Altı metrekarede topuk sesleri
CHP’den istifa edip AKP’ye geçen Özlem Çerçioğlu, yaptığı ilk açıklamasında “Yargılanmaktan korkmadım. Alnım ak, başım dik!” dedi.
Artık bir AKP’li olarak yargılamadan korkması için sebep yok. Ama düne kadar CHP’li iken korkup korkmadığını bilemeyiz.
Aziz İhsan Aktaş ile iş yapmış bir belediye olarak … daha doğrusu bir CHP’li belediye olarak, korkmaması değil, korkması doğal olurdu.
***
Aziz İhsan Aktaş meselesi, biraz karışık. Anlamak için konuya bilimsel yaklaşmak gerekir.
Elinizdeki taşı bıraktınız yere düştü, tekrar bıraktınız yere düştü, tekrar bıraktınız yere düştü... Bu sonuçları gözledikten sonra, taşı bir daha bırakırsanız bir daha yere düşeceğini söylemeniz, bilimsel bir sonuçtur.
Bunun için Newton’un yerçekimi yasasını bilmek gerekmez; defalarca gözlem yapıp hep aynı sonucu aldığınızda, empirik yöntemle bilimsel bir çıkarım yapmış olursunuz.
Bilimde bu duruma indüktif akıl yürütme denir: tek tek olaylardan genel kurala ulaşmak.
Newton’dan önce insanlar “taş bırakılırsa düşer” bilgisini zaten biliyordu, ama bunun nedeni ve yasası bilinmiyordu.
Biz de tek tek olaylardan genel kurala ulaşmış oluyoruz. Sadece bunun nedenini ve yasalarını bilmiyoruz…
Aziz İhsan Aktaş ile iş yapan, bunun için soruşturulan, suçlanan belediyelere baktığımızda, tümünün CHP’li olduklarını görürüz. Buna karşılık dört katı daha fazla iş yapan AKP’li belediyeler veya kamu kuruluşlarına yönelik, tek bir suçlama veya soruşturmaya rastlamayız.
Meseleyi şöyle formüle edebiliriz:
Aziz İhsan Aktaş + ihale + CHP’li belediye = Soruşturma, suçlama
Aziz İhsan Aktaş + ihale + AKP’li belediye veya kamu kurumu = Bir şey yok.
Nedenini (yargı bağımsızlığı, siyasi motivasyon vb.) bilmesek bile, “CHP’li iş yaparsa suçlanır, AKP’liler iş yaparsa aklanır.” çıkarımı deneysel bir sonuçtur.
Ancak buna bilimsel nedensel sonuç demek için, kontrollü deney de gerekir. Yazıyı yazarken “Bakalım, ilk göz altına alınacak belediye başkanı kim olacak?” diye kendi kendime sordum. Bu, benim kontrollü deneyim olacaktı.
Deney gecikmedi. Beyoğlu Belediye Başkanı göz altına alındı. Baktık; o da CHP’li. Yani kontrollü deneye tabii tutulmuş sonucumuz, doğrulanmış oldu. Tamamen bilimsel.
***
Çerçioğlu’nun AKP’ye geçtikten sonra “Yargılanmaktan korkmadım. Alnım ak, başım dik!” derken, ya söylediklerinde samimi değil, veya konuya bilimsel yaklaşmıyor. Ya da çok cesur.
“Aziz İhsan Aktaş + İhale + CHP” korkutucudur. Bunun ak alınla, dik başla alakası yoktur.
AKP’ye geçtikten sonra “Artık yargılanmaktan korkmuyorum!” deseydi, anlaşılır olurdu.
Çünkü “Aziz İhsan Aktaş+ İhale+ AKP”nin korkulacak bir sonuç ürettiği henüz görülmedi.
***
Çerçioğlu “Altı metrekarede vakit geçiremem” demiş. Demiştir veya dememiştir, bilemeyiz. Altı metrekarede vakit geçirebilenler ve geçiremeyenler vardır.
Bugün, etkin pişmanlıktan yararlanıp, itirafçı olanlar mesela… Bunlar altı metrekarede vakit geçiremeyenler.
Buna karşılık “Hapiste yatmak siyasetçinin mecburi hizmeti, ben mecburi hizmet görevindeyim” diyen İmamoğlu var mesela.
Kendi altı metrekaresinde “Hapisteki her yıl için kendime “Bir kitap” sözü vermiştim, sekizinci yıl bitti ve “Jamal” sekizinci kitap” diyerek sekizinci kitabını yayınlayan Selahattin Demirtaş var.
Ahmet Altan “Önümdeki 3–5 yıl için geride bıraktığım onlarca yılı çöpe atamam.” deyip yaşı yetmişe yaklaşmışken, 4 yıl 7 ayını geçirdiği altı metrekaresinde; birçok dilde yayımlanan, birçok ülkede ödül getiren “Dünyayı Bir Daha Görmeyeceğim”, “Hayat Hanım” ve “Zarlar” kitaplarını yazdı.
Halbuki o sıralar Nazlı Ilıcak “Adeta bir mezara diri diri gömülmüş gibiyim. Yargı’da bulamadığım adaleti sizde arıyorum. Acaba elimden tutup, hak ve hukuk adına, beni bu kuyudan çıkarabilir misiniz?” diye Erdoğan’a mektup yazıyordu. Belli ki altı metrekare dar gelmiş.
Biraz daha geriye gidecek olursak otobiyografi adlı şiirinde “otuz altımda yarım yılda geçtim dört metrekare betonu / elli dokuzumda on sekiz saatte uçtum Prağ’dan Havana’ya.” diyen Nazım Hikmet var. Altı metrekare bile değil. Dört metrekare.
“Şehirler bana çok dardır/ Benim meskenim dağlardır” diyen Sabahattin Ali, Sinop Cezaevindeyken “Görmesen bile denizi/ Yukarıya çevir gözü/ Deniz gibidir gökyüzü/ Aldırma gönül, aldırma” dizelerini yazmış.
***
Özlem Çerçioğlu, CHP’den iki dönem milletvekili ve 2009’dan bu yana yine CHP’den Aydın Belediye Başkanıyken AKP’ye geçti. Halbuki “Topuklu Efe” diye lakabı var-dı. Böyle bir geçmişin ve böyle bir namın onuru, hem Aydın’a hem gelecek kuşaklara, nesiller boyu yeterdi. Belki şehre heykeli bile dikilirdi.
Halbuki şimdiden “Topuklayan Efe”, “Topuklu Topaç”, “Takunyalı Efe”… gibi isimlerle anılır oldu.
“Önümdeki 3–5 yıl için geride bıraktığım onlarca yılı çöpe atamam.” diyen Ahmet Altan’ın ne dediği, şimdi daha iyi anlaşılıyor.