Lemi Özgen

Lemi Özgen


“Artık bilin ki Kalem Değil Silah Konuşuyor”…

“Artık bilin ki Kalem Değil Silah Konuşuyor”…

Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran) Bey’in o sıcak ve güzel Mayıs gününde canı her zamankinden daha da sıkkındı. İzmir işgal edilmişti. Çevredeki diğer iller ve ilçelerde de işgalci Yunan kuvvetleri boy göstermeye başlamıştı. Daha da acısı yerli halktan bazıları da bu manzarayı olağan sayıyor, hatta içlerinden bu durumu neredeyse “sevinçle” karşılayanlar bile çıkıyordu. Daha 5 gün önce Akhisar’daki durumu incelemekle görevlendirilmiş Miralay Kazım Bey, burada karşılaştığı durumu şöyle anlatmıştı:

“Akhisar’dan bir heyet bizi karşılamaya gelmişti. Onlara kasabayı savunmak için gönüllü teşkilat kurmanın lazım geldiğini söyledim. Yaşlı bir vatandaş ayağa kalkıp sarık ve cübbesinden utanmadan ‘Namus, din ve ırzımızı hükümet düşünsün bizim alnımıza ne yazıldıysa biz ona razıyız. Sizin dediklerinizi yapamayız hatta Yunanlılar buraya geldikleri zaman bugünkü görüşmemiz bile felaketimize sebep olacaktır’ demez mi? Bu cevap karşısında şaşırdım”…

Bunlar aklına geldikçe daha da bunalan Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami, İzmir’in işgalinden hemen sonra İstanbul’daki Dahiliye Nezaretine çektiği yıldırım telgrafı da hatırladı. O telgrafta “Yunanlılar İzmir’i işgal ettiler.Yeterli güç, kuvvet ve imanımız vardır. Emirlerinizi makine başında bekliyorum” diye yazmıştı. Saatler sonra İstanbul’dan gelen cevap telgrafında ise sadece “Talimatı validen alınız” diye savsaklayıcı ve kupkuru bir sözüm ona karşılık gelmişti.

Kaymakam Bekir Sami, içinde gitgide artan sıkıntı ve hiddetle Ödemiş Postahanesi’ne girdi. İstanbul ve İzmir’deki İtilaf Devletleri temsilcilerine 29/30 Mayıs 1919 tarihli bir telgraf çekti. Telgrafta, ‘Yunan işgal kuvvetleri İzmir’den çekilmediği takdirde, dökülecek kanların sorumluluğunun İtilaf devletlerine ait olacağını’ belirtti ve şunları yazdı:

“Yunan İzmir’den çekilmezse dökülecek kanın vebali size aittir…Silah patlarsa göreceğiniz netice pek acı ve pek elim olacaktır. Artık bilin ki kalem değil silah konuşuyor”.

Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami (Baran) 1914 yılı mezunu bir Mülkiyeli’ydi ve tüm arkadaşları gibi kağıt kalemi konuşturmayı iyi bilirdi ve mevzu vatan olursa silahı da konuşturabilirdi…

Yazar Vecdi Seviğ’in yeni çıkan kitabı “İstiklal Mücadelesinde Mülkiyeliler”i okurken, benim aklımdan da bunlar geçiyor işte. Gözünü kırpmadan bulundukları yüksek makamları, şatafatlı koltukları, rahat hayatları bir anda bırakıp İstiklal Mücadelesi’ne koşan, yurtdışında yüksek görevlerde bulunurken, bin bir zorlukla, günlerce süren aç susuz ve tehlikeli yolculuklarla yurda dönüp, bu kutsal savaştaki yerini alan hariciyeci, vali, kaymakam, mutasarrıf, defterdar, emniyet müdürü, müfettiş, idareci, belediye başkanı, müderris, nahiye müdürü, katip, mektupçu, hukuk müşaviri görevlerindeki Mülkiyeliler, İstanbul hükümetine bağlı “Mahkemeler” tarafından verilen kararlarla idam edilenler, savaş sırasında şehit olanlar, gıyaplarında idam kararı verilen Mülkiyeliler.

Onlar tarih sayfalarındaki şerefli yerlerini aldılar. Hiçbiri unutulmayacak elbette. Cumhuriyet’in ilan edildiği gün en yaşlı üye olarak Meclisteki oturumu açan 1853 doğumlu ve 1878-1895 yılları arasında Mülkiye Mektebi’nin Müdürlüğünü yapan Abdurrahman Şeref Efendi’nin, Cumhuriyet’in ilanı ile ilgili olarak yaratılan bazı kasıtlı tartışmaları sona erdirmek amacıyla söylediği şu sözler de unutulmayacak elbette:

“Hükümet şekillerinin sayılmasına lüzum yok. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu, cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır.Ama bu ad bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin”.

Ve yıllarını verip, bir kuyumcu titizliğiyle çalışıp çabalayarak “İstiklal Mücadelesinde Mülkiyeliler” kitabını bizlere kazandıran Mülkiyeli Vecdi Seviğ de unutulmayacak elbette…

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar