Sıkışan Siyaset
İç siyaset belli bir süredir ciddi anlamda sıkışmışlık içerisinde. Ana muhalefet partisine yönelik uygulamaya konulan korkutma, sindirme, yıldırma hatta yok etme planı; ilk işaretleri 2023 genel seçimlerinin ardından görülmeye başlanan AKP-MHP çekişmesinin bugün artık su yüzüne çıkmış olması ve ikinci açılım sürecinin belirsizliği bu sıkışmışlığın temel noktalarını oluşturuyor.
Türkiye yukarıda bahsedilen süreçlerin benzerlerini geçmişte de yaşadı. Ancak hepsi farklı dönemlerin ürünü olarak ortaya çıktılar ve birbirlerinden bağımsız sonuçlar doğurdular. 28 Şubat sürecinde Refah'ın önünün kesilmeye çalışılarak Erbakan'ın siyasi yasaklı hale getirilmesi ters tepti ve AKP iktidarını yarattı. AKP’nin FETÖ ile yaşadığı çıkar çatışması, sonu darbe girişimine kadar varan ağır sonuçlar meydana getirdi. İlk açılım sürecinin Selahattin Demirtaş’ın “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı nedeniyle sona erdirilmesinin ardından birbirinden acı olaylar art arda yaşandı.
Bugün buna benzer gelişmelerin tekrar yaşanması ve üstelik üst üste gelerek çok daha ağır sonuçlara sebebiyet vermesi gidişata bakıldığında son derece olası.
Öncelikle AKP’nin yanlış politikasıyla toplum önünde açıkça mağdur edilen Ekrem İmamoğlu’nun önümüzdeki süreçte siyasette ciddi söz sahibi olacağı artık kuşkuya yer bırakmayacak kadar açık.
İkincisi, MHP’nin yetmişli yıllardan, hatta Alparslan Türkeş’in partinin başına geçmeden önceki hikâyesi de göz önüne alınırsa altmışlı yılların başından bu yana devlet içinde yer edinmeye ne kadar önem verdiği bilinen bir gerçek. Bu durumda önceki kavgaya benzer bir çekişmenin iktidar ortakları arasında yine sert biçimde görülmesi büyük olasılık.
Son olarak komisyon toplantılarının sessizliğinden de anlaşılacağı üzere, nasıl bir yol izleneceğinin topluma açıkça anlatılamadığı ikinci açılım sürecinin ilki gibi bir sonuç getirmesi asla istenmeyecek ancak en çok beklenen ihtimal olarak görünüyor.
Bu üç sıkışıklık için eninde sonunda neler olabileceğine dair tahminler yapmak görüldüğü gibi zor değil. Ancak sonuca gelene kadar, hem bu toplumun hem de demokrasiyi kurtarma yolunda mücadele veren siyasi güçlerin başına daha nelerin gelebileceği son derece belirsiz.
Belirsizliğin ana nedeni ise Türkiye’yi iktidar kalmaya muhtaç duruma gelen bir hükumetin yönetiyor olması. Erdoğan için üç konuda da öncelik, bir şekilde iktidarda kalmanın çaresini bulmak. Bu uğurda belirsizliklerin sürmesi, hatta süreçlerin başarısızlıkla sonuçlanması Saray yönetiminin pek de umurunda değil gibi.