
Tahammülsüzlük

Leman dergisinin, İslam peygamberinin karikatürünün bulunduğu iddia edilen sayısı 26 Haziran günü yayına çıktı. Dört gün süresince karikatür ile ilgili herhangi bir rahatsızlık görülmemişken, 30 Haziran’da sosyal medyada küçük bir grubun paylaşımlarıyla olay büyütüldü ve boyutu dergiye saldırılmasına kadar uzadı.
Müslüman olmadığını açıkça ilan edebilen aydınlara karşı yapılanların belleklerde halen tazeliğini koruduğu ülkemizde, durum aynı olmasa bile Leman’a yapılan saldırı bunun son halkasıdır. Bu ülkede eski müftü Turan Dursun yazıları sebebiyle öldürüldü, İlhan Arsel yurtdışında yaşamak zorunda kaldı, Aziz Nesin ömrünün son döneminde Sivas’ta katledilmek istendi. Nesin hayatta kalabildi ancak bu katliam 37 kişinin canına mal oldu.
Buna benzer bir olay 30 Haziran günü tekrar yaşanabilir, Leman çalışanları da ölümle yüz yüze gelebilirlerdi. Saldırıya öncülük edenlerin kameralara yansıyan sözleri bu konuda tartışmaya yer bırakmayacak kadar açıktır. O gün Sivas’ta yaşananlara benzer bir ölüm olayı olmadı ancak saldırganların aksine Leman çalışanlarının hem de yaka paça gözaltına alınmaları, 1993’ten bu yana geçen 32 yılda devletin refleksinin değişmediğini de göstermiş oldu.
Sivas’ta Aziz Nesin olayları provoke etmekle itham edilmişti. Siyasetçiler de bu koroya katılmış ve bazıları neredeyse Sivas’a giden aydınları suçlu çıkaracak demeçler vermişlerdi. Katliamdan kısa süre sonra Nesin’in Sivas’ta yaptığı konuşmanın ne kadar itidalli olduğu ortaya çıkınca kimin provokasyon yaptığı görülmüş oldu ancak artık çok geçti.
Son olaydan sonra bazı bakanların sosyal medya üzerinden yaptığı açıklamalar, bu konuda da değişen hiçbir şey olmadığının göstergesiydi. Ortada hakaret yokken ve Leman’ın yaptığı açıklamada, karikatürde peygamberin kastedilmediği belirtilmişken ısrarla hakaret olduğunun vurgulanması toplumu konsolide etmeye çalışmaktan başka bir anlama gelmez.
Nasıl ki Sivas’ta Aziz Nesin kimseyi kışkırtmamışsa ve suçsuzsa, Leman çalışanları da aynı durumdadırlar.
Daha da kötüsü, Leman çalışanlarının gözaltına alınma şekli Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan tamamen çıktığının son göstergesidir. Katillere, tecavüzcülere, hırsızlara yapılamayan muamelenin, toplumun küçük ve saldırgan bir bölümünü mutlu etmek amacıyla bu insanlara yapılması ve anında medyaya servis edilmesi kabul edilemez, normalleştirilemez. Gözaltına alınan isimlerinin tümünün tutuklanmış olmaları da hukukun yok edilişinin bir diğer boyutudur.
Bu toplum uyumlu bir şekilde barış içinde yaşama kararlığındaysa, öncelikle farklı fikirlere ve inançlara tahammülü olmayan kişi ve grupların etkisini minimum düzeye indirmek ve onları marjinalleştirmek zorundadır. Aksi takdirde bu tahammülsüzlük, saldırganlığın daha da artmasına ve toplumun ciddi bir kesiminin fikirlerine ve yaşam tarzlarına müdahale edilmesine kadar varabilir.