İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,5331 %0.06
49,6506 %-0.02
5.761,49 % 0,15
91.968,40 %-1.468
Ara

Balzac, Victor Hugo, Paris ve Osmanlı aydınları

YAYINLAMA:
Balzac, Victor Hugo, Paris ve Osmanlı aydınları

19. yüzyılda dünya başkenti kabul edilen Paris, önemli sanat insanları nedeniyle kültürel bir güç olmasının yanında önemli gelişmelerin ilk görüldüğü bir yer olarak da tarihe geçti.

Honore de Balzac, Victor Hugo, Stendhal, Gustave Flaubert, Charles Baudelaire, Paul Verlaine, Arthur Rimbaud, Prosper Merimee ve Alexandre Dumas gibi edebiyat tarihinin önemli yazarlarının eserlerini verdiği o yıllarda, Paris de büyük bir değişim geçirdi.

Walter Benjamin’in, Ahmet Cemal’in çevirisiyle yayınlanan Pasajlar kitabı, birçok şey altüst olup yenilenirken, dünyayı etkileyen o kültürel ortamın özelliklerini anlatır. Bu gelişmelerin, Osmanlı aydınlarından başlayarak Cumhuriyet’in kurucu kadrolarına da yansımaları olacaktır.

Hatta Osmanlı sarayı da bu gelişmelerin dışında kalmak istemez. 1867’de Sultan Abdülaziz (1830-1876) Paris’e gittiğinde yanında Şehzade Abdülhamit (1842-1918) de vardır.

Tevfik Çavdar ise, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950 kitabında, Osmanlı aydınlarının İstanbul’daki baskı ortamından kurtulmak için o yıllarda Paris’e gittiklerini anlatır. Osmanlının elit aile çocukları Paris’tedirler. Son dönem Osmanlı aydın ve yazarlarının ilham kaynağı da 19. yüzyıl Paris’i olur.

Cumhuriyeti kuran kadroları yetiştiren Osmanlı aydınları, 19. yüzyıl Paris’inin kültürel ve sosyolojik değişiminden etkilenerek bunların Osmanlı’da da olmasını isteseler de başaramazlar.

“1867 yılının ortalarına kadar Namık Kemal, Ziya Bey, Ali Süavi, Reşat Bey, Nuri Bey, Agah Efendi, Mehmet Bey, Rıfat Bey ve Hüseyin Vasfi Paşa Paris’e kaçmış bulunuyorlardı. Şinasi, zaten 1865’ten beri Paris’te bulunmaktaydı.”

“Yeni Osmanlılar” adıyla anılan bu aydınlar, derneklerini Avrupa’da da kurarak çalışmalarını sürdürürler ama bir süre sonra aralarında görüş ayrılıkları ortaya çıkınca İstanbul’a dönerler.

“Nitekim yurda dönüşlerinde Hugo, Montesquieu, Lamartin, Voltaire, Moliere ve Rousseau gibi yazarların yapıtlarını Türkçeye çevirdiler. Daha ilginci, Namık Kemal’in çevresinde toplanarak, İbret gazetesinin çıkmasını sağladılar. Namık Kemal, Ebuziyya Tevfik, Reşat Nuri bu gazetede çalışıyorlardı. 1872 Haziran ayında çıkan ilk sayı İstanbul’da büyük olay yarattı. ‘Gazetenin ilk sayısının çıktığı gün, İstanbul sokaklarında alışılmamış bir canlılık vardı. Halkı her şeyden daha çok gazeteyi çıkaran Jön Türklerin adları etkiliyordu. İlk sayı çabucak satıldı. O gün beş bin nüsha olarak ikinci baskı yapıldı. Bu ilk sayının hepsi toplam olarak 25 bin nüshayı buldu.”

Ancak dört ay sonra İbret kapatıldı ve yazarları da değişik yerlere sürgün gönderildi.

Paris’in dünyayı etkileyen ilkleri

Tüm dünyayı etkileyen birçok gelişme 19. yüzyıl Paris’inde gerçekleşir. Kitlesel üretimin yaygınlaşmasıyla “vitrin” ilk kez Paris’te ortaya çıkar ama öyle kolay kolay Avrupa’ya yayılmaz.

19. yüzyılda Paris, pasajları ve fuarlarıyla dünyanın ilgi odağıdır. Günümüzün AVM’lerinin ilki olan Pasajlar, Paris’te açılır. İşlevleri aslında bugünkünden farklı değildir.

“Paris Pasajlarının çoğunluğu, 1822’yi izleyen on beş yıl içerisinde yapılır. Bunların yükseliş döneminin birinci koşulu, tekstil ticaretindeki büyük yoğunlaşmadır. İçlerinde o zamana değin alışılagelenden daha çok mal depo eden ilk kuruluşlar olan yeni eşya mağazaları, bu dönemde ortaya çıkmaya başlar. Bunlar büyük mağazaların öncüsüdür. Balzac, bu dönem üzerine şöyle yazmıştır: ‘Vitrinlerin büyük şiiri, renkli dizelerini Madeleine’den Saint-Denis Kapısına kadar seslendirmekte.’ Pasajlar, lüks eşya ticaretinin merkezlerinden biridir. Pasajların donatımıyla birlikte sanat, tüccarın hizmetine girer. O dönemde yaşayanlar, Pasajları öve öve bitiremezler.”

