Normalleşen anormalliğimiz
Yaşantımızda artık sıradanlaşan olumsuzlukların, kötülüklerin neler olduğunu paylaşmaya başlayınca yaşı 40'ın üzerinde olanlar daha iyi anlayacaklardır. Geçmişte şikayet ettiğimiz, görünce, duyunca şaşırdığımız, sinirlendiğimiz bir çok olayın artık sıradanlaşması durumu ile karşı karşıyayız çok uzun zamandır.
Önceden kötü olan hala kötü, yanlış olan da hala yanlış. Fakat toplumun kötüye, yanlışa bakış açısı, tepki gösteriş biçimi ve şiddeti artık çok farklı.
Bu durum elbette herkes tarafından farklı biçimlerde yorumlanabilir.
Toplum dinamik bir yapıya sahiptir ve tıpkı bir organizma gibi davranma eğilimindedir. Süreç içerisinde içinde bulunduğu şartlara uyum sağlamak, hayatta kalma çabası göstermek gibi. Eğer yaşadığı atmosfer aydınlık, havadar ve gerekli besinleri içeriyorsa, kendini geliştirme, ileriye gitme eğilimindedir. Besini, havası başta özgürlük ve adalet elbette .Tıpkı bugün ileri toplumlar diye tanımladığımız toplumlar da olduğu gibi.
Eğer bulunduğu atmosfer karanlık, havasız ve yeterli ve gıdaya sahip değilse zamanla bazı fonksiyonlarını yitirmeye ve başlangıçta bahsettiğim tüm olumsuzlukların sıradanlaşmaya başladığı bir süreci yaşamaya mahkum oluyor. Anormal durumlar, olaylar, kavramlar zamanla normalleşiyor, normallerse anormalleşiyor. Bu döngüden kurtulmaksa çoğunlukla imkansız oluyor. Nadiren de olsa bu durumu tersine çevirebilmek bir büyük devrimci sayesinde oluyor.
Somutlaştıracak olursak.
Kadın cinayetlerine tepki her zaman vardı. Fakat bu kadar toplumsal tepkiye rağmen bu cinayetlerin artarak devam etmesini nasıl açıklayabiliriz? Medyada ve alanlarda çırpınan bir avuç aktivist dışında maalesef "normalleştirilmiş", tepkisizleştirilmiş bir toplumsal yapı var artık. Hatta tepkiler bile sıradan.
Yoksulluk bu ülkede her zaman vardı. Fakat o derece yaygınlaştı ki artık yoksul çevremizde normal bir profil halinde geldi.
Bugün söylediğinin yarın tam tersini söyleyen, yalan söylemekten çekinmeyen, duygu sömürücüsü siyasetçi, hatta genel olarak insan profili yeni normalimiz oldu.Bu ikisi birbirini besleyerek yaşatmaya çalışıyor zaten.
Deprem, sel, orman yangınları, kazalar vs. Bir türlü "bulunamayan", hesap vermeyen sorumluların güvencesi de artık yeni normal olsa gerek.
Değerlerin erozyona uğraması sonucunda, utanma duygusu veya eşiği o kadar aşağıya çekildi ki artık çoğunluk yaptıklarından, verdiği kararların olası olumsuz sonuçlarından tedirgin değil. Yeni normal umursamama, inkar etme, yok sayma üzerine kurulu artık. Bu sadece yapanlar açısından değil, tepkisiz toplum açısından da geçerli bir durum. Nitelik yerini niceliğe bırakmış durumda. İçerik, ilke, etik kavramları kullanılmamaktan literatürden çıkacak neredeyse.
Yalan söylemek, başkasına ait olanı almak, sorumsuzluk, duygu sömürüsü, doğayı talan, kadın cinayetleri gibi eylemler normal görülemez. Bunları yapmak veya tepkisiz kalmak, sıradanlaştırmak, normalleştirmek bireysel veya toplumsal olarak her zaman şartta anormaldir