
Darbeyi unutmamak

Mayıs ayında CHP kurultayının iptal davasının ikinci duruşması yapıldığında, sorunun büyüklüğü tam anlamıyla kavranmamış olacak ki yeterli kamuoyu oluşmamıştı. Bu sebeple dava gününe kadar ne partiden ne de medyadan yeterli ve güçlü bir itiraz yükselmişti. CHP yönetiminin Kılıçdaroğlu’nun mahkeme kararını kabul etmeyeceğine dair inancı da bu görece sessizlikte önemli rol oynamıştı.
Duruşmanın 30 Haziran’a ertelenmesinin ardından özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı beklenmedik açıklamalar dikkatleri tamamen bu konuya çekti. Kılıçdaroğlu yaptığı açıklamada mahkeme kararını kabul edeceğini belirtiyor, bunun yanında koltuğa oturmasının ardından hemen kurultaya gitmeye sıcak bakmadığı konuşuluyordu.
Bu açıklamalar, üçüncü duruşma öncesi kendisini muhalif tarafta gören hemen herkesin tepkisini çekti. Eski genel başkana yönelik tepkiler büyüdükçe Kılıçdaroğlu da açıklamalarının dozajını arttırdı ve iyiden iyiye iktidarın istediği noktaya gelmiş oldu.
Üçüncü duruşmada karar çıkması beklenirken, belki de 30 Haziran öncesi öngörülmeyen biçimde büyüyen bu gerginliğin 19 Mart protestolarına benzer bir sürece yol açacağı düşünülerek dava 8 Eylül’e ertelendi.
Davanın ertelendiği tarihin yaklaşık iki buçuk ay sonra olmasının, davayı en azından bir süre unutturarak toplumun tepkilerini düşürmek amacı taşıdığı söylenebilir. İkinci ve üçüncü duruşmaların arasında bir ay gibi bir süre varken, dördüncü duruşma için iki aydan fazla süre verilmesi başka türlü açıklanamaz. Erteleme adına öne sürülen gerekçeler, 8 Eylül’e kadar kamuoyunu ters yönde etkilemek ve iptal kararı çıktığında protestoların dozajını düşük tutabilmek içindir.
Durum böyleyken CHP yönetiminin önceki gündemine dönerek 19 Mart’tan bu yana sürdürdüğü mücadeleye devam etmesi ve enerjinin başka noktalara kaymasını önlemesi gerekir. Kılıçdaroğlu’nun tutumu değişmediği sürece, dava ne kadar ertelenirse ertelensin tepkilerin önüne geçilmesi zaten mümkün olmaz. Kesin olan bu tablo karşısında Özgür Özel ve ekibinin bu tür anlamsız konularla vakit kaybetmeleri iktidarın işine gelir.
Belli ki iktidar kanadı da son bir haftada olanları görmekte ve karar almakta çekince yaşamaktadır. Davanın bir defa daha ertelenmiş olması, psikolojik üstünlüğün halen muhalefette olduğunun da tescilidir.
Bütün bu gerçeklere rağmen, iptal kararından vazgeçildiği söylenemez. Ancak gözünü tamamen karatmış durumda olan iktidarın, bu hamleyi yaptığı takdirde hem de kısa vadede ciddi zarar göreceği de belli olmuştur. Nasıl ki 19 Mart darbesiyle birlikte Erdoğan iktidarının kitleleri etkileme gücü fiilen sona erdiyse, kurultayın iptali kararıyla da demokrasiyi yok etmeye karar vermiş olduğu kesin biçimde tescillenecek olan siyasal İslam düzeni, Türkiye siyasetinden bir daha geri dönmemek üzere silinmiş olacaktır.