“Pasajlar, gazla aydınlatmanın ilk uygulandığı yerlerdir. Pasajların oluşmasının ikinci koşulu, demir konstrüksiyonun kullanılmaya başlamasıdır. Demirle birlikte, mimarlık tarihinde ilk kez yapay bir yapı maddesi ortaya çıkar. (…) Konutların yapımında demir kullanmaktan kaçınılır ve demir Pasajlar, sergi salonları, istasyon binaları gibi insanların yalnızca gelip geçtikleri mekanlarda kullanılır. Bununla eşzamanlı olarak camın mimarlıktaki kullanım alanı genişler.”

“1852 tarihli ve resimli bir Paris rehberinde şu satırlar yer almaktadır: ‘Endüstriyel lüksün yeni sayılabilecek bir buluşu olan Pasajlar, bina kitlelerinin arasından geçen, üstü camla örtülü, mermer kaplı geçitlerdir; bina sahipleri bu türlü spekülasyonlar konusunda aralarında uzlaşmaya varmışlardır. Işığı yukardan alan bu geçitlerin iki yanında en şık dükkanlar yer almaktadır; böylece bu türden bir Pasaj, kendi başına bir kent, küçük bir dünya demektir.”

Dünyanın ilk fuarları da o dönemde Paris’te kurulur. Tarihçi, eleştirmen Taine, 1855’de, “Bütün Avrupa, malları görmek için yollara düştü.” diye yazar.

“1867 yılında düzenlenen Paris Dünya Fuarı nedeniyle Victor Hugo, “Avrupa Halklarına” başlıklı bir bildiri kaleme alır. (…) Kapitalist kültürün fantazmagorisi, 1867 Dünya Fuarı’nda en görkemli biçimde sergilenir. İmparatorluk yönetimi de iktidarının doruk noktasındadır. Paris, lüksün ve modanın başkenti olduğunu kanıtlar.”

Paris’i yıkan 1848 ayaklanması

1848’deki ayaklanma ise, Paris’in tümüyle yıkılıp yeniden yapılmasına yol açar. Bir kez daha halkın sokak barikatları kurarak isyan etmesini önlemek amacıyla günümüzün çok geniş bulvar ve caddeleri yapılır.

Ayaklanmadan sonra III. Napoleon döneminde (1852-1870) Seine Bölgesi Belediye Başkanı olan Baron Georges-Eugene Haussman, “imparatorun buyruğuyla”, Paris’e bugünkü kentsel görünümünü verir.
“Haussmann’ın çalışmalarının asıl amacı, kentin iç savaşa karşı güvence altına alınmasıydı. Haussmann, Paris’te barikatların kurulmasını artık bütün bir gelecek için olanaksız kılmak istiyordu. (…) Caddelerin genişliği, barikatların kurulmasını olanaksız kılacaktı; öte yandan yeni caddeler, kışlalarla işçi mahalleleri arasındaki en kısa yolları oluşturacaktı.”

Ama o geniş caddeler, 1871 yılındaki ayaklanmayı önleyemedi. Barikatlar, komün sırasında yeniden kuruldu.

Tefrika romanların tirajı

O dönemde Paris’te, edebiyat ve sanatta da önemli gelişmeler yaşanıyordu.

“Günlük edebiyat etkinliği, yüz elli yıl boyunca dergilerde odaklaşmıştı. Bu durum, yüzyılın (19.yy) ortalarında değişmeye başladı. Edebiyat, tefrika aracılığıyla günlük gazetede yeni bir sürüm yeri buldu. Tefrika türünün başlaması, Temmuz Devriminin (1830) basına getirdiği değişikliklerin özeti niteliğindedir. Restorasyon döneminde gazeteler tek tek satılamazdı; gazete alabilmek, abone olmak koşuluna bağlıydı.

“Yıllık abonman için 80 frank gibi yüksek bir bedeli ödeyemeyenin, kafelere gitmekten başka çaresi yoktu; buralarda ise çoğu kez tek bir gazetenin başında birkaç kişi toplanırdı. 1824 yılında Paris’te 47.000 gazete alıcısı vardı; bu sayı 1836’da 70 bine, 1846’da 200 bine çıktı. Çıkış noktası, yani 40 franklık abonman ücreti bir kez oluşturulduktan sonra, yolun ilanlardan tefrika romana uzanması hemen hemen bir zorunluluktu. Bu anlatılanlar, sözü edilen yazılara böylesine yüksek ücret ödenmesinin açıklanmasını oluşturmaktadır.”

Dumas’nın zenginliği

Üç Silahşörler ve Monte Kristo Kontu romanlarıyla tanınan ama yüzü aşkın roman yazan Alexandre Dumas da tefrika ile o dönemin zenginleşen isimlerinden biriydi. 

“1845 yılında Dumas’nın ‘Constitutionelle’ ve ‘Presse’ ile yaptığı sözleşme, kendisine yılda en az on sekiz ciltlik bir üretim karşılığında beş yıl süreyle en az 63.000 franklık bir yıllık gelir öngörmüştü. Eugene Sue’ye ‘Mystreres de Paris’ için 100.000 franklık bir avans ödenmişti. Lamartine’ın 1838-1851 yılları arasında aldığı ücretler, toplum 5 milyon frank olarak hesaplanmıştır. Tefrika romanlara yüksek ücret ödenmesi ve sürümlerinin de yüksek olması, bu romanların yazarlarının halk arasında büyük ün kazanmalarına yol açtı.”

Toplumu etkileyen kültürel birikim ve buna bağlı olarak toplumsal dönüşümlere bakmadan Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu anlamakta zorlanırız. Bugünün kültürel birikim ya da birikimsizliğinin de gelecek nesilleri nasıl yetiştirdiği de gelecekte neler olacağının izlerini taşıyor.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *