Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer


Türkiye çıkış için yeni bir yol bulmalı

Türkiye çıkış için yeni bir yol bulmalı

Yeni bir yol şart

Türkiye 20 yıldan fazla bir süredir aynı siyasi iktidar tarafından yönetiliyor ve son zamanlarda görüyoruz ki bu iktidar artık ülkeyi yönetilemez bir noktaya getirdi. Bu aşamada Türkiye'nin siyasette, ekonomide, her alanda ilerleyişini sürdürmesi için yeni bir yol bulması gerekiyor.

Ülke 14 Mayıs’ta kritik bir seçime girecek. Söz konusu seçim Türkiye'nin kaderini etkileyecek bir seçim olacak. Nedeni belli… Uzun yıllardır Türkiye'yi aynı siyasi iktidar yönetti, gelinen noktada halk bu iktidarın baskılarından, yolsuzluklarından, yasaklarından bıktı, artık değişim istiyor, o yüzden değişim kaçınılmaz ve elzem görünüyor. Levra toplumsal değişimin gücü her zaman her yerde onu isteyenlerin gücü ile doğru orantılı. Bu gün de muhalefet istiyor diye değil toplumun kahir ekseriyeti bu iktidarın uygulamalarından ve yaptıklarından yorulduğu için değişim istiyor.

Geldiğimiz noktada iktidarın artık sorunları çözemediğini, ülkeyi yönetme kabiliyetini kaybettiğini görebiliyoruz. Bu ekolun lideri Makyavelizmden Narsizme, oradan da Neronizme evrildi. Etrafında ise biatle başlayan süreç sadakatle devam etti, gelinen noktada artık sadakat da yetmiyor, mutlak itaat istiyor. Bu sebeple eskileri atıp mutlak itaate edecek yeni devşirmeler aranıyor.

İşte bu noktada muhalefete fazla iş düşüyor, muhalefetin güçlü bir alternatif yaratması gerekir. Ülkenin ekonomide, siyasette, adalette ve birçok alanda ilerleme kaydedilebilmesi için yeni bir yol bulması şart.

Sistem tıkanmış durumda

Çünkü cari “muktedir” çözümün değil, tam tersine gelinen noktada çözülmesi gereken sorunun bir parçası haline gelmiş durumda. O yüzden ne siyaset ne de maalesef ülke ilerleme kaydedemiyor. Buna biz siyaset biliminde, yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin yönetilemediği ve dolayısıyla toplumun mutlu olmadığı durum diyoruz. Bu aynı zamanda sistemin tıkandığını, siyasetin kirlendiğini ve iktidar kaymasının yaşandığını gösteriyor bize. Böyle bir olgu son kertede otokratik yönetime tekabül ediyor.

Toplum değişim istiyor

Hal böyle olunca toplumda büyük bir değişim talebi ortaya çıktı. O yüzden şu ya da bu biçimde bir değişim söz konusu olacak. Ama burada önemli olan şey şu; değişimin yönü, hızı ve niteliği nasıl olacak? Bunların şimdiden değişimi gerçekleştireceğini ileri süren muhalefet tarafından lisanı münasiple ve anlaşılır bir biçimde açıklanması ve deklere edilmesi gerekir.

Nitekim 20 yıldır ilk defa bu seçimde toplumun büyük bir kısmı bu iktidarın değişmesini, Erdoğan’ın gitmesini yerine yeni bir iktidarın, yeni bir cumhurbaşkanının gelmesini istiyor.  Fakat bununla birlikte toplum gelenlerin ne yapacağını da bilmek istiyor. O yüzden geleceğe dair süreci tedirgin bir iyimserlikle takip ediyor.

Erdoğan doğrularıyla geldi yanlışlarıyla gidiyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu noktaya gelinmesinde (yani iktidara gelmesinde ve şimdi iktidardan gidecek olmasında) doğruları ve yanlışlarının etkili olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir deyişle Erdoğan kendi doğruları sayesinde iktidara geldi ama bugün kendi yanlışları sayesinde iktidardan gitmek üzere.

Fakat şimdi ilginç bir durum söz konusu, o da şu; toplum kimin gideceğine karar vermiş fakat henüz net bir biçimde kimin geleceğine karar vermiş görünmüyor. Örneğin, başta özellikle muhafazakâr Kürt seçmen olmak üzere AK Parti’den kopan kitleler var. Bunlar AKP’den koptular ama daha bir yere de gitmiş değiller, sağa çekip dörtlülerini yakmış bekliyorlar. Gelişmelere göre Millet İttifakı'na ya da Emek ve Özgürlük İttifakına da gidebilirler, geldikleri yere geri de dönebilirler. Bu önümüzdeki konjonktürde hem iktidarın hem muhalefetin yapacağı iş, işlem ve işleyişlerden sonra belli olacaktır.

İktidar çok hata biriktirdi

İktidar bugüne kadar çok sayıda büyük hata yaptı. Kürt sorununu çözüyormuş gibi yaptı ama sorunu çözmedi. Alevi sorunu konusunda onlarca çalıştay yaptı sonuçta Alevileri mutsuz eden bir atraksiyona başvurdu. Ekonomiyi iyi yönetememesi sonucu ülke derin bir krize girdi. Dış politikada büyü sıkıntılara yol açtı. Yanı başındaki Kürtlerle dostane ilişkiler kurup içerdeki sorunu da bunun yardımıyla çözmesi gerekirken adata “Kürt anasını görmesin” mantığıyla önce referandumda Iraktaki Kürtlere düşmanca yaklaştı, şimdi de Suriye’deki Kürtlere düşmanca bir yaklaşım sergiliyor.

Şunu belirtmekte yarar var: Ekonominin bir kriz içine girmesi sadece ekonomiyle ilgili bir durum değil, aynı zamanda başta güvenlikçi politikalar olmak üzere dış politikadaki yanlışlar ve yapısal sorunlarla da yakından ilişkilidir. Söz gelimi hukukla da ilgili bir durumdur. Sürekli dağı taşı bombalamakla da ilgili bir durumdur. Sonuçta bunların hepsi geri dönüşü olmayan kaynaklar ve heba olup gidiyor.

Ne ki muhalefet (geçmişte) bazen yanlış dış politikaya ve güvenlikçi yaklaşıma karşı çıkması gerekirken, acaba AKP-MHP iktidarı bize ne der endişesi ile ya sustu ya da onların bu yanlışlarını destekledi, bu da toplumun gözünden kaçmadı. Bu yaklaşımdan behemehâl vazgeçilmelidir.

Yargı bağımlı hale geldi

İçinden geçtiğimiz süreçte yargıda büyük sorunlar yaşanıyor. Cumhuriyet Dönemi boyunca belki yargının tam bağımsız olduğu söylenemez ama yargı hiçbir dönemde de bugün olduğu gibi bağımlı olmadı. Bunun ceremesini de birçok insan çekiyor. Hak hukuk adalet ayaklar altına alındı.

Birçok belediye başkanı görevinden alınarak yerine kayyum atandı. Halk iradesi bir nevi gasp edildi. Birçok siyasetçi, fikir ve düşün insanı içeri atıldı. AHİM kararları keyfi bir biçimde uygulanmıyor. Demirtaş’ın neden hala içerde tutulduğunu kimse bilmiyor. Kavala da aynı durumda. Bu minvaldeki uygulamalar toplumun adalet duygusunu zedeliyor ve hukuka olan inancı azaltıyor. Oysa hukuk bir arada yaşamanın temel taşıdır. Et kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa ne yapacaksın...?

Sığınmacılar meselesi önemli

Sığınmacılar meselesi önemli bir mesele. Resmi rakamlara göre 6-7 milyon, gayri resmi rakamlara göre 10 milyon civarında göçmen ve sığınmacıdan bahsediliyor. Bunların yaklaşık 5-6 milyonu Suriyeli ve bu konu da seçimin en önemli can alıcı noktalarından biri. Eğer bu sorun usturuplu bir biçimde çözülemezse ilerleyen zamanlarda bir takım sosyal bunalımlara yol açabilir.

Ne ki her konuda olduğu gibi bu konuda da istatistik tekeli devletin elinde olduğu için  net rakamlar açıklanmıyor. Tıpkı enflasyon, işsizlik ve yoksulluk verilerinde olduğu gibi halk devlet kurumlarının açıkladığı rakamlara ve istatistiklere inanamıyor. Oysa bir soruna doğru teşhis koymak için öncelikle doğru bilgiye ihtiyaç var. Bu gibi olgular siyasal mülahazalarla gizlendiğinde gelecekte daha büyük sorunlara yol açarlar. Birçok sorunun çözümü konusunda olduğu gibi bu konuda da verilen sözler tutulmadı. Bunların çözümüyle ilgili toplumda bir beklenti oluştu ama bu beklenti içinde olanlar hayal kırıklığına uğradı ve sonuçta mevcut iktidarın gitmesi yönünde bir durum ortaya çıktı.

Fırsat var ama risk de var

Sonuç olarak, gelinen noktada Türkiye'de iktidarın değişmesi ile ilgili fırsat olduğu gibi risk de var. İlkin şunu söylemek lazım; AKP- MHP koalisyonuna bu kadar tepkinin olması değişim için bir fırsat sunuyor. Ama aynı zamanda bir risk olduğunu da unutmamak lazım. Peki risk nedir?

Risk de muhalefetin bütün bunlara rağmen seçim çantada keklik gibi görüp davranacak olmasıdır. Bu da iki büyük yanlışa yol açar. Birincisi rehavete kapılmaktır, ikincisi de kendi aralarında uyum sağlayamamaktır, çatlak seslerin çıkmasıdır. Bunlar seçimin kazanılması açısından son derece yanlış ve tehlikeli gelişmelerdir. O nedenle seçmen tek adam baskısından kurtuluyoruz derken 6 kişinin karmaşışına tutuluyoruz hissine kapılmaması lazım.

En büyük risk HDP’nin dışlanmasıdır

Bir diğer tehlikeli nokta da 6’lı masanın bazı siyasi partileri ve sivil toplum örgütlerini dışlamasıdır. Millet İttifakı ile Cumhur İttifakı’nın milletvekili seçimlerinde oy oranlarının birbirine yakın olduğu görüyoruz kamuoyu araştırmalarından, diğer bir deyişle adeta bir pata durumu söz konusu.

Bu durumda HDP kilit parti olarak öne çıkıyor. Burada anahtar seçmen HDP ve Kürt seçmenidir. Kürt seçmen hangi tarafı desteklerse o tarafın kazanacağı açıkça görülüyor. HDP zaten 6’lı masanın içinde değil bizi alın da demiyor. Onların kendine göre bir ittifakı var, Emek ve Özgürlük İttifakı.

HDP’nin bu süreçte olması sadece matematiksel durumun ötesinde aynı zamanda yeni Türkiye’nin inşası için de önemli. HDP ve İYİ Parti’nin bu inşada beraber olması anlamlı bir sonuç ortaya çıkarabilir. Herkesin programı farklı olabilir ama ortak değerlerde birleşme, kucaklaşma eşit temelde bir arada yaşamak için önemlidir. İkinci hedef sistem değişikliği, üçüncü hedef Türkiye’nin birikmiş acil sorunlarına çözüm üretmektir.

Üçüncü bir senaryo daha var onu da söyleyeyim, o da kazanarak kaybetmektir.

Ortada büyük bir enkaz var

Seçim sonrasında iktidar büyük bir enkaz bırakacak.  Bu gerçeklik bağlamında seçime hazırlanmasının ve planlamanın buna göre doğru yapılmasının elzem olduğu aşikâr.

Nitekim iktidar, Türkiye 2023’te 10 büyük ekonomi arasına girilecek dedi, ama şu an ülke dünya sıralamasında 23. sırada. 2023’te 500 milyar dolar ihracatımız olacağı söyleniyordu şu an 200 milyar dolar civarında. Kişi Başına Düşen Milli Gelir 25 bin dolar olacak deniliyordu 7-8 bin dolarda kaldık. Yeni beyannamede 2028 için 16 bin dolar olarak revize edildi. Türk lirası giderek değer kaybetti, enflasyon yükseldi. Pahalılık ve işsizlik dayanılmaz boyutlara ulaştı. Bu süreçte orta sınıf adeta aşağıya doğru eridi.

İktidar yenilip gitse bırakacağı sorunların kısa sürede çözülmesi zor olsa da en acil olanların kısa zamanda çözülmesi lazım. Bu yüzden yeni iktidarın 100 günlük, 365 günlük, 2 yıllık yol haritaları açıklaması gerekiyor. Bu topluma da güven verecektir.

Toplumun güven duyabilmesi için 3 şart vardır. Birincisi seçim nasıl kazanılır? İkincisi seçim günü sandıklara nasıl sahip çıkılır? Üçüncüsü de seçimden sonraki süreç nasıl kazanılır meselesidir. Bunlardan sonra sürecin sonunda anayasa değişikliğine gidilir.

Kariyer değil kader seçimi

O nedenle bu seçim Türkiye açısından kader seçimidir. Bu seçim insanların kariyer planlaması yapmaması gereken bir seçim. Bu kader seçiminde herkesin bir fedakârlık yapması lazım ve ben inanıyorum ki bir değişiklik olduğu takdirde sadece muhalefetin seçmenleri için değil her kes için bu değişiklik iyi olacak ve Türkiye rahat bir nefes alacaktır.

Levra değişim toplum için her zaman iyidir. Toplum tek adam rejimini benimsemedi o nedenle yeninin önünü açabilmek için birtakım adımlar atılması şart.

Cumhurbaşkanı adayı güçlü olmalı

Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu 6’lı masayı kuran bir lider, aynı zamanda yerel seçimleri kazanan bir lider olarak öne çıktı. Adalet Yürüyüşü gibi işlere imza attı. CHP birtakım değişiklikler yapmaya çalışıyor.  Bu noktada masanın tutum ve davranışı önemli. Henüz tam sahaya çıkılmadı. Beş partinin CHP listelerinden girmesi sinerji mi yaratacak yoksa aksi bir durum mu ortaya çıkacak bunu henüz bilmiyoruz. Seçim gününe doğru ilk defa tecrübe edilen bu durumun sonuçları daha net anlaşılmaya başlayacak.

Özellikle 6’lı masa alta kavgalı görünmek yerine biraz daha üste çıkıp yukarda tek parti gibi davranacak bir mekanizma kurmalıdır. Her parti farklı olduğunu unutmayacak ama asgari müştereklerde yukarda tek bir ses dillendirecek.

Parlamenter sisteme geçişi topluma vaat ettikleri için bununla ilgili de topluma yol haritası sunmaları lazım. Anayasayı nasıl değiştireceklerini, hangi durumda nasıl davranacaklarını toplum bilmek ister.

Anayasa değişikliği

Anayasa değişikliğinin olması için iki yol var; ilki 360 milletvekili referanduma götürme sınırıdır; ikincisi 400 milletvekili ile mecliste değiştirme sınırıdır. HDP bu kısımda da önem kazanıyor. Referanduma götürebilmek için bu tür güç birliklerine ihtiyaç olacak. O nedenle siyasette düşmanlık, küslük olmamalıdır.

Anayasa’nın nasıl yapılacağı konuşulması lazım. Yeni anayasanın halkın, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin katılımıyla gerçekleşmesi gerekir. Ayrıca geçiş sürecinin de çok uzamaması lazım. Tüm bunların olabilmesi için seçimin kazanılması gerekiyor tabi.

Başarı için üç adım

Burada üç adım söz konusu, birincisi hedefi net koymaktır. İkincisi hedefe ulaştıracak stratejiyi netleştirmektir. Üçüncü olarak da bu stratejiyi/programı o hedefe ulaştıracak nitelikli kadroları kurmaktır. Bu üçlüyü bugünden oluşturmak lazım.

Aynı zamanda toplumu da işin içine katmak gerekiyor. Bugünün birinci konusu seçimi kazanmak, ikincisi seçimi kazandıktan sonraki süreci kazanmaktır. Bu ikisi geçildikten sonra Türkiye’nin insan haklarına saygılı, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti dediğimiz kavramların altını doldurabileceğini herkesin görmesi gerekir. Bunlar sağlandığı taktirde, eşit temelde bir arada yaşamanın olanakları sunulabilir. O taktirde herkesin, Kürt'ün, Türk'ün, Laz'ın, Çerkes'in, herkesin eşit şekilde bir arada yaşayacağı bir Türkiye ortaya çıkar ve sorunlarını çözmüş bir Türkiye 5-10 yıl içinde bölgenin ve dünyanın saygın demokrasilerinden biri haline gelebilir.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar