İnanç Uysal

İnanç Uysal


İmza zorlamasına rağmen

İmza zorlamasına rağmen

Açık oy gizli tasnif işi aslında 1946 da bitti dediler bize ama bitmediğini bu Cumhurbaşkanlığına imza yoluyla aday olmak isteyenler olduğunda görüyoruz. Demokrasilerde seçilme şartlarından önce aday olabilme şartları konusunda bir şeyler yapılmalı genel olarak. Ama bu imza yöntemiyle Cumhurbaşkanı adayı olmak konusu çok enteresan bir seviye.

Aday olmak isteyenlerden önce hatırı sayılır bir meblağ talep ediliyor neye göre talep ediliyor belli değil ama, aday 100bin imzayı toplayıp aday olabilirse parayı seçimden sonra geri alabiliyor. Aksi halde hazineye gelir kaydediliyor.

Bu bedelin onda biri kadar bir bedel de bağımsız milletvekili adayı olmak için yatırılıyor. Siyasi partiler hazineden destek alırken onlarla aynı fikirde olmayanlar hazineye para yatırıyor.

Elbette asıl konumuz bu paralar değil ama siyasi platformda yer almayan fikirlerin temsilcisi olmayı talep eden bağımsızların gördüğü genel muamele bu.

Bizim konumuz ise imza ile aday olmak isteyenlerin toplaması gereken 100bin imza konusu. Aslında demokrasinin ruhu gereği böyle bir şartın hiç olmamasını gerektirmekle birlikte illa ki olacaksa da yöntemi üzerine biraz kafa yormak gerek sanki. Giriş cümlesinde de belirttiğimiz açık oy gizli tasnif meselesine burada geri dönelim burada, demokrasinin ruhuna tamamen aykırı olan bu seçim yöntemi bu imza süreçlerinde de daha net bir şekilde yaşandı aslında. Genel olarak demokrasinin ruhuna tamamen aykırı olan bu durum içinde bulunduğumuz zamanın ruhuna da ayrıca hiç uygun değil.

Yani ülkede fikrini sözle dahi açıklamak konusunda endişe duyan insanlar ağırlıkta iken bu insanlara resmi kayıtlara geçecek şekilde açıkça destek verin demek oldukça önemli bir talep. Dahası bu durumun fiziki zorlukları da var, özellikle büyük şehirlerde bu imzaları atmak oldukça külfetli bir durum, zaten o yüzden de önemli sayılara hafta sonu ulaşıldı.

Ancak her şeye rağmen Muharrem İnce ve Sinan Oğan bir şekilde ulaştı. Fatih Erbakan da ulaşacağı neredeyse kesinken çekilerek Cumhur ittifakına katıldı. Rakamlara bakınca ulaşan ve ulaşamayan adaylarla beraber Erbakan da devam etse neredeyse seçmenin yüzde birine tekabül ettiği görülüyor.

Yukarıda bahsettiğimiz olumsuzluklara ve zorlamalara bakıldığında bu yüzde 1’lik rakam aslında o kadar da ihmal edilebilir değil. Hele de şu anda Türkiye ortadan ikiye bölünmüş bir biçimde ikili bir seçime giderken ve hatta seçim ikili olsun diye her şey yapılırken bu yüzde 1 oldukça önemli bir rakam. Öncelikle belirteyim, imza vermek oy vermek gibi bir şey değil. Oyunuzu atarken bir kabinin içindesiniz ve sizden ve vicdanınızdan başka hiç kimse yok. Sizi kınayacak kimse de yok, size parmak sallayacak kimse de yok. Sizi hain olarak niteleyecek kimse de yok.

Bütün bunları göze alarak imza verip kendisini ifşa etmeyi göze alan yüzde 1 iki parçalı seçimin iki tarafından da olmayı kabul etmeyen seçmenin düşünülenden çok daha kalabalık olduğu anlamına geliyor. Seçimlerde bu kalabalıkların oy tercihi dayatılan iki taraftan birine gidebilir orası ayrı ama bunun temel sebebi, kişinin tercihi ya da iradesinden çok kendisinde oluşturulan mesuliyet hissi olacaktır. Şu an meri olan sistemin mecbur ettiği tercihlerin gönül rahatlığı barındırmadığını bu imza süreci bize çok net olarak gösterdi.

Bu sebeplerle ittifakların çok kapsayıcı bir dil geliştirmeleri gerekiyor ama bu kesinlikle yeterli değil. Taraftarlarının özellikle sosyal medyada kullandıkları dili de tamir etmeleri gerekiyor. Ayrıştırma dilinin artık kimseye bir faydası yok. Zaten imza sürecinde yaşadıklarımız da toplumun bu anlamda yorgunluğuna işaret ediyor.  Zaten son yaşadığımız yerel seçimlerde de bunu görmüştük. Ama şu anda Millet ittifakı yöneticileri kapsayıcı bir dil kullanmaya gayret etse de taraftarlarının ağırlığı ayrıştırma dilinde beis görmüyor. Bu tavrı da aslında kendilerinden olmayanların mecburiyet hislerini kullanarak yapıyorlar. Bu tavrın hiç istemedikleri sonuçları olabileceğini buradan hatırlatmakta fayda var.

Gelelim imza sürecinden başarıyla çıkan iki adayın hitap ettikleri sosyolojiler açısından yapabilecekleri etkilere, Muharrem İnce’nin adaylığının da  Sinan Oğan’ın adaylığının da sadece Millet ittifakından oy alma potansiyelinin olduğunu söylemek aslında açıkça Cumhur ittifakının oylarının bölünemeyeceğini baştan kabul etmek olur. Hele de Sinan Oğan’ın asıl etki alanın milliyetçi ve mukaddesatçı sosyoloji olduğunu düşünürsek Cumhur ittifakından daha fazla oy alabileceğini değerlendirmek mümkün.

Buna rağmen özellikle Sayın İnce’ye sosyal medya üzerinden  yapılan eleştirilerin dozunu seçimin ikinci tura kalma ihtimalini de düşünerek ayarlamak daha mantıklı olabilir sanki.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar