Mustafa Tiğrek

Mustafa Tiğrek


“Biz bitti demeden tarım bitmez.”

“Biz bitti demeden tarım bitmez.”

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Haliç Kongre Merkezi'nde "Sürdürülebilir Tarım ve Tarımda Markalaşma" temasıyla Ziraat Bankası'nın düzenlediği "Tarım Ekosistemi Buluşması"nda konuştu. “Türkiye’nin son 21 yılda başarı hikâyesi yazdığı alanların en başında tarım gelmektedir” dedi.

 “Özellikle hemen her sene tedavüle konulan saman ithalatı söyleminin, tarım sektörünün tüm paydaşlarına yapılmış bir hakaret …” olduğunu vurguladı.

Saman ithalinden; havuç üreticisine, pamuk üreticisine, zeytin üreticisine, mercimek üreticisine … nasıl bir hakaret çıkar ben anlayamadım tabii. Hakaret varsa saman sektörünün paydaşlarınadır. Buradan tarım sektörünün tümüne nasıl geçildiğini bilemedim.

***
Erdoğan konuşmasında “Ülkemizde muhalefetin ezberi olan ‘Tarım bitti’ tezlerinin ne kadar içi boş, temelsiz ve gerçek dışı olduğunu rakamlarla ispat ettik. Biraz önce Tarım ve Maliye bakanlarımız da yaptıkları konuşmalarla bunu tekrar teyit ettiler.” dedi.

Aslında rakamlara gerek yok. Tarımın bitmediğini, Erdoğan’ın “Tarım bitti!” dememesinden de anlayabiliriz.

31 Mart yerel seçimlerinden 2. Parti olarak çıkan AKP’nin genel başkanı Erdoğan, seçimlerden sonra yaptığı ilk açıklamasında “Biz bitti demeden hiçbir şey bitmez!” demişti. “Hiçbir şey” ifadesi, istisna bırakmaz. Doğal olarak tarımı da kapsar. Aksi takdirde Erdoğan “Biz bitti demeden tarım hariç, hiçbir şey bitmez.” derdi.

Yani Erdoğan “bitti” demediğine göre tarımın bittiğinden söz edemeyiz. Bu durumda muhalefetin tezlerinin boş, temelsiz ve gerçek dışı olduğu sonucuna varılır. Ki Erdoğan da zaten bunu söylüyor.

***
“Tarımın durumu nedir, bir de ben göreyim.” deyip markete doğru yola koyuldum.

Eskiden Adapazarı soğanını, Karacabey soğanını bilirdik. Hem bilir hem tanırdık. Adapazarı soğanı bembeyaz, etli, tatlı olurdu. Elma gibi ısırıp yiyebilirdiniz. Karacabey soğanı daha aromalıydı. Yemeğe muhteşem lezzet katardı.

Şimdi iki kere üst üste aynı markette aynı cins soğan göremiyorum. Kimisi sivri, kimisi basık, kimisi çürük, kimisi çarık. Artık dünyanın neresinden geliyorsa. Veya hangi ülkenin tohumundan yetiştiriliyorsa…

Raflarda; Tayvan’dan, Hindistan’dan, Çin’den Vietnam’dan pirinç var.

 

Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek var.

 

Çin’den çekirdek, Mısır’dan yerfıstığı, ABD’den ceviz var.

Film izlerken çıtladığınız çekirdekler, Çin’den olabilir.

Lakin ayçiçek yağının menşeini çözemedim. Baktıklarımın üzerinde “Yerli ve ithal hammaddeden Türkiye'de üretilmiştir.” yazıyordu. Nesi yerli nesi ithal, bilmem mümkün değil tabii.

 

Erdoğan’ın “Türkiye’nin son 21 yılda başarı hikayesi yazdığı alanların en başında tarım gelmektedir” dediği bu olsa gerek. Başarı hikayesinde sadece Türkiye tarımı değil, dünya tarımı da var.

***
“14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü dolayısıyla düzenlenen Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Danışma Kurulu Toplantısı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın teşrifleri, Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı'nın katılımıyla gerçekleştirildi.”

Bakanlığın sayfasında aynen böyle yazıyor.

İşte o toplantıda Bakanın: “85 milyon nüfusumuzun, 57 milyon turistin gıda ihtiyacını, hamdolsun, sorunsuz bir şekilde karşılıyoruz” ifadesi ilgi çekiciydi.

İnsanın, “Hay Allah senden razı olsun!” diyesi geliyor. “Gıda ihtiyacını karşılıyoruz” yerine, “Doyuruyoruz.” da diyebilirdi.

“85 milyon nüfusumuzun, 57 milyon turistin gıda ihtiyacını” derken, benim aklıma gelen toplam 143 milyon insanın doyurulduğu. Yoksa ikisini birlikte kullanmak, anlamsız olur.

57 milyon turisti, bütün yıl değil, 3-5 gün doyurduğumuz ise aklıma bile gelmez.

Muhalefetin tezlerinin rakamlarla çökertilmesi ve Bakanın bu hesabı çocukluğumdan bildiğim bir fıkrayı hatırlattı.

***

Kasabaya amcasının yanına lise tahsili için giden genç, okulu bitirip köyüne döner.

Çocuk büyük bir sevinçle karşılanır. Anne oğlunun uzun yoldan geldiğini ve çok acıkmış olduğunu düşünerek hemen onları mutfağa alır. Nar gibi kızarmış iki tavuk masada, en tok adamın bile iştahını kabartacak şekilde ihtişamlı. Baba oğluna sorar:

- Eee! Anlat bakalım oğlum okulda neler öğrendiniz?

- Baba, pek çok şey gördüğümüz söylenemez. Fakat bize 'mantık' diye bir konu öğrettiler. Harikulade bir şey! Bak baba, bu mantık sayesinde mesela masada iki tavuk var ya… Bu iddianın içi boş, temelsiz, gerçek dışı olduğunu aslında masada üç tavuk olduğunu rakamlarla ispat edebilirim

Baba büyük bir hayret içerisinde:

-Yaa! Öylemi!.. Nasıl ispatlayacaksın?

Çocuk tavuğun birini gösterir:

- Bak baba, şu biiir, değil mi?

- Eveet?

Çocuk bu kez diğerini gösterir

- Bak bu da ikiii!

- Evet.

- İşte 1, 2 daha 3 eder. O halde masada 3 tavuk vardır.

Fıkranın iki değişik sonu vardır. Biri bizim eskiden bildiğimiz şekliyle:

Baba büyük paralar harcayarak, büyük umutlarla, okumaya gönderdiği oğlunun böyle saçma sapan şeyler öğrenerek dönmesine canı çok sıkılmıştır ve eşine dönerek kızgın bir sesle:

- Bak Hanım şu bir tavuğu sen yiyeceksin. İkincisini de ben yiyeceğim. Üçüncüsünü de oğlumuz yesin...

***

Tabii devir değişti. Fıkranın sonu da değişti.

“... O halde masada 3 tavuk vardır” diyen oğul devam eder.

- Bu yaşta fazla yemeniz, sizi rahatsız eder. Bu ikisini ben yiyeyim, üçüncüyü siz paylaşın

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar