
128+44

Gittiği her yerde, katıldığı her toplantıda, yaptığı her konuşmada ekonomist olduğunu vurgulama ihtiyacı duyan bir siyasetçi, bundan yaklaşık sekiz yıl önce “Faiz sebep enflasyon sonuç” diye bir formül uydurup, oturduğu koltuğun verdiği yetkileri de aşarak bunu ekonomi yönetiminde asıl söz sahibi olması gerekenlere dayatınca Türkiye ciddi bir ekonomik bunalımla karşı karşıya kaldı.
Bu dayatmaya ses çıkarmayanların, yani görevini suiistimal edenlerin de katkısıyla Türk lirası her geçen gün değer kaybederken döviz rekor üstüne rekor kırdı. Aynı günlerde “Ekonomist cumhurbaşkanı”nın damadı olan ve bu sayede hazinenin başına oturan bir başkası ise dövizin daha da yükseleceğini öngörenlerle dalga geçiyor, bu kişileri felaket tellallığıyla suçluyordu.
Aynı kişinin faizi düşük tutmak ve dövizin yükselişini önlemek için bulduğu tek formül Merkez Bankası’nın döviz rezervlerini kullanmak oldu. Sonuç, bir buçuk yıl gibi kısa bir sürede 128 milyar dolar gibi devasa bir paranın erimesiydi. Buna rağmen istenen yapılamamış, döviz tahmin edilenin çok ötesine yükselmişti. Erdoğan’ın faizleri düşük tutma inadı ise her şeye rağmen sürüyordu.
Bu inat 2023 seçimlerinin ardından Mehmet Şimşek’in göreve gelmesiyle son buldu. Cumhurbaşkanı, ülkeyi ekonomik felakete sürüklemek pahasına senelerce savunduğu fikrinden vazgeçmiş, faizlerin tekrar yükseltilmeye başlamasına ses çıkarmaz olmuştu. Ancak giden 128 milyar doları geri getirmenin ve halkın yaşamaya devam ettiği sıkıntılara çare bulmanın artık imkânı yoktu.
Siyasi hayatı boyunca yaptığı yanlışlardan ders almasını bir türlü öğrenemeyen Erdoğan, 128 milyar doların kendi inadı yüzünden buharlaşmasından seneler sonra, bu defa da en güçlü siyasi rakibini engellemek uğruna son 25 günde 44 milyar doların erimesine sebep oldu. CHP eski milletvekili Aykut Erdoğdu’nun açıklamasına göre, Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart’tan bu yana Merkez Bankası rezervlerinden 44 milyar dolar eksilmiş, bu para dövizin daha da yükselmemesi için harcanmıştı.
Halkın vergilerinden toplanıp hazineye aktarılan bu paraların Erdoğan’ın inadı veya siyasi geleceği uğruna harcanması demokratik ülkelerde kabul edilebilir bir durum değildir. Seçim yoluyla beş sene için kendisine emanet edilen devlet hazinesini toplumun refahı ve kalkınması için kullanacağı yerde kendi malı gibi görüp pervasızca tüketmenin mantıkla açıklanabilir bir yanı olamaz. Bu durum, iktidarın yönetememe sorununun sürdüğünü ve aklıselimle karar alma yetisini kaybettiğini gösteren sayısız örnekten biridir.
Halkın, ortadan kaldırılmak istenen demokrasinin ve çalınan özgürlüklerin yanı sıra vergilerinden toplanan ve siyasi hesaplar uğruna buharlaştırılan paraları unutmayarak, yakın süreçte yapılacağı artık belirginleşmeye başlayan erken seçimde bunun da hesabını sorması şarttır.