İktidarın tek amacı
Günümüz Türkiye’sinde adaletten ekonomiye, eğitimden sağlığa kadar birçok alanda yaşanan sorunların ve karmaşanın ana sebebi, bir kişinin iktidarda kalmasını sağlamanın iktidar kanadı tarafından her problemin önüne konulmasıdır. Saray rejimi ve destekçileri için mevcut bütün sorunlar bir tarafa bırakılmış, iktidarda nasıl kalabilecekleri öncelikli mesele haline gelmiştir. Bu yolda başvurulan yöntemlerin de artık sınırı kalmamış, “Her yol mubah” sözü iktidarın ana prensibi olmuştur.
Her geçen gün halktan bir adım daha uzaklaşmaya yol açan bu anlayışla, yerinde saymak bir yana geriye gidildiği açıktır. Mevcut sorunlar çözülememekte, üstelik çözüm için herhangi bir irade ortaya konulamamaktadır. Yığınlar yoksulluk veya açlık sınırının altında yaşarken, sokaklar güvensiz haldeyken, adalet sosyal medya aracılığıyla sağlanmaya çalışılırken, eğitim ve sağlık alanındaki problemler günden güne artarken bu sorunları çözmek yerine daha karmaşık duruma getirmek iktidarın alışkanlığı haline gelmiştir.
Bir kişi ve çevresi için bütün toplumun feda edilmesi anlamına gelen bu tabloyla daha fazla devam etmenin mümkün olamayacağını iktidarın ne zaman fark edeceği ise belirsizdir.
Muhalif belediyelere yönelik sürdürülen operasyonlar, yapılan transferler ve kurultay davası bu farkındalığın oluşmadığını ve bundan sonra da oluşmasının pek mümkün olmadığını zaten göstermektedir. AKP, yerel seçimlerde yenilgiye uğradığı il ve ilçelerde bu tür yöntemlerle seçmenin desteğini alacağını düşünüyorsa ağır yanılgı içinde demektir. Yapılanların seçmenin desteğinden çok tepkisini çektiğinin anlaşılamaması, AKP’nin halktan ne derece kopuk olduğunu gösteren bir diğer olgudur.
Benzer yöntemlerin genel seçim kaybedildikten sonra da denenip denenmeyeceği ise akıllardaki en ciddi soru işareti haline gelmiştir. Bir önceki genel seçim sürecinde su yüzüne çıkan ve Erdoğan’a kadar iletilen kuşkular, özellikle 19 Mart’tan sonra yaşananlar göz önüne alındığında artarak devam etmektedir.
İktidarın halktan koptuğu bu süreçte muhalefet, ne kadar halkın içinde olursa aynı oranda başarılı olacaktır. 19 Mart darbesinden bu yana düzenlenen mitingler zaten bu stratejinin bir parçasıdır. Bununla birlikte mevcut yönetim anlayışına karşı olan bütün partilerin, başta ana muhalefet olmak üzere örgütleriyle sahada olmaları ve halkın nabzını tutmaları ihmal edilemez bir zorunluluk haline gelmiştir.
En az halkın içinde olmak kadar önemli bir başka zorunluluk ise muhalefetin kapsamlı, inandırıcı ve şeffaf bir programla iktidara hazır olduğunu göstermesidir. Bunun hazırlıklarının şimdiden yapılması, iktidara gelindikten sonra yaşanması muhtemel bocalamanın da önüne geçecek ve toplumda güven sağlayacaktır.