Ayla Ganioğlu

Ayla Ganioğlu


Yunanlılar Ankara’ya dayanmışken, Milli Eğitim Kongresi toplandı

Yunanlılar Ankara’ya dayanmışken, Milli Eğitim Kongresi toplandı

Atatürk’ün, savaş sürerken aldığı kararlar, eğitime ne kadar önem verdiğini gösterir. Savaşta bile eğitim konusunda taviz vermez.

On ildeki depremden sonra üniversiteler boşaltılırken, bir kez daha o tarihi hatırlamak gerekiyor.

Ankara’da Meclis toplanmıştır ve savaş sürmektedir.

Tarih: 10-25 Temmuz 1921

Atatürk, Nutuk’ta, Yunanlıların Ankara sınırlarına kadar yaklaştığını anlatır:

“İkinci İnönü Savaşı’dan sonra, üç ay kadar bir zaman geçti. Ondan sonra 10 Temmuz 1921 tarihinde, Yunan ordusu tekrar cephemize genel saldırıya geçti. (…) Ordumuz, 25 Temmuz 1921 akşamı ana kısmıyla Sakarya doğusuna çekilmişti.”

Afet İnan’dan o günler:

“Ankara’da ise Polatlı ve Haymana istikametlerinden top sesleri işitilmektedir; şehir kısmen boşalıyor, Anadolu’nun doğusuna akın vardır; Büyük Millet Meclisi de heyecan içindedir. Toplanmalarını belki başka bir yerde yapacaklardır. Fakat içlerinden biri, ‘Nereye gidiyoruz? Düşman bizi burada kendisini yenmek için tedbirler düşünürken bulmalıdır.’ diyor ve askeri neticeyi bekliyorlar.”

Ankara’da top sesleri duyulurken, Meclis’in Kayseri’ye taşınması tartışılır.

Ordu, hem insan hem de silah bakımından kendisinden çok daha güçlü olan Yunan ordusu karşısında çekilerek, daha büyük kayıplar vermeme çabasındadır.  Ankara hükümetinin, yokluklar içinde, yeni bir ordu kurabilmek, silah bulmak ve hazırlıklarını tamamlayabilmek için bir yıla ihtiyacı vardır.

Atatürk, yine Nutuk’ta, kendisine büyük sorumluluk yükleyen bu tarihi karara gelebilecek tepkileri bildiğini ifade eder. Ama o, günlük değil, uzun vadeli planlar yapmıştır.  

“Bu düşünceyle 18 Temmuz 1921 günü İsmet Paşa’ya genel olarak şu direktifi vermiştim: Orduyu Eskişehir kuzey ve güneyinde topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya bir mesafe koymak gerekir ki, orduyu derleyip toparlamak ve güçlendirmek mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya’nın doğusuna kadar çekilmek uygundur.”

Atatürk, bu emri verirken, Eskişehir gibi önemli bir şehri düşmana bırakmaktan dolayı kamuoyunda oluşacak sarsıntının da farkındadır ama gerekli hazırlıkları yapabilmek için başka şanslarının olmadığını görerek, bu kararı almıştır.

Tarih: 15 Temmuz 1921

Atatürk bir yandan ordunun çekilmesi nedeniyle gelen tepkilere karşı koyarken, yokluklar ve yoksulluklar içinde, henüz bir devlet bile olmayan Ankara’da eğitimi düşünür.

Atatürk, o tarihi günlerde, 15 Temmuz 1921’de Milli Eğitim Kongresi’nin (Maarif Kongresi) Ankara’da toplanmasına karar verir. Okul ve öğrenci mevcudunu belirlemek, eğitimle ilgili kararlar almak üzere bu kongre toplanacaktır.

Düşman Polatlı’ya kadar gelmiştir. Düşmanın da, Meclis’teki muhaliflerin de, savaşın kaybedildiğini düşündüğü, Anadolu’nun yarısının düşman işgali altında olduğu,  İstanbul’da Padişah hükümetinin olduğu, henüz Lozan Antlaşması’nın imzalanmadığı, henüz cumhuriyetin ilan edilmediği günlerdir.  

Buna rağmen, kongrenin ertelenmesini kabul etmeyen Atatürk, bir yandan cephede savaşırken, gelip, kongrenin açılış konuşmasını yapar.

“Yüzyılların yüklediği yönetimdeki derin ihmalin, devlet bünyesinde vücuda getirdiği yaraları tedavi için, şart olacak emeğin en büyüğünü, hiç şüphesiz bilim yolunda göstermemiz gereklidir.”

Kongreye, ülkenin her tarafından gelen 250’den fazla öğretmen katılmıştır. Eğitim tarihinde önemli adımların atılmasını sağlamıştır.

Halktan istenen ihtiyaç listesi

Diğer yandan Meclis’te muhalifler, düşmanın Ankara’ya dayanmasını fırsat bilerek, Atatürk’e saldırılarını artırmışlardır. Meclis’te günlerce yoğun tartışmalar yaşanır.

“Ordu nereye gidiyor, ulus nereye götürülüyor? Bu gidişin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Onu göremiyoruz. Bugünkü acıklı ve korkunç durumun asıl sorumlusunu ordunun başında görmek isterdik.” diye isyan etmektedirler.

Mersin Milletvekili Salahattin Bey, kürsüden, Mustafa Kemal’in adını söyleyerek, “Ordunun başına geçsin.” der.

Buna katılanlar da katılmayanlar da olur.

Bu öneriyi destekleyenlerin bir bölümü, “ordunun tamamen yenildiğini, durumun düzeltilmesine imkân kalmadığını”, dolayısıyla Atatürk ve arkadaşlarının kaybettiğini düşünmektedir.

Ordu komutanlığını üstlenmesi durumunda, Atatürk’ü de böylece yenmiş olacakları hesabını yapmaktadırlar. Az bir bölüm de savaşın kazanılabilmesi için samimi olarak Atatürk’ün ordunun başına geçmesini ister.

Nutuk’ta bu gelişmeleri değerlendiren Atatürk, “Benim fiili olarak başkomutanlığı üstlenmem, bütün Meclis’te son çare ve son önlem olarak görüldü. Meclis’in bu görüşü, hızla Meclis dışında da yayıldı. Benim susmam, komutayı fiili olarak üstlenmeye yanaşmayışım, adeta yıkımın kesin ve yakın olduğu düşünce ve inancını yaygınlaştırdı. Bunu anlar anlamaz hemen kürsüye çıktım.”

Atatürk, konuşmasında, başkomutanlığı, Meclis’in yetkilerini fiili olarak kullanmak şartıyla üstlendiğini söyler.

“Ömrüm boyunca ulusal egemenliğin en sadık bir kulu olduğumu ulusa göstermek için, bu yetkinin üç ay gibi kısa bir süreyle sınırlandırılmasını ayrıca rica ederim.”

4 Ağustos 1921’de başlayan görüşmeler, 5 Ağustos 1921’de de devam eder ve sonunda bu kanun kabul edilir.

Bu kanuna dayanarak Atatürk’ün aldığı kararlar, ülkenin şartlarını en doğru yansıtacak niteliktedir.

Yeni bir ordu kurmak, bir yıl sonraki büyük taarruza hazırlanmak için “Tekâlif-i Milliye” olarak bilinen bu emirlere göre şunlar istenir:

-Her aileden birer kat çamaşır, birer çift çorap ve çarık hazırlayıp Ulusal Vergiler Komisyonu’na verilecek. 

-Tüccar ve halk elindeki çamaşırlık bez, amerikan, patiska, pamuk, yıkanmış ve yıkanmamış yün ve tiftik, erkek elbisesi dikmeye yarayacak her türlü kışlık ve yazlık kumaş, kalın bez, kösele, ince meşin, dikilmiş ve dikilmemiş çarık, demir kundura, tel çivi, kundura, yem torbası, yular, ……  diye devam eden liste..

-Buğday, saman, un, arpa, tuz, yağ, zeytinyağı… diye devam eden yiyecek listesi..

-Taşıma araçları..

-Savaşmaya yarar bütün silah ve cephane ve devamında çok sayıda ihtiyaç listeleri...

Bunların tümü kayıtlara alınır ve savaş sonunda her aileye geri ödemesi eksiksiz yapılır.

Yurt dışına 1222 öğrenci

Bu şartlarda verilen mücadele ve savaş sürerken bile, yurt dışına daha önce gitmiş öğrencilerin eğitimlerinin tamamlanması sağlanır ve yurt dışına eğitim için öğrenci gönderilir.  

Ayşen İçke’nin, Atatürk Dönemi Yurt Dışı Eğitimi kitabına göre, Ekim 1922 tarihinde imzalanan Mudanya Ateşkes Anlaşması’ndan hemen sonra, hem Osmanlı devleti tarafından gönderilen hem de kendi imkânlarıyla yurtdışına giden başarılı ancak maddi durumları yetersiz olan öğrencilerin, nakdi kefalet vermek ve dönüşlerinde kendilerine verilecek görevi kabul şartıyla, Milli Hükümet hesabına alınarak, burslu olarak, öğrenim görmelerine izin verilir.

Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, kötü ekonomik şartlara rağmen, 1923 yılından itibaren de yurtdışına eğitim için öğrenci gönderilmeye başlanır.

Buna göre, 1923-1938 tarihleri arasında Atatürk’ün Cumhurbaşkanı olduğu dönemde, toplam 1222 öğrenci, açılan sınavlarda başarılı olarak, fen, sosyal bilimler, güzel sanatlar da dahil birçok alanda eğitim için yurt dışında gönderilir.

Yurt dışına gönderilen ilk öğrencilerden biri olan Sadi Irmak, Almanya’ya gitmek üzere Sirkeci’ye gittiğinde, bir postacı tarafından kendisine verilen Atatürk’ten gelen, “Sizi bir kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.” notunu okuduktan sonra, “Şimdi gel de haylazlık et, bakalım!” diye düşündüğünü anlatır.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar