Yasemin Mıstıkoğlu

Yasemin Mıstıkoğlu


Karıncalar yok olursa!

Karıncalar yok olursa!

Zamane çocuklarını pek bilmiyorum da benim yaşlarımda olanlar, kafalarının üzerine bir şeyler almış sıra sıra giden karıncaları toprağın üzerindeki minicik bir çukurdan içeri girerken görmüşlerdir. Hatta öyle ki karıncaların çukurların içine soktukları o “şeylerin” yiyecekleri olduğunu ve yuvalarının içindeki buzdolaplarında sakladıklarında sanırdım, tabii çok küçükken. Gerçeği bu sene öğrendim; buzdolapları olmadığını değil elbette. Başlarının üzerinde taşıdıklarının kendileri için topladıkları yiyecekler olmadığını, birçok farklı bitkiden topladıkları tohumlar olduğunu ve diğer böcekler gibi yaptıkları bu taşıma işlemi ile toprağın beslenmesini sağladıklarını. Milyarlarca yıldır bu ekosistemin bir parçası olan karıncaların ve diğer böceklerin yok olduğu takdirde bildiğimiz bu hayatın sona ereceğini. Dünyanın kilit taşları olduklarını, karıncalar yok olursa insanların fark edeceğini ama insanlar yok olursa karıncaların fark etmeyeceğini.

Neden verdim bu bilgiyi?

Çünkü bugün Biyolojik Çeşitliliğe değinmek istiyorum.

Ne demek Biyolojik Çeşitlilik yada biyoçeşitlilik ?

“Genellikle çok çeşitli bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar olarak anlaşılır, ancak aynı zamanda her tür içindeki genetik farklılıkları da içerir”  Çeşit çeşit mahsuller,  çeşitleri hayvan ırkları ve çeşitli ekosistemler (göller, ormanlar, çöller, tarım arazileri).

Bir Sorun Mu Var?

Evet var. Henüz karıncalar değil belki ama aralarında bir çok balık türünün de olduğu 1 milyona yakın hayvan ve bitki türü yok olmuş durumda. Bunların içinde zürafalar, papağanlar ve meşe ağaçlarının yanı sıra kaktüsler ve deniz yosunlarının da tehdit altındaki türler listesine dâhil edildiğini öğrenmek şaşırtıcı olabilir.

Ne olur yok olurlar ise?

  • Balık örneğin; yaklaşık 3 milyar insana hayvansal proteinin yüzde 20'sini sağlıyor. 
  • Bitkiler; İnsan beslenmesinin yüzde 80'inden fazlası bitkiler tarafından sağlanır. 
  • Gelişmekte olan ülkelerde kırsal alanlarda yaşayan insanların yaklaşık yüzde 80'i temel sağlık hizmetleri için geleneksel ilaçlarını bitkilerden yapıyorlar.

Biyoçeşitliliğin kaybı, sağlığımız dâhil her şeyi tehdit ediyor. Bu kayıplar, hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıkların artmasına da sebep olurken diğer yandan biyoçeşitliliğin korunması halinde doğa, salgınlara karşı gerekli ilaçların bulunmasında mükemmel araçlar sunabilmektedir.

Peki neden bu konu bugün?

Çünkü;

“Yeni yıla nasıl girersen öyle devam eder” diye bir inanış var mı? Ben mi uydurdum bilmiyorum ama ben inanıyorum buna. O nedenle bu yılın ilk yazısını iklim krizine çözüm olacak gelişmelerle başlamak istiyorum. Geçtiğimiz yıl çok şahane bir yıl olmadı iklim krizinin çözümüne ilişkin; özellikle de Rusya Ukrayna savaşı, ülkelerin bu konuda yapacakları birçok girişimi ertelemesine neden oldu. Bununla birlikte on yıllardır mesele olan bazı konularda da tarihi adımlar atıldı. Onlardan bir tanesini Aralık ayının son günlerinde imzalanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD)

Yani;

Biyolojik çeşitliliğin kaybını durdurmak ve tersine çevirmek için yaklaşık 200 ülke tarafından imzalanan bir sözleşme. BM’in Montreal’de düzenlediği bir toplantıda imzalanan sözleşmeye göre, 2030 yılına kadar kara ve denizlerin %30’u korunacak ve yine aynı tarihe kadar her yıl 30 milyar dolar finansman sağlanacak. Sözleşmenin altına ABD ve Vatikan imza atmadı, bu da aklımızın bir köşesinde dursun.

Biyolojik çeşitliliğin gelecek nesiller için önemi bilinse de bazı insan faaliyetleri nedeniyle türlerin sayısı önemli ölçüde azalmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde milyarlarca insan doğadaki yabani türlerden elde edilen gıda, enerji ve ilaçtan geçimini sağlıyor. İnsanlar için önemli bir gelir kaynağı. ANCAK SORUN ŞU Kİ; insanlar bu ihtiyaçları için karasal ortamın dörtte üçü ve deniz ortamının yaklaşık %66'sını çeşitli yaptıkları ile değiştirmiş durumdalar. Tarım arazisi yapmak için orman ve sulak alanların yok edilmesi gibi, balık avlayacağız diye denizde ne var ne yok yapılan vahşi avlanma gibi, yanlış tarım uygulamaları gibi.

Böyle giderse dünyanın sistemi alt üst olacak. Okyanuslardaki vahşi avlanma bu şekilde devam ederse örneğin, 2048 yılında okyanuslarda bir şey kalmayacak.

Bu endişenin yeni olmadığını 50 yıl önce kabul edilen CITES (Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerini Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme) sözleşmesinden anlıyoruz. Ancak sözleşme çok etkin bir biçimde uygulanmamış olacak ki halen bu meseleler ile uğraşıyor dünya.

En büyük sorun ise dünyanın bu kaynaklarının yasa dışı ve kontrolsüz kullanımı.

Bugün bir milyon tür yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ve türlerin sürdürülemez, yasa dışı ve düzensiz kullanımı sorunun büyük bir bölümünü oluşturuyor. Örneğin; yasa dışı yaban hayatı ticareti, birkaç vicdansız kişinin derin ceplerini dolduran yıllık 23 milyar dolarlık bir iştir. Bu insanlar doğa ve ekosistemler pahasına zengin oluyorlar. Sürdürülebilir kullanım, koruma ve doğa ile uyum içinde yaşama için güçlü bir teşvik sağlayabilir.” Ivonne Higuero CITES Genel Sekreteri

Evet çözüm var; bu kaynakları Sürdürülebilir kullanmak gerekiyor. Bir ara soyu tükenmek üzere olan Atlantik mavi yüzgeçli orkinos popülasyonunun yeniden inşa edilmesi ve artık sürdürülebilir seviyelerde avlanılıyor olması aranılan çözüme çok iyi bir örnek. (Dr. Fromentin)

İşte bu çözümlerin daha da planlı, programlı ve raporlu halde yapılabilmesi için yukarda söz ettiğim  Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi önemli bir adım. Dört yıllık çalışmanın sonucunda oluşturulan anlaşma ile delegeler, 2030 yılının sonuna kadar, dünya karalarının ve denizlerinin yüzde 30'unu koruma hedefi üstünde anlaştı. "30'a 30" olarak bilinen bu hedef, anlaşmanın en iddialı kısmıydı.
Yasal olarak bir bağlayıcılığı olmayan anlaşma, doğaya zararlı endüstri sübvansiyonlarını yılda en az 500 milyar dolar azaltmak gibi takibi ve raporlaması kolay, ölçülebilir hedefler içeriyor. Ve sözleşmede üzerinde anlaşılan konulardan bir kaçı ise şöyle; (Kyn:carbonbrief.org )

  • Biyoçeşitlilik finansmanı,
  • Biyoçeşitliliğin sürdürülebilir kullanılması,
  • Kirlilik ve böcek ilaçları,
  • Doğa temelli çözümler,
  • İstilacı türler başlıkları altında 23 hedefi kapsıyor.

Birçok uzmanın çok önemli bulduğu bu adımlar, elbette atılırsa bir anlamı olacak yoksa bu endişeler yeni değil, çözümleri yeni bulunmuş değil sadece uygulamak gerekiyor. Dünyadaki arazilerin yüzde 40’ı kadarının bozulduğu ve yaban hayatı nüfusunun 1970'den bu yana önemli ölçüde azaldığı göz önüne alınırsa yasal olarak bağlayıcı olmayan bu sözleşmenin acilen uygulanması gerektiği açıkça ortada.

Yoksa;

Yoksa, bilim adamlarına göre "altıncı kitlesel yok oluş" olarak adlandırdıkları olay ile, yüzyılın sonuna kadar 1 milyondan fazla türün sonu gelebilir. Bu kadar tür yok olduktan sonra, yok olacak türler arasına insanın da girmesi çok zor olmayacaktır herhalde.

telif


Yasemin Mıstıkoğlu Kimdir?

1992 yılında Anadolu Ajansı’nda başladığı gazetecilik kariyeri, ATV, STAR TV, NTV, KANAL D ve TRT de devam etti. Siyaset muhabirliği uzmanlık alanı.2012 yılında 2.derece tescilli bir Antakya konağını restore ederek, açtığı ÇİÇEKLİ KONAK adlı butik otel ile Kadın Girişimciler platformunda Sosyal Gİrişimci kimliği ile yer almaya başladı. 2019 yılında buğday konusunda yaptığı araştırmalar neticesinde KARAKTERLİ EKMEKLER markasını yaratarak, butik ekmek üretimi ve ekmek danışmanlığı yapmaya başladı.2021 yılında Ankara Gazeteciler Cemiyeti ve ayrıca İklim Haberciliği Ağı tarafından verilen eğitimlere katılarak, kariyerine İKLİM GAZETECİLİĞİ uzmanlığını ekledi. Antakya Tv YouTube kanalında iklim krizi ve iklim değişikliği haberleri yapıyor. Eş zamanlı olarak İklim Değişikliği ile ilgili bir okul projesi yürütüyor. Ana sınıfından Lise öğrencilerine kadar geniş bir yaş aralığına, çeşitli okul ve organizasyonlara giderek konunun önemi, sorunları ve çözümleri anlatan söyleşiler yapıyor.ÜYE OLDUĞU DERNEKLERKAGİDERANKARA GAZETECİLER CEMİYETİPARLAMENTO MUHABİRLERİ DRN.3E Ekoloji, Ekonomi, Enerji Araştırma İletişim ve Toplumsal ETki Drn..

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar