bir tiyatro oyunu ile Murathan Mungan yazmış, usta oyuncu her rolün aktörü Reha Özcan sahnede Orhan Veli olmuş. “Bir Garip Orhan Veli” ama, ne olmak! Tek kişilik, bedava yaşamların yanında, hatırı sayılır zenginliği!

Bir ahşap sandık deniyor,

Aklıma babam geliyor, abisinin kütüphanesinden kalan son iki cep kitap, varlık yayınlarından basılmış, bana veriyor. Yaş 7,8 civarı. Biri Orhan Veli Kanık diğeri Ümit Yaşar Oğuzcan. Zimmetlemişim, ben nereye onlar oraya… Evet, okuduktan sonra sevmeyebilirdim, bu bir alternatifti ama sevdim. Deli, dolu, Orhan Veli’yi, okudukça melankolik arası derin bir sarhoşluğa sokan Ümit Yaşar’ı, nasıl unuturum? Tanpınar’ın dediği gibi şiire lezzet getiren, hicivsel öğelerle taçlanıp, farklı kapı açan. Sıradanlığın dışında, bir garip Orhan Veli. ORHAN VELİ KANIK, yeniden hayatta hem de özgür!

Onun farkındalığı, doğayı, yaşam içine sokabilmekte saklı, çünkü tüm evren ile konuşuyor. İlham alıyor, beslenirken besliyor da. Umarsız değil bilakis çok duyarlı, içli, cebinde parası olmadan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat’larla toplanıyorlar da ara ara, derdi ise dergisini çıkarabilmek, kim bilir o sofralardan doyumu sadece kaç söz(ler) olmuştur, baki kalan bu hoş kubbede. Çünkü o evine, Sarıyer’e, Beyoğlu’ndan yürüyerek dönebiliyor. Böyle bedeller ödemiş insanlar, unutulur mu? Şarkı olur dinlersiniz, yürek kelamlarını “Kim söylemiş beni, kim Süheyla’ya vurulduğu mu?”

Sadece otuz altı yıllık yaşama, üstelikte sancılı bir yaşama, ne çok şey sığdırdı. En başta kalıpları yıktı. Şiirin, Avrupa ile eşitlenmesini sağladı. Bugün devrik cümleler üzerinden trenler kalkıyorsa, elbette başta Nurullah Ataç’ın devrik tümcenin kullanılması ve Garip akımıdır. Üç büyük kafadar, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat ve Orhan Veli.

Sait Faik, tarzı ile geleneklerin dışına çıkan Orhan Veli için “üzerinde en çok durulmuş, zaman zaman alaya alınmış, zaman zaman kendini kabul ettirmiş, tekrar inkâr, tekrar kabul edilmiş; zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair” olarak tanımlamıştır.

Bekliyorum, öyle bir havada gel ki vazgeçmek mümkün olmasın!” diyen bir yüreğin, naifliği ve sevgisinin derinliği olduğu gibi, kendisi gibi nettir.

Napolyon’un gözü kalsa da, tıpkı Nazım gibi, Bedri Rahmi, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Orhan Veli gibi sevmiştir. Sevebilmiştir, kaç şair, İstanbul’u?

Oyun işte bu, İstanbul sevdalısının güncel yaşamı, hayata bakışı ve yaşayış şekli ile tiyatro sahnesi kadar beyaz ekranın başarılı oyuncularından Reha Özcan’ın tek kişilik dev orkestrası ile şekilleniyor. O mimikler, hem oynayıp hem şarkı söyleyerek sunum ile olağan üstü performans sergiliyor. Oyun bittiğinde, beyaz keten gömleğinin arkası, sırılsıklam ama şöyle diyor:

“Çok kötü bir şeylerin içinden geçiyoruz, durmadan bir şeyler dayatılıyor. Niye geçtiğimizi de bilmeden, geçiyoruz ama aşacağız, hadi madem buraya geldiniz, bir şarkıda biz, birlikte söyleyelim diyor, bunu biliyor musunuz diyor ve izleyiciler hep bir ağızdan açık havada:

“Penceremin perdesini havalandıran rüzgâr,

Gir, içeri usul usul beni bu dertten kurtar” söylüyor.

Muhteşemsiniz, diyor Reha Özcan, tiyatrolara destek olduğunuz zor günlerde zorluk yaşayan tüm sanatçılara ve bilhassa tiyatro sanatçılarımıza desteğiniz çok önemli. O yüzden teşekkür ederim, yarın yine oyun var, katkı sağlayın, diyor.

Örgütlülük, dayanışma, sanatçı olmak tam da budur işte!

Sesi duyulmayanları anlatır, şair Orhan Veli.

Handan hamamdan vazgeçtik, gün ışığında hissemize razıydık, saadetinden geçtik, ümidine razıydık. Hiçbirini bulamadık, kendimize hüzünler icat ettik, savunamadık. Yoksa biz… Bu dünyadan değil miydik?”

Bir çocuk ne anlar sevmekten, ne anlar ki sevgi uğruna ölmekten…

Orhan Veli, her gün bir başka rengini görüyordu hayatın...bazen hırçın dalgalar...bazen güneşli yağmurlar..evi bazen sığınak bazen zindan...bir gariplik vardı bu işte...önündeki çukuru göremezdi çünkü aklı başka yerdeydi...

Bir Garip Orhan Veli’de yaşama sevincini, umudunu, tutkularını, İstanbul sevdasını kusursuz bir dille bize aktaran ölümsüz şair Orhan Veli’nin dizeleri, usta yazar Murathan Mungan’ın kalemiyle, Reha Özcan’ın etkileyici oyunculuğu ve yönetmen Murat Sarı ve Ayşegül Hardeyn in modern yorumuyla sanatseverlerle yeniden buluşuyor. Bir Garip Orhan Veli, oyununda teknolojinin ve müziğin harmanlandığı görüntülerle çarpıcı bir sahne dili kullanılıyor.

 

KADRO YAZAN Yazan: Murathan Mungan
Yöneten: Murat Sarı-Aysegul Hardern
Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter
Müzik: Nejat Dimili, Cem İdiz
Animasyon: Reha Sakar

“İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.

Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da,
O da benim vazifem;
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda,
Ne haltedeceğimi bilemem “

-AĞLASAM SESİMİ DUYAR MISINIZ, MISRALARIMDA?” ORHAN VELİ KANIK

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar