İstanbul
Parçalı bulutlu
9°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5881 %0.11
49,6886 %0.2
5.761,82 % 0,27
91.131,98 %1.872
Ara

Fatih'in şiiri

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:
Fatih'in şiiri

1432 tarihinde Edirne’de doğdu. Kimse onun Napolyon’un, dünya tek bir ülke olsa başkenti İstanbul olur, diyeceğini bilmiyordu.

Bir çağ kapattı, yeni bir çağ açtı. 3 Mayıs 1481 tarihindeki vefatına kadar Osmanlı Tarihinde ilkleri gerçekleştirdi.

Henüz yirmi bir yaşında fethettiği şehrin güzelliğinden önce değerini bilen, öngörüsü, strateji kabiliyeti, aldığı eğitim ile zaten buna hazırdı. O yüzden yüzyıllar sonra Mehmet Akif Ersoy, Allah bu millete bir daha marş yazdırmasın, diye sakladığı sözleri iyi bellemek, sindirmek ve bastığı her toprak karesinde, kefensiz yatan ve hep bir gelecek uğruna inci tanesi gibi dökülmüş canları bilmek durumundadır. Yoksa diğer yaratılmış mahlûkattan ne farkımız kalır? Sazımız, sözümüz, duruşumuz ve icraatlarımız insan öğeleri içermiyorsa!

Fatih Sultan Mehmet Han’n (II. Mehmet) İstanbul’u fethettiğinden sonra oğlu II. Beyazıt döneminde yaptırılan ve Türkiye’nin ilk Türk okulu unvanını (1485) taşıyan Davutpaşa Lisesinden başlayan, Edebiyat ve özellikle genelde o yaşlarda o dönemin çocuklarını pekte cezp etmeyen “Divan Edebiyatı” sevgisi beni en mutlu eden gerçeklerden biriydi. Yıllar sonra öğrendik tarihimizde Fatih Sultan Mehmet’n de divanı olduğunu. Şiir yazıyordu hemen hemen tüm padişahlar ama detaylar derinleşmiyordu.

Düşünsenize İstanbul ardından; Sırbistan, Mora, Bosna, Eflak, Trabzon, Akkoyunlular, Boğdan, Arnavutluk…

Henüz 49 yaşında, bugün ki Gebze dolaylarında vefatına kadar çalıştı. Bugün İstanbul da Fatih İlçesi ve buna bağlı Camii içerisinde naşı gibi kendisini eğiten, Molla Gürani’ de aynı sınırlar içinde ebedi istirahatındadır. Aynı şekilde Mehmet Akşemsettin’de. İlim alanında yaptığı çalışmalar ayrı bir konu zaten ama o fetihten sonra İstanbul’da kalmayı, Fatih’n ısrarlarına rağmen kabul etmemiştir.

Böyle âlimlerin şirazesinden geçmek, pek çok güzel işi beraberinde getirir. Neticede resmi olarak yürürlüğe konmuş ve Tanzimat dönemine kadar devam eden Kanunname, beş yüzden fazla yapı, medrese, kütüphane,..Yeni imparatorluğun kurucusu olan Fatih Sultan Mehmet, Bilim insanları ve sanat ile uğraşan kişileri de İstanbul’a davet etmiştir.

Bu kadar derinlikte elbette edebiyat olmaz mıydı? Oldu da. Bu kadar uzun girizgâh ise tarihini unutanlar kadar hatırlatmayı borç bildiğimizdendir.

ŞAİR AVNİ

Avni Mahlas ile Divan Edebiyatını başlatan Fatih Sultan Mehmet Han’ı, bu yola hayatını koymuş Edebiyatımızın değerli hocası Prof. Dr. Günay Kut tarafından Orient-Institut ev sahipliğinde ifade edildi.

15.yy Divan Edebiyatının yazarlarından olan Avni ve etkisinde kaldığı Ahmet Paşa. Edebiyat tarihimizde Arap-Fars edebiyatına yetiştiğimiz dönem.

Çalışmalarından pasajlar okuyan Emeritus Prof.Dr.Günay Kut, Ahmet Paşa, Necati Bey,Şair Şeyhî, gibi yazarlarının beşeri aşklarından bahsetti. Dönem itibari ile içeriklerin bunlardan oluşmakta olduğundan.

“Bir güneş yüzlü melek gördüm,

Der ve yüzünü gül çiçeğine, kâküllerini çiçeğin dallarına, dalgalı saçlarına sümbül diyerek bahseder.

Eyvah diyerek, ulaşamadığı sevgilisinden bahseder. 15.yy. da sıkça kullanılan Gül ve Bülbül’dür.”

Fatih Sultan Mehmet’n, en çok kullandığı –Fe’ i lâ tün  Fe’i lâ tün Fe’i lâ tün Fe’i lün’dür.

“Sevdin ol dilberi söz eslemedin vây gönül
Eyledin kendüzini âleme rüsvây gönül
Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
Cevre sabr eyleyemezsin nideyin hây gönül
Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül

Çâk olan dest-i cef ile giriîbânındır
Erişen hâr-ı gam u mihnete dâmânındır
Dökülen yere belâ tîğı ile kanındır
Her dem ağıza gelen mihnet ile cânındır
Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül”

Tüm savaşlar, yeni kurulan, yenilenen bir imparatorluk ve hiçte yok sayılmayacak derecede başarılı divan yapmış olduğunu tekrar öğreniyoruz.

“Daha 21 yaşındayken İstanbul’u fetheden (1453) Sultan Mehmet Fatih ünvânını almıştır. Ayrıca şair olarak da divanı vardır.

Bu divan, ilk kez George Jacob tarafından 1904 yılında Berlin’de basılmıştır. Fatih’in elde üç nüshası bulunmaktadır. Bu üç divan da Millet Yazma Eser Kütüphanesi’nde Ali Emiri koleksiyonunda bulunmaktadır (Ali Emiri, Manzum 305, 530, 531). George Jacob tarafından yayınlanan divan ise Upsala Krallık Üniversite Kütüphanesi’nde bir mecmua içinde bulunan şiirlerle, Ata Tarihi, Sehî, Latifî ve Hasan Çelebi tezkirelerindeki şiirleri de içine almıştır. Divanı şimdiye kadar üç kez basılmıştır. Divan, daha sonra S. Sıtkı Bilmen tarafından, İstanbul 1944’te, Kemal Edip Ünsel, Fatih’in Şiirleri, Ankara: TTK, 1946’da Ahmed Aymutlu tarafından Fatih Şiirleri, İstanbul: Milli Eğitim Bakanlığı, 1992’de ve İskender Pala tarafından da “Şair Fatih” adıyla İstanbul Armağanı. Cilt 1: Fetih ve fatih, İstanbul: Büyükşehir Belediyesı, 1995, s. 283–322.

Millet Yazma Eser Kütüphanesi, Ali Emiri, Manzum 305’te bulunan divan 26 yapraktan ibarettir (1b–22b). Toplam şiir sayısı 70 adettir. Doğrudan gazellerle başlayan bu divan üzerinde çalışma yapan Ali Emiri’nin fikirleri de önemlidir. Bu konuda Ali Emiri 530 ve 531 numeralı yazmalar da ele almaktadır.

Fatih, şiirlerine bakınca onun realist bir kişiliğe sahip olduğu ortaya çıkar. Son olarak bu kişiliği ile ilgili iki beyti bu düşünce sistemini ortaya koymuştur:

Sâḳiyâ mey vir ki bir gün lâlezâr elden gider /
Çün irür faṣl-ı ḫazân bâġ-ı bahâr elden gider.
Her niçe zühd ü ṣalâḥa mâyil olur ḫâtırum /
Gördügümce ol nigârı ihtiyâr elden gider.
(Millet Yazma Eserler Kütüphanesi, Ali Emiri 305, 8a)”

Bu vesile ile bende değerli hocamla sohbetim sırasında, lisede Edebiyat öğretmenimin kim olduğunu sorduğunda, rahmetli ama Bulgaristan göç etmiş bir öğretmendi. Divan Edebiyatı üzerinde özellikle dururdu, diye aktardım.

Şaşırdı ve ne mutlu dedi. Bu vesile ile kıymetli Hocam Enbiya Yılmaz’ı yâd ettim. Mekânı cennet olsun.

Emeritus Prof.Dr. Günay Kut kimdir?

Emeritus Prof. Dr. Günay Kut 1939 yılında Bayburt’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümden Zâtî’nin Şem u Pervane adlı eseri üzerine çalışarak 1961 yılında mezun olmuştu. 1965 yılında Ali Nihad Tarlan’nın danışmanlığında, Ali Şîr Nevâʾî’nin Ġarâʾibü’s-Sıgar adlı eserinin tenkitli edisyonunu hazırlayarak doktorasını tamamladı.1982 yılında Sehi Beg’in Heşt Behişt tezkeresinin varyantlarını inceleyip yayıma hazırlayarak doçentlik ünvanını aldı.

İstanbul Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı ve Chicago Üniversitesi,Middle East Languages and Civilizations bölümlerinde ders verdi. Boğaziçi Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kurarak bölüm başkanlığı görevini yürüttü. 2006 yılında Boğaziçi Üniversitesi’nden emekli oldu ve Üniversite tarafından Günay Kut’a Emeritusluk ünvanı verildi.

Harvard Üniversitesi tarafından yayınlanan Journal of Turkish Studies’in kurucuları arasında yer almaktadır. 30’a yakın kitap, iki yüzü aşkın makale yazmış, yüzü aşkın ulusal ve uluslararası bildiri sunmuş ve onlarca yüksek lisans ve doktora öğrencisini yetiştirmişti. Türkiye Yazma Eser Kütüphanesi’nin kataloglarının hazırlanmasında büyük hizmetleri olmuştur.

2024 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü Bilim Kültür alanında ablası Prof. Dr. Gönül Tekin ile beraber paylaşmıştır. Kişisel kütüphanesini Rami Kütüphanesi’ne bağışlayarak Günay-Turgut Kut İhtisas Kitaplığı’nın araştırmacılar için kullanılmasına vesile olmuştur. Çalışmalarına ve üretmeye hâlen devam etmektedir

EMEL SEÇEN

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *