Mustafa Tiğrek

Mustafa Tiğrek


Kokpitte namaz heyecanı…

Kokpitte namaz heyecanı…

Türk Hava Yolları (THY) Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bolat, kokpit ve kabinde namaz kılmak isteyenler için kural getireceklerini söyledi.

Ben sevindim. Heyecan verici bir haber. Vizyon sahibi olmak böyle bir şey olmalı.

Pilotlar için kokpitte yapılacak düzenleme kolay. Bir seccade ile iş çözülür. Kabinde yolcular için yapılacak düzenlemeler biraz karışık.

Belki tuvaletin diğer yanına perdeyle ayrılmış bir boşluğa seccade konulacaktır. “Namaz kılmak isteyenler için düzenleme yaptık” denilecektir…  Bilemedim.

Bilsem zaten THY Yönetim Kurulu Başkanı ben olurdum.

Ama benim kafamda canlanan; pencere önünde 1-2 muslukla birlikte küçük bir mescit.

Uçağın penceresinden bulutları izlerken abdest almak… daha ruhani bir eylem düşünemem. Kesin yapmak isterim.

***

Aslında ulaşım araçlarında namaz veya mescit yeni bir konu değil, öteden beri tartışılır.  

Hacettepe Üniversitesi'nden bir profesör TCDD’den trenlere mescit yapılmasını talep etmişti. TCDD’nin o zamanki Genel Müdürü de hareketli trende kıblenin olamayacağını belirterek, mescit yapılamayacağını söylemişti. "Hareket eden, sürekli yön değiştiren trende kıble tutar mı?” demişti.

Aynı günlerde “İDO kıbleyi buldu. TCDD, trende 'kıble bulunamayacağı' gerekçesiyle mescidi reddederken, feribotta kıble belirlendi.” haberi ilişmişti gözüme. İDO’nun bulduğu kıbleyi bulamayan TCDD’yi kınamıştım.

Ama haberin içeriği, başlıktan farklıymış. TCDD’nin günahını almışım.

Hakikaten hızlı feribotlarda mescit varmış. İDO Operasyon Müdürü: "Karşıdan karşıya ve sabit bir rotada gittiğimiz için kıble belirlenebiliyor. Otobüs ve tren gibi ulaşım araçlarında bu uygulama zor. Feribotlardaki uygulamayı deniz otobüslerimizde yapamıyoruz. Çünkü rota sabit değil ve yer sıkıntısı var." demiş.

Sabit bir rotada gitse, belki TCDD de kıbleyi bulacak. Yani İDO’ ve TCDD’nin söylediği farklı değil. Bu kez de beni yanıltıp, TCDD’yi kınamama sebep olan haber sitesini kınamıştım.

***

Kokpit ve kabinde namaz düzenlemesi yapılmış bir uçak, ezansız olmaz.

Günümüz uygulamasında, ezan vakti geldiğinde; önce 2 sokak ötedeki minarenin sesi ulaşır size. İki saniye sonra bulunduğunuz sokağın minaresinin, iki saniye sonra da berideki minarenin sesi ulaşır. Sağdan soldan varsa bir iki minarenin sesi daha karışır…Yani başladıktan birkaç saniye sonra birbirine karışan ezan sesleri yüksek bir uğultuya dönüşür. O uğultunun içinden tek bir kelime seçemezseniz ama ezan olduğunu bilirsiniz. Çünkü maç günleri, tribünlerin uğultusu dışında böyle bir ses işitmezsiniz. Yani stadyuma yakın oturmuyorsanız, ezandır. Bilirsiniz.

Tabii bunun ilimsel dayanağı var: İlm-i Mikat… Yani Namaz Vakitlerini belirleme ilmi... Namaz vakitleri güneşin konumuna göre hesaplanır.

Türkiye’de iki meridyen arası yaklaşık 84 kilometre ve saat farkı 4 dakikadır. Bu saat farkı güneşin konumuyla ilişkilidir. Yani aralarında 84 km mesafe olan iki yer arasındaki zaman farkı ve ezan vakti farkı 4 dakika olur.

Bu da 1 saniye için 350 metre demektir.

Aralarında 350 metre mesafe bulunan iki minarenin ezan vakitleri aynı değil bir saniye farklıdır. Biri başladıktan bir saniye sonra diğeri başlar. Bu, ezan yerine yüksek bir uğultuya maruz kalmamızın izahatıdır. İlimseldir yani.

Tabii uçak hızlı bir şekilde hareket ettiğinden, daha çok sayıda konumdan geçer. İşte böylece daha fazla ezanın peş peşe başlatılması gerekir. Muhtemelen kabinde dayanılmaz bir uğultuya sebep olacaktır… Ama ilim bunu gerektirir.

Yani böyle olmayacaksa; desibeli yüksek uğultuya, günde beş vakit maruz kalmayı, kendime izah edemem.

***

Şu kıble meselesi hep kafamı karıştırmıştır. Dünyanın yuvarlaklığından dolay, kıbleye döndüğümüzde aslında uzay boşluğuna bakmış oluruz diye düşünürdüm. Uçakta hele… Hepten uzaydayız.

Tabii ‘Amud-u Nurani’ yani ‘Nurdan Sütun’dan haberim yoktu. Kafamın karışması, normal.

Kâbe’nin binasının bulunduğu yerden yukarı ve aşağı olmak üzere kâinatın bir ucundan diğerin uzanan nurani bir hat varmış. Buna "amud-u nurani" (nurdan sütun) deniyormuş. Kıble, bu sütunmuş. Hatta melekler de Arş'a kadar giden bir nurani sütun etrafında tavaf ederlermiş.

Yani Kâbe binası şart değil, o sütunu tutturduğunuzda kıbleyi bulmuş oluyorsunuz.

Uçakta namaz için ayrılmış yerler veya koridorlar dar olacağı için seccadeyi çevirip ayarlama yapamayız. O yüzden namaz vakitlerinde uçak rotasını kıbleye yani nurani sütuna çevirirse koridor da kıbleye dönmüş olur.

***

Lakin beni endişelendiren bir husus var.

Caddede namaz kılan adam haberlerine sık rastlar olduk. Geçen gün Üsküdar’da Mihrimah sultan camisine 40 metre kala namaza durmuş bir vatandaş vardı. Ben yol çizgilerini referans alarak Google Haritalardan ölçtüm, kıblesi kaçıktı biraz. Olsun. Niyeti yeter.

Namazın belirli vakitleri olmakla birlikte; bir namaz diğerinin vaktine kadar olan zamanda kılınabilir. Yani öğlen namazı ikindiden hemen önceye kadar kılınabilir. 

Bu kadar geniş bir zaman aralığında Üsküdar’daki vatandaşın kırk metre ötedeki camiye kadar gidemeyip, yolun ortasında namaza başlamasının bir izahı olmalı. Vatandaşın akıl sağlığını sorgulamayacaksak tabii. Muhtemelen diğer namazın vaktine girilmek üzeredir. Kırk metre daha gitse, yeni ezan vaktine girilecektir. Ve vatandaş, öncekini kazaya bırakmak istemiyordur. Yani benimki tahmin tabii.

İşte, kokpitteki pilot da Üsküdar’daki vatandaş gibi, tam uçak piste değmek üzereyken, 40 saniye daha sabredemeyip, namaza durabilir.

İşte böyle olursa, fena.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar