Mutsuzlar Ne Yapar?
Mutsuzluk ve Toplumsal Ritim Kaybı Üzerine...
Dans pistine çıktığınızda…
Müzik, havayı doldurur. Bir adım atarsınız; karşınızdaki ise başka bir melodiyle yürür. Ayağınız birbirine dolaşır, uyum bozulur. Tango, peş peşe gelen yanlış adımların hüsranına dönüşür. Bu hayatımızda da böyledir: Ritmini bulamayanlar, başkalarının adımlarına takılır.
Bazen bu pist, bir şiir sayfasıdır. Kendi sözünü söylemeyenler, başkasının dizelerinde kaybolur. Oysa şiir, yalnız sözcüklerin değil; ruhun ahengidir. Bu yüzden Behçet Necatigil’in çocukluğa dair dizeleri, “kendi yolunu arama” duygusunu derinleştirir:
“Benim de arkamda
Renkli taşlar olaydı
Çocukluğuma giden yolu
Bulmam kolay olurdu.”
Kendi şiirini yazamayan, kendi adımlarını da bulamaz. Başkalarının kalıplarına sığmaya çalışan ruh, özgür olamaz. Mutluluk; kendi ritmini duymakta, kendi cümleni kurmaktadır. Emily Dickinson’un şu dizeleri, gerçeğin nasıl söylenmesi gerektiğini hatırlatır: “Tell all the truth but tell it slant” der. “Gerçeği söyle ama dolaylı söyle…”
“Başarı dolambaçta yatar.”
Çünkü hakikat, şimşek gibi aniden çakarsa insanı kör edebilir. Gerçek, yavaş yavaş göz kamaştırmalıdır. Onu kabul etmek de dans etmek gibidir: Adım adım sindirerek yapılır. Bundan kaçınmanın dayanılmaz mutsuzluğundansa bu cesareti ve sadakati kendimize göstermemiz gerekir.
Mutsuzluğun birçok kaynağı vardır:
Kimi başkalarıyla kıyaslamanın karanlık kuyusuna düşer.
Kimi yeteneğini görmezden gelir, “daha güvenli” diye başkasının yolunu seçer.
Kimi sadece rekabetin dilini öğrenir, kendi hikâyesini yazmaz.
Kimi haksızlığa boyun eğer “Yapacak bir şey yok,” diye uyuşur.
Dans pistinde bu, müziğe kendini bırakamamaktır. Virginia Woolf, “Bir kadının kurgu yazabilmesi için parası ve kendi odası olmalıdır,” sözü, aslında hayatın birçok alanına uyarlanabilir:
Kendi odan yoksa kendi cümlen de olmaz.
Mutsuzlar, kendi odalarını kuramaz; hep başkalarının salonlarında, başkalarının müziğinde dans ederler.
İşte burada bireysel mutsuzluk, toplumsal ritim kaybına bağlanabilir: Toplumlar da bireyler gibi ritmini kaybedebilir. Demokrasi yerini korkuya, özgürlük yerini itaate bıraktığında tango bir ağıta dönüşür.
En kuvvetli adımı atan en iyi dansçı değildir; coşku adı altında süslenen hırs, ruhsuz adımları gizleyemez. Tıpkı başkalarının şiirini yazanların sesi gibi kendi ruhunda bile yankı bulmaz; sadece ödünç alınmış bir borçtur bu.
Mutsuzlar, yanlış şarkılarla dans eder; başkalarının ayakkabılarıyla yürür.
Gözleri hep başkalarının ayaklarındadır. Bir rakip bulur, onu alt etmeye çalışır; başaramazsa çirkinleşir. Hazırladıkları tuzaklar, dönüş yolunda kendi bedenlerini sarar. Erken zaferlerini kutlarken böylelikle mağlubiyetlerini büyütürler.
Mutsuzluk, yalnız bir iç sıkıntısı değil; görünmez bir salgındır.
Önce kalbe sızar, dostlukları bozar, salonları karartır. Bir ülke kendi ritmini kaybettiğinde, her adım felakete dönüşür. Attığı adımlar ağırlaşır; dans ise yavaş yavaş birlikte düşmenin hüzünlü ağıtına dönüşür. Şiirini yazamayan herkes gibi kendi dansını edemeyenler de başkasının ağıtıyla dans etmek zorunda kalır. Ve hiçbir ağıt, size hayatı sevdirmez.
Kendi ritmini duymayanlar hep başka şarkıya ağlar.
O yüzden pistin ortasında herkes bize farklı bir adım öğretmeye çalışırken kendi müziğimizi dinlemeliyiz. Bunu yaparken, teknik bilgiyi de unutmadan… Emily Dickinson’un o sekiz dizeden oluşan şiirini bir kez daha hatırlayalım:
“Tell all the truth but tell it slant—
Success in Circuit lies
Too bright for our infirm Delight
The Truth’s superb surprise
As Lightning to the Children eased
With explanation kind
The Truth must dazzle gradually
Or every man be blind—”
Gerçek, tıpkı dansın ritmi gibi bir anda değil adım adım keşfedilir. Bunu, bir çocuğa şimşeği anlatırken gösterdiğimiz anlayış ve yumuşaklığı kendimize de göstermeliyiz. Bu kadar gerçeği hakkediyoruz.
İnsanın kendi müziğini duyması, başkasının ağıtına mahkûm olmaktan kurtarır.
Bir gün herkes kendi ritmini bulduğunda, gerçeğiyle adım adım yüzleştiğinde bu ülkenin pistinde tek bir şarkı çalacak:
Kendimiz olmanın şarkısı.
Özgünlüğün, onurun ve umudun şarkısı.