Ne muhafazakâr ne de demokrat
Kurulduktan bir buçuk yıl sonra iktidara gelen AKP, lideri Tayyip Erdoğan’ın Milli Görüş gömleğini çıkarttıklarını açıklamasının ardından telaşla yeni düşünsel altyapı arayışına girdi. Kısa süre içinde bulunan yeni fikrin adı muhafazakâr demokratlık oldu.
İktidarının ilk yıllarında demokrat bir söylem tutturan iktidar partisi, zaman içinde güç kazandıkça bu tavrından vazgeçti. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalktı, baskı arttı, muhalifler cezaevleriyle tanışmaya başladı. Demokratlık böylece bir süre sonra rafa kalkmış oldu.
Muhafazakârlık konusuna gelindiğinde ise durum daha kötüydü. İktidara geldiği andan itibaren neoliberal sisteme kendini bağlayan, liderinin “Ben ülkeyi pazarlamakla mükellefim”, maliye bakanının ise “Babalar gibi satarız” dediği iktidar partisinin muhafazakârlığı soru işaretleri yaratmaya başlamıştı.
Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden yazar Nihat Genç bu çelişkiyi yıllar öncesinden görüyor ve Nöbetçi Yazılar isimli kitabında şunları yazıyordu:
“Muhafazakârlığın ne olduğunu tarif edebilirsek, siyasi düşüncelerimizi kökünden anlamış oluruz. Muhafazakâr isek, bir medeniyetin kervanından, ticaretinden, buğdayından, kültüründen, büyük yürüyüşünden söz ediyoruz demektir. Ülke, vatan, insan, din her şey bunlarla anlam bulur.
Şimdi başlayalım.
Bu köylerimiz, madenlerimiz, kırsal, bozkır alanlarımız, ormanlarımız, bulgurumuz, nehirlerimiz ve üzerlerinde yaşayanlar kimdir, nedir?
Kapitalizm, bunlar alınıp satılan şeylerdir, diyor. Kapitalizm, liberal piyasaya açılalım, tanımadığımız bir adam gelip dört beş köyümüzü birden satın alabilir, diyor. Çünkü borsa, teknoloji, bolca üretim isteyen piyasa bunu emrediyor, diyor. Diyebilir. Bunun ‘muhafazakârlıkla’ ilişkisi yoktur.
Bunu kapitalist piyasanın ağzıyla aynen AKP’liler söylüyor. O halde, bu geçmiş düzen, bu kendine yeten düzen, onun toprakla, dinle, ailesiyle kurduğu tüm bu ilişkilerle hiçbir işiniz yok, demektir. Siz, bunları alınıp sayılan bir meta olarak görüyorsunuz.
Yani, vatanı boş bir arsa olarak görüyorsunuz!
Şimdi sizlere muhafazakâr diyebilir miyiz? Asla!..” (sayfa 49-50)
20 yıl önce yazılan bu satırların ne kadar doğru olduğuna bugün Kanal İstanbul inadında bir kez daha şahit oluyoruz. AKP liderinin fikirlerden ve düşüncelerden kopmuş bir şekilde, sadece iktidarda kalabilmek amacıyla kurduğu ittifakların çeşitliliği de bunu doğrulayan bir başka gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Böyle bir iktidar yapısının ve anlayışının, kültürel hegemonya kurabilmesinin imkânsız olduğunu ise başta Erdoğan olmak üzere bütün iktidar mensupları çoktan anlamış durumdalar. Öfkelerinin bir sebebi de bu.