Reykjavik’ten Alaska’ya
Uzunca bir aradan sonra, merhaba, diyelim. Açık söylemek gerekirse Ağustos’un bunaltıcı sıcaklarının üstüne bir de iç siyasetin fokur fokur kaynayan kazanı yazı yazma isteğimi aldı, götürdü. Neyse ki havalar az da olsa serinledi; siyaset kazanının içindeki su da kaynaya kaynaya artık iyice buharlaşıp bir parmak kalmış gibi görünüyor.
Gelelim konumuza...Neden mi Reykjavik’ten Alaska’ya başlığını attım? Şundan: İzlanda’nın başkenti Reykjavik’te 39 yıl önce, dünyada yeni bir düzenin kurulmasının yol taşlarını döşeyen zirve toplantısı aklıma geldi. Zirve, dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan’la Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov arasında, orta menzilli nükleer füzelerin sayılarının karşılıklı ve dengeli olarak azaltılması ve belki de topyekun bir nükleer silahsızlanma anlaşmasına varılması için düzenlenmişti.
Zirve karşılıklı silah dengesinin sağlanması ya da topyekun nükleer silahsızlanma anlaşmasına varılmasıyla sonuçlanmadı, ancak Doğu ve Batı blokları arasında, İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden beri süregelen Soğuk Savaş’ın sona erdirilmesinin önünü açtı. Dönemin Sovyet lideri Gorbaçov, ülkesinin rejiminin tıkandığını görerek Glasnost (şeffaflık) ve perestroyka (ekonomik ve siyasal reform) ilkelerine dayalı yeni bir program geliştirmeyi hedeflemesine rağmen başarıya ulaşamayacak, ülkesinin dağılmasının önüne geçemeyecekti. Sol kesimden pek çok düşünür Gorbaçov’u “hain” ilan etse de bugün de çalışmalarının iyi niyetli olduğuna inananlardanım.
Reykjavik’teki 1986 ekim zirvesinden çok değil üç yıl sonra Berlin Duvarı yıkıldı; Sovyetler Birliği, ordularını Afganistan’dan çekmek zorunda kaldı. Bu gelişmeden bir yıl sonra da dünya Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ciddi bir sarsıntı geçirdi; Varşova Paktı feshedildi. O dönem hızlı dış habercilik yaptığım için gayet iyi hatırlıyorum. ABD Sovyetler Birliği’ni tongaya düşürdü, Varşova Paktı’nı feshettirdi ama kendisi NATO’yu koruyup hatta genişlemesinin önünü açtı, haberleri yayılmıştı.
Gelelim günümüze...Birkaç hafta önce ABD’nin kaçık Başkanı Donald Trump Rusya Lideri Vladimir Putin’i Alaska’da ağırladı. Toplantının gündemi Ukrayna Savaşı’nın bitirilmesi olarak duyuruldu. Ancak iki lider arasındaki toplantı üç buçuk saate uzayınca kapalı kapılar ardında sadece Ukrayna’nın konuşulmadığı, dünyanın paylaşımının müzakere edildiği spekülasyonları yapıldı. Toplantı çerçevesinde çok dikkat çeken bir nokta da Rusya’nın kurt diplomatı olarak bilinen Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un göğsünde CCCP (Kiril alfabesiyle SSCB-Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin kısaltılmışı) yazılı kazakla Alaska’ya gelişiydi. Lavrov acaba bu sembolle Alaska’da yeniden Sovyet İmparatorluğu’nun canlandırılacağı mesajını mı vermek istemişti?
Ama konu böyle kapanmadı. Toplantı bittikten sonra ülkesine dönen Trump bu kez Washington’da, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski ve Avrupalı bir kaç lideri ağırladı. Oval Ofis’te yapılan toplantıda en çok dikkat çeken sembolse duvarda, Reykjavik Zirvesi kahramanı, eski Başkan Ronald Reagan’ın fotoğrafının asılı oluşuydu. Rus tarafı, Sovyetler Birliği’ni yeniden hayata geçireceğiz, derken ABD, hiç heveslenmeyin, 1986’yı hatırlayın, mesajını mı vermek istiyordu?
İki taraf da semboller üstünden birbirlerine mesajlar vermişlerdi de acaba üç buçuk saat süreyle hangi pazarlıkları yapmışlardı? Bu defa Alaska’da tongaya düşen kim olacaktı? Diplomatik gözlemciler, ağırlıklı olarak Alaska Zirvesi’nin kazananının Putin olduğunu ileri sürüyorlar. Yakında kokusu çıkar da biz biraz kendimize bakalım. Alaska Zirvesi ve artçı toplantılarından çıkacak sonuçlar, yapılacak uzlaşmalar acaba Türkiye’ye nasıl yansır? Diyebilirsiniz ki, mafya çetelerinin devlet içinde (bakınız sahte diplomalar, çökülen iş yerleri, Makina Kimya Endüstrisi’nde patlak veren casusluk olayı) çöreklenmiş olması da mı dış dünyayla bağlantılı? Hiç kuşkunuz olmasın. Devletin pek çok bilgisi dış bağlantılı örgütlerin eline geçmişken uluslararası bağlantıdan söz etmemek kadar saflık olmaz, derim. Bekleyip görelim.