Lemi Özgen

Lemi Özgen


O acılı “Mor Yıllar”

O acılı “Mor Yıllar”

Arkamdaki adam pantolonunu indirirken, ben ‘holy holy’ diye şarkı söylüyordum. Güldün mü? Gül, ama böyle anlarda şarkı söyleyebilirsin. Böyle zamanlarda komik şeyler düşünebilirsin. Carolina’yı biliyor musun? Orada bisküviler yumuşak ve tatlı olurlarmış. İşte o anda ben böyle şeyler düşünüyordum. Böyle anlarda kafandan bunlar geçer, arkanda bir adam varken ve sen karnının üstüne yere yatırılmışken.

Adam tütün, ter, domuz ahırı ve toprak kokuyordu, midem bulanıyordu ama bulantının sebebi bu kokular değil, bu kokuları tanıyor olmamdı.

Evet, ben bu kokuları tanıyordum çünkü on dört yıldır adamın üzerinde hep bu kokuları duymuştum. On dört yıl boyunca gece gündüz bu kokuları duymuş ve hep bu kokuları duyarak büyümüştüm. Kulübemizin hepsi hepsi iki tane olan odasında hep bu koku olurdu. Çünkü bu babamın kokusuydu.

Şu anda tam arkamda olan, pantolonunu indirmiş ve birazdan tüm ağırlığıyla üstüme çullanacak olan adam babamdı ve ben on dört yıldır onun tütün, ter, domuz ahırı ve toprak kokusunu duyarak büyümüştüm.

Şimdi on dört yaşındayım. Kaba erkek elleri olan iri kemikli, şişko bir kızım. Kışın yatarken çiçekli gecelikler ve gün boyunca da işçi tulumları giyerim. Koskoca bir domuzu acımasız bir adam gibi öldürüp temizleyebilirim. Yağlarım buz gibi bir havada bile beni korur. Bütün gün dışarıda çalışabilirim. Bulaşığa ve çamaşıra su bulmak için buz kırabilirim. Açık ateşte, üzerinden buharlar çıkana dek pişirilen domuz ciğerinden yiyebilirim. Kışın birinde bir boğa yavrusunu ağır bir çekiçle tam beyninden, gözlerinin arasından vurarak devirmiş ve etini akşam karanlığı olmadan soğuması için asmıştım.

Oysa şimdi hiçbir şey yapamıyorum. Sadece şarkı mırıldanıyorum ve üzerinde öylece uzandığım yorgana bakıyorum. Anneannemin diktiği o yorgana bakıyorum. O buna ‘Yalnız Yıldız’ adını koymuştu. Yorganın üzerinde anneanne Dee’nin elli ya da daha fazla yıl önce giydiği elbisenin ufak parçaları, dede Jornell’in şal desenli gömleğinin parçaları ve büyükbaba Ezra’nın Sivil Savaş sırasında giydiği üniformadan bir sentlik kibrit kutusu parçası büyüklüğünde olan ufacık solmuş mavi bir parça vardı.

Canım yandı ama hiç bağırmadım. Neye yarayacaktı ki? Öteki kulübelerde de oluyordu böyle şeyler. Sadece Holy Holy şarkısını mırıldandım ve Tanrı’yı düşündüm.

Biliyorum, kızacaksın ama bak o hep avuç açtığımız Tanrı, kilisede tahtında oturan donuk mavi gözlü, beyaz saçlı, iri yarı, beyaz tenli yaşlı bir dede değil. O erkek ya da kadın, siyah ya da beyaz da değil.

Onun yerine; her yerde ve her şeyin içinde, insanın içinde. O bizi mutlu etmeye çalışıyor. Ufak sürprizler hazırlıyor ve onları hiç ummadıkları bir anda biz insanların karşısına çıkartıyor.

Bak mesela sen ufarak bir yerinde mor bir şeyler olan bir tarlanın yanından geçer de hiçbir şey görmezsen, Tanrı sana kızar. Çünkü Tanrı işte o mor şeyleri sen gör diye yaratmıştır. Sen onları görmezsen, o sana darılır.

Niye merak etmiyorsun? Onca renk arasında o mor renk nasıl yaratıldı? O koskocaman tarlanın içine o mor nasıl kondu?

Sen, ben, bizler onu görelim diye kondu.

Canım yanıyor. Tütün kokuyor. Domuzlar bağırıyor. Avluya akşam iniyor ve annemler hala ortalarda gözükmüyor. Holy Holy diye şarkı söylüyorum…

Ünlü romanı Renklerden Moru’nda böyle yürek burkan bir tecavüz sahnesini bir çocuk saflığıyla anlatan ABD’li romancı, şair, oyun yazarı, senarist, feminist ve siyasi eylemci Alice Malsenior Walker,9 Şubat 1944’te Georgia eyaletinin Eatonton adlı küçük bir kasabasında doğdu. Kendinden önce yedi kardeşi daha doğmuştu. Babası bir beyazın çiftliğinde yarıcı olarak çalışıyordu. Annesi de yakın çiftliklerde hizmetçilik yapıyordu ve kazanılan para bu kadar kalabalık bir aileye asla yetmiyordu.

O dönemde ünlü ‘Jim Crow Yasaları’ altında yönetilen, yani siyahlara vatandaş gözüyle bakılmayan Georgia’da, Walker’in okula gönderilmesi sorunlara yol açtı. Beyazlar, siyah bir çiftçi kızının okula alınmasını istemiyorlardı. Walker’i kabul edecek tek okula ise paraları kafi gelmiyordu. Bunlardan dolayı Walker geç bir yaşta okula gidebildi.

1952’de ağabeylerinden biri, eski bir kuş tüfeğiyle oynarken kaza ile Alice’i sağ gözünden vurdu. Kasabadaki sağlık ocağına gidecek bir araba bulamadıkları için bir hafta kadar beklemek zorunda kaldılar. Sonunda Alice doktora götürülebildi ama sağ gözü görme yeteneğini tümüyle kaybetmişti.

1960 yılında bir burs kazanarak girdiği Spelman Koleji’nde, ünlü siyah hakları savunucusu ve eylemcisi Martin Luther King Jr. ile tanıştı. Martin Luther’dan çok etkilenen Walker, kısa zamanda ‘siyah hareketi’nin önemli isimlerinden biri oldu.

Alice Walker’ın feminist görüşleri de o dönemde öne çıkmaya başladı. “Bu dünyada kadın olmaktan daha da zor bir şey varsa, o da siyah bir kadın olmaktır” diyordu. Liselerdeki siyah kızlara yaptığı konuşmalarda da onlara, “Kendinize bir bakın. Siyahsınız, çirkinsiniz, fakirsiniz ve üstelik kadınsınız. Öyleyse siz hiçbir şeysiniz. İşte size bakışları bu ve sizden bunu kabul etmenizi bekliyorlar” diye sesleniyordu. 

Sarah Lawrence kolejindeyken yazdığı şiirleri bir kitapta toplayan Walker, MS adlı magazin dergisinde editörlük yapmaya başladı. Başarılı kısa öyküler yazan Walker, daha sonra romana yöneldi. İlk romanı olan The Third Life of Grange Copeland 1970’te yayımlandı. 1976’da ikinci romanı Meridian piyasaya çıktı.

Kendi yaşamından kesitler bulunan bu kitaptan sonra Walker, büyük üne kavuştuğu Renklerden Moru yazdı. Kısa sürede ABD’nin en çok satan kitabı olmayı başaran Renklerden Moru, Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Kitap daha sonra 2007’de Newsweek tarafından “Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı” listesine de konuldu.

1900’lerin başlarında ABD’nin güneyinde bir çiftlik kulübesinde yaşayan ve daha sonra ayrılan iki siyah kız kardeşin birbirlerine yazdıkları mektuplardan oluşan kitap, ırkçılığa karşı yazılmış en büyük manifesto olarak kabul edildi.

Kitap, 1985’te ünlü yönetmen Steven Spielberg tarafından Mor Yıllar adıyla filme çekildi ve tam on bir dalda Oscar’a aday gösterildi. Mor Yıllar, 2005 yılında da Broodway’de müzikal olarak sahnelendi.

On dört yaşındayken tecavüze uğradığını söyleyen ünlü şarkıcı Tori Amos, Under the Pink adlı şarkısında, Walker’ın kitabından aldığı bazı cümleleri  kullandı.

Kendisini feminist değil de “Womanist” olarak tanımlayan Walker, sürekli olarak siyasi eylemlerin içinde bulundu. 2003 yılı 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde, Irak Savaşı arifesinde, Beyaz Saray önündeki savaş karşıtı protestolar sırasında polisin oluşturduğu hattı geçti ve tutuklandı.

Walker, serbest kaldıktan sonra yaptığı açıklamada, “Irak’ın çocukları ve kadınları bizim çocuklarımız ve kadınlarımız kadar değerlidir ve aslında, hepimiz bir aileyiz, bu yüzden sanki kendi kendimizi bombalayacakmışız gibi hissediyorum” diye konuştu.

Devrimci Petunyalar ve Diğer Şiirler, Sevincin Gizine Sahip Olmak, Kadının Hası Kolay Ezilmez, Savaşçı İzleri: Kadın Sünneti ve Kadınların Cinsel Köreltilmesi ve Sevdiğimiz Her Şeyi Kurtarabiliriz: Bir Yazarın Eylemi adlı eserlerin sahibi Alice Walker, günümüzde Kaliforniya’da yaşıyor.

Siyah olarak, bir gözü kör olarak, dünyanın bütün kadınları gibi güzel bir kadın olarak ve onurlu bir insan olarak…

telif

Makale Yorumları

  • Kemal Sakarya26-02-2023 22:55

    Ellerine sağlık. Teşekkürler. Yazmayı, bilgilendirmeyi sürdür ki en azından okumayı bilenlerimiz çağının ayırsınlar olsun.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar