İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5354 %0.07
49,5729 %-0.06
5.746,23 % -0,12
89.364,11 %-3.485
Ara

"Katlanmış" Belge’nin Daniskası

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
"Katlanmış" Belge’nin Daniskası

Türkiye tam bir yangın yeri oldu çıktı.  Ülkenin her köşesinden alevler yükseliyor, duman tütüyor. Tarım arazilerini ve ormanları imara açmak veya maden aramak için çıkarılan yangınları elimiz böğrümüzde seyretmenin bugünkü yürek yükü ve gelecekteki toplumsal maliyeti ağır. Nasıl oluyorsa kayıplar asla GSYİH istatistiklerine yansımıyor. Türkiye’nin sürekli olarak büyüdüğünü ve kişi başına gelirin 15 bin dolar düzeyine ulaştığını duyuyoruz da inanamıyoruz. Çünkü ahlaki erozyonla çıkan en büyük yangın, yönetim anlayışının liyakat değil, kişisel ihtiras ve tamaha terk edilmiş olmasında. Lübnan asıllı Fransız yazar Âmin Maalouf bir kitabında “Dini buldular, Ahlakı kaybettiler” der. Türkiye’de kim kaybettiyse, dini birileri (yeniden) buldu. Ama ahlak tamamen yitirildi.  Şimdi her gün açıklanan yeni diploma skandallarıyla, ahlaki yangın liyakat ve yetkinliği yok ediyor. Yeteneğini aşan hırsla erişemeyeceği makamlara gelmek veya devlet kademelerinde maaş farkı almak için, bir değil, 17 diploma almış gözükmek; orta öğretimden bile mezun olmamışken sahte belgelerle bir Anadolu üniversitesine öğretim üyesi atanmak, hatta dekan olmak sıradanlaşıp, hiçbir cezai yaptırımla karşılaşmayınca aklıma diploma sözcüğünün etimolojik kökenini kurcalamak geldi. Acaba ahlak pusulası şaşanlar, bu sözcükten ne anlıyor diye düşündüm.

Diplomanın Anlamı

Diploma sözcüğünün kökeni eski Yunanca. Henüz zarfın kullanılmadığı dönemlerde mazrufta kayıtlı olan gizlensin diye “ikiye katlanan” belge anlamına gelen diploma, 17. yüzyıldan itibaren Fransızcaya girerek ikiye katlanarak sunulan resmi evrak yerine kullanılmaya başlanmış. Daha sonraları sözcüğün mesleki yeterliliği ve yetkinliği onaylayan bir belge anlamı kazanması eğitim ve ihtisaslaşmanın ispatlanması ihtiyacından doğmuş. Ancak onaylama tek kişi veya kurum yerine bir heyetin yetkisine devir edilince, diploma sözcüğü Latince ’de "tanıklık" veya "belgeleme" anlamına gelen testamur ile güçlendirilmiş. Her iki sözcüğün de Osmanlıcadaki karşılık olarak önceleri “berat”, daha sonra “icazetname” sözcükleri kullanılmış. Bir kimseye, bir eğitim veya öğrenim programını başarıyla tamamladığını; bir derece veya unvanı kullanmaya hak kazandığını; bir iş, sanat ya da meslek dalında çalışabilme yetkisi elde ettiğini belirtmek üzere verilen belgenin bir mümeyyiz heyeti tarafından onaylanması testamur’un ta kendisi. Böyle bir onaydan sonra ilgili kurum tarafından düzenlenip verilen resmî belgenin ise “şehadetname” olarak adlandırılması, yine “tanıklığın” önemine yapılan vurguydu. Benim yaşımda olanlar ilk, orta ve lise sözlü bitirme sınavlarında mümeyyiz heyeti önünde terlediklerini sonra da başarılı olurlarsa, evdeki büyüklerce hak edilen “şehadetname” dolayısıyla marifetlerinin nasıl iltifata mazhar olduğunu hatırlar.

Yetkinliğin Yerini Ubudiyete Bırakması ve Bilim Kurumlarına Yapılan Darbe

Şehadetname sözcüğü 1960 lerin sonunda adeta buharlaştı ve izleyen yıllarda yerine elle tutulup, gözle görülen diploma sözcüğü kullanılmaya başlandı. Artık ikiye katlanmayan, logosu ve tasarımı veren kuruma göre farklılaşan, Müdür, Rektör ve Dekan imzalı ve çerçeveletilip duvara asılabilen liyakat belgesine dönüştü. Artık “demek şehadetnameni aldın! Gel alnından öpeyim” diyen,  Cumhuriyetin ahlakı önceleyen ilk kuşağı büyükler de zaten bu dünyadan göçüp gitmişti. Ama elimize verilen mesleki yetkinliğimizin ispatı olduğu için gururluyduk. Mümeyyiz heyetlerinin yerini cübbelerle girilen jüriler aldığında da derecelerin kazandırdığı yetkinlikle gurur duyduk. Osmanlıcaya pek düşkün olanlar da “şehadetname” sözcüğüne itibar etmedi. Belki de ya zaten bilmiyorlardı veya tanıksız, kanıtsız iş yapma alışkanlığı yerleşirken “katlanmış belge” işlerine geldi.  Şimdi adı ne olursa olsun liyakat ve yetkinlik belgelerinin adeta tuvalet kâğıdı haline getirilmesi, onu para karşılığı veya yandaşlıkla ile elde edene hak edilmemiş zenginlik, unvan ve mevkii kazandırabilir. Ama Türkiye’ye ve ülkenin bilim kurumlarına olan güveni yok etmesi büyük bir yangın. Değdi mi şimdi yalancı tanıklar ve sahte imzalara dayanarak elde edinilmiş belgelerle ülkenin kurumsal itibarını yok etmeye, bu kurumların ocağına incir dikmeye?

Kim Üstüne Alınırsa Alınsın! Gerçeği Balçıkla Sıvamak Mümkün Değil

Şu sıralar çok sık sosyal medyada yer alan bir referans var. Tekrar olacak ama bir kez daha 8.07.1929 tarihinde İsmet Paşa’nın Ankara Hukuk Fakültesinin mezuniyet töreninde yaptığı konuşmayı hatırlamak, unutmamak ve özellikle gençlere hatırlatmak önemli:

“Efendiler, elinde yanlış bir şehadetname ile cemiyete çıkan adamın, memlekete zararı sizin tasavvur edebileceğinizden çok fazladır. Bir cemiyette en muzır adam ehliyetsiz olduğu halde salâhiyet sahibi olandır. Ehliyetsiz ve salâhiyet sahibi adam tahsil zamanında ıslah olunmazsa, hayatın cereyanı esnasında güç ıslah olunur. Bu adam bütün hayatında ilmin, liyakatin ve çalışkanlığın düşmanı olacaktır.”

“Tanrı bizi utandırmasın” diye yola çıktılar ya! Nefesleri yangın körükleyecek kadar güçlüymüş. Utanma duygularını yok etti Tanrı. Hiç biri utanmıyor, pişman olmuyor ve kötü örnek olmaya devam ediyor. Ceza mı? O da ne? Mükâfatı ballı maaşlı işler veya makamlar.

Yorumlar
Z
Ziyaretçi 3 ay önce
Bu yazıyı kaleme alırken çok üzülmüş olduğunuzu tahmin etmek güç değil sayın hocam. Ne varki sizler ben kendimi de katarak söylüyorum ki öğrencilerimize iyi bir eğitim vermek için 40 yıl 50 yıl uğraştık, onlara örnek olarak görevimizi yaptığımızı ve yapmakta olduğumuzu düşünüyorum. İçlerinden bize benzerleri çıkacaktır, üzülmeyiniz.
BEĞENME
0
CEVAPLA