Emel Seçen

Emel Seçen


Varsayalım İsmail

Varsayalım İsmail

Birileri eziyet ediyor diye, değerler yok mu sayılacak? O kocaman, çığ gibi bir SES.

Sanatın ve sanatçının yok sayıldığı, ağacın varlık yerine konulmadığı, hayvanlar dâhil çoluk çocuk demeden ırzına geçilen bir dünyada sadece fizikken olmuyor, elbette. Fikir ile de mümkün hatta daha çok. Daha geçtiğimiz haftalarda, seksen üç yaşında Genco ERKAL’ın hapsi istendi. Sanırım her eseri gibi karakterin içine birebir girdiği için yıllar sonra tek vurgun olduğu kadın için tahammül eden o zalim yılların, prangalarına uyumlanan Ahmed Arif’i yeniden yaşattığı için olguda da yeniden yaşattırıyorlardı. Mahpushane damının duvarına “ To be or not to be” yazısına, “Ya herro ya merro” diyecek kadar cesur ve yiğit adamlar, yaş fark etmez. Ne işkencesi onlar dağ delmiş. Ruhi Su tırnakları söküldü diye kendini var eden müzikten vaz mı geçecekti!

ŞAHLARI DA VURURLAR!

Satranç kuralına göre oynansa, ne zulüm kalırdı ne sevgisizlik. Çünkü aklın, bilimin ve sevginin olduğu yerde, asıl olması gereken olur. Sadece şahlar değil sanatın dört köşesi vurgun yemiş! Bunun için uzun yıllar sadece SES TİYATROSU değil yaşamı boyunca ses olan, duruş olan bir şahsiyet Ferhan Şensoy. Üstelikte sadece sanatçı değil, aydın kavramını giymiş, gereken yerde üslubu ile taşı gediğine koymuştur. Bazı insanların ruhları yaşadıkları toplumun yapısına üç, dört beden büyük gelir. Ferhan Şensoy onlardan birisiydi. Faşizme karşı her zaman ses oldu. 1986 yılında, oyunun kostümleri olan Nazi kıyafetleri giyip İstiklal Caddesinde dolaştı, kimlik kontrolü yaptı. Burada malum üzere, çoğunluk kabul ederken toplumsal mesaj, büyüktü.  İşte o çağlarda yitirdik demokrasimizi. Karl Valentin'in eserleri ve yaşamından yola çıkarak yazdığı 'İçinden Tramvay Geçen Şarkı'da, sahne arkadaşları, Hümeyra ve Rasim Öztekin’dir. Dize kadar çizmeler, kostümler ile “ 'Kimlik bitte!'” derler. Küçük bir azınlık içinden, bir kişi itiraz eder sadece. Durum, sosyolojik sahada bir araştırmadır arasında.1986’dan 2021’ e vardığımızda eksileceğine sorunların arttığını ve sorunlarla mücadele edebilen aydın kişilerin ise suçlandığını görüyoruz. Her filminde, dizisinde, her oyununda hafızalarda yer etti, yüreklere girdi.

KAVUK

Ustalık el almaktır ama hakkını da verebilmektir. “Hamdım, piştim, oldum”, diyebilmek için. Her türlü değerin acımasızca devşirildiği bir düzende, kavuğu taşımak kadar teslim edebilmekte meziyettir. Donanım, teçhizat gerektirir. Ferhan Şensoy kavuğu Münir Özkul’dan aldı. İki kalas bir heves yaşamların içinde gerekirse aç kalıp, cenazesi olsa da, o sahneye çıktılar. Sahnede, 80 darbesinde basıldılar, gözetim altında Şehzadebaşı’nda prova yapmak zorunda kaldılar, hem de kapalı gişe oynarken. Kimdi bu değerli sanatçımız, Münir Özkul.

Türkiye’nin yetiştirdiği beyefendi, saygın gazeteci kimliği ile Polonya nişan sahibi Hayati Asılyazıcı’nın yakın dostu Münir Özkul’u, ondan dolayı kendisine saygıda kusur etmeyen Ferhan Şensoy’u da çok iyi tanıyordu. Birçok yakın dostunu peş peşe kaybeden ustam Hayati Asılyazıcı, Münir Beyefendinin vefatı ve cenaze töreninde eksik yapılan işler yüzünden bana telefonda “Sana vasiyet ediyorum. Aziz Nesin, nasıl vakıf arazisini aldıktan sonra bedeni ile ilgili tasarrufunu bana ilk söyledi, bende sana söylüyorum. Genel Sanat Yönetmenliğini yaptığım Harbiye Muhsin Ertuğrul sahnesinden kaldırmasınlar” Demeyin öyle, diyorum kızgınsınız, elbette Türk bayrağı ve uzun uzun tören olmalıydı. Münir Özkul, nasıl değeri, kıymeti verilmediyse birbirlerine sıkı sıkı sarılmış; iki, üç dost yürek birbirlerine sahip çıkıyor.  Yıllarca emek verilmiş genel sanat yönetmeni, Muhsin Ertuğrul anmasında adı geçmiyor. Kitap için çalışma yapıldığı halde! Ferhan Şensoy, boşa almıyor kavuğu gözyaşları içinde. Vefalı insandı Ferhan Şensoy, zor zamanlarında yanında olan tek kişiydi, sadece bu da değildi o gönül adamıydı, sahne adamı olduğu kadar. Göstere göstere değil, hakkını vererek yaşayan onlar. O yüzden rakı için eski dostu, yol arkadaşı Rasim Öztekin ile rakı sofrasında buluşuyor.

Tutunamayanlar, Oğuz Atay’ın edebiyat dünyasında o kadar çaba harcayıp vize veren kitabını basmayı kabul eden Hayati Asılyazıcı’ dır. Tıpkı Adnan Binyazar’ın ilk kitabı gibi. Hal böyle iken sanat eleştirmenliği emek istiyor. Bilgi, nitelik. İster sinema, ister tiyatro geçmişin dolu olacak. Halikarnas Balıkçısı ile yola çıkan bir güzel insandır, o. O ki ne zaman kurucusu olduğu İsmet Küntay Tiyatro ödül töreni için ya da önemli bir aydınlar toplantısı yapılması gerektiğinde, zor şartlarına rağmen SES Tiyatrosunun kapısını, Hayati Hocasına açmış ve sürekli onunla dertleşmiş insandır, Ferhan Şensoy. Aldığı eğitim yanına, zekâsı ile gerçeklik ortaya koymuştur. Kaç kişi kaldı onun gibi, maalesef yok. O yüzden içimiz acıyor ya, gençliğimize gidiyoruz. Kapısında saatlerce bilet alabilmek için üst üste gidip gelip beklediğimiz, sanatçı ve ekibi.

Ses Tiyatrosu, Nöbetçi Tiyatro, içinde yer aldığı bina Halep Pasajı, Beyoğlu Sineması, Cüneyt Türel sahnesi, gümüşçüler ve esnaftır. Bir akşam oyun sonrası Pano’da şarap içen Ferhan Şensoy’dur.

O beni bekledi, ben onun hastalık, vefatlar ve Bodrum derken denk gelemedik. Bir röportaj, kısa bir sohbet için. Kaç kez randevulaştık, ama kendisinin rahatsızlıkları engel oldu. Oyununa bile bilet almamamı istedi. O insanlar çok güzel yürekli acı ile hemhal olup, kime ne şekilde davranılması gerektiğini iyi bilirler. Kabul etmedik tabii. Lise yıllarımdan beri seyircisiyim.

Ferhan Şensoy, adamdır. Dün sabah, acı ile öğrendim tesadüf daha önce anlattığım, yaşadığım semt içinde şu an, Işıl Kasapoğlu’ nun sahibi olduğu Semaver Kumpanya, esas ismi ile adını İnşaat işi ile uğraşan Müteahit ama yaşadığı mahalleye, vefa taşıyan Artvinli Hasan Zengin, Altan Erbulak’ın hayalini gerçekleştirir ve Çevre Tiyatrosu olur. O Çevre Tiyatrosu bu yıl 50.yılında, onun karşısında yer alan Tiyatrocular Birliği içinde Ferhan Şensoy’ da vardır. Yani mahallede, bunu da pek kimse bilmez, dün tesadüf aynı üzüntü içinde olduğumuz entelektüel birikimi fazla Hasan Amcanın oğlu Nuri Zengin ağabey paylaştı. Biz, çocuğuyuz, her şeyi anımsamayabiliriz. İşte o küçük mahallelerden büyür ve serpilir sahne.

Tıpkı İstiklal’de sanatı görüp hayaller kuran Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün düşünün temsilcisiydi, Ferhan Şensoy.

Babamın Pertevniyal Lisesi’nden sınıf arkadaşı olan Mete İnselel ile Aksaray’da yer alan tiyatro kurdu. Haldun Taner ile görüştü, Hasan Amca’ya destek için geldi. Düşünün ağaçlar kesilip, yakılarak yerine binalar dikilmiyor bilakis Tiyatro salonu yapılıyor! Küçücük mahallede sekiz sinema salonlu yerden evriliyor, Ferhan Şensoy ve halkı için konuşmaya öğretici olmaya çalışıyor. Anlayana…

Ya “Ce cup bap cupbap cupbaptan” bile ders alır ya da itiraz etmeden kimlik göstermeye devam edersiniz.

Ferhan Şensoy, yok ama yaptıkları, öğretileri uçuşuyor evrende.

Nitelikli, gerçek aydınlarda yaşatmaya devam edecek.

Yarın onu  uğurlayacağız fizikken, çünkü Ferhan Şensoy’lar ölmez. Ölsün, diye her şeyi yaparlar ama onlar üretmeye devam ederler.

İyi ki seninle aynı çağda yaşadık, usta. İyi ki oyunlarında doğaçlama gazete ile gelip soru sorduğun izleyici oldum, haberini yapmak için koşan gazeteci oldum. Hepsinden önce bu bilinçle var oldum.

Ödül törenlerine, aydınlık yarınlar için salonunu açtığında en son Timur Selçuk, Hayati Asılyazıcı ve Ferhan Şensoy ile birlikteydik.

Hala birlikteyiz.

7 Şubat 1987’de Müslümanlık elden gidiyor yaktılar da, yine var oldu sanat.

Tam da bunun için daha çok önemli Ferhan Şensoy!

Selam olsun, Rasim Öztekin, Tuncel Kurtiz, Baykal Kent,

Mahmut Hocamız, Münir Özkul.

Yaşayan efsaneler Zeliha Berksoy, Hümeyra…

O sevda bitmez, bitemez.

Mahalle çocuklarıyız biz.

Emek nedir, iyi biliriz!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar