Sivil darbenin tescili
Menderes hükumetinin şiddetini gün geçtikçe arttırdığı sivil darbe girişimine karşı gelişen 27 Mayıs askeri darbesiyle birlikte Demokrat Parti milletvekillerinin tümü teker teker gözaltına alınmışlardı. Askerlerin gerçekleştirdikleri gözaltılar sırasında yaşanan bazı tatsız olaylar ilerleyen süreçte çok konuşulmuş, milletvekillerine yönelik sert davranışlar ve darbeden sadece birkaç gün sonra eski İçişleri Bakanı Namık Gedik’in intihar etmesi toplumda büyük oranda infial yaratmıştı.
Bu yanlış tutum, tutuklanan kişilere götürüldükleri Yassıada’da çektirilen zorunlu filmle sürdürüldü. Sinema salonlarında halka izletilen görüntüler, 27 Mayısçıların amaçladıkları kendi propagandaları yerine tutuklularla empati kurulmasına ve bir mağduriyet algısının doğmasına sebep oldu.
Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idam edilmeleri ise bütün bu olayların üzerine adeta tuz biber ekti. Başta Menderes olmak üzere Demokrat Partililer artık halkın gözünde birer kahramana dönüşmüşlerdi.
Bütün bu süreç, doğası gereği katı ve sert olan bir askeri darbe döneminde yaşandı. Ancak yapılan muameleler en nihayetinde ordunun değil eski iktidarın parlamasına ve devamı olarak görülen Adalet Partisi’nin iktidara gelmesine yol açtı.
Bundan ders alınmış olacak ki, 12 Eylül’de siyasilere yönelik daha nazik bir tavır gösterildi. Parti liderlerinin kapılarına askerlerin yanı sıra yakın çalışma arkadaşları götürülerek gözaltına alınacakları haberi verildi. Liderler cezaevlerinde ve sürgünde yaşamak durumunda kalsalar bile kendilerini toplum önünde açık biçimde küçük düşürücü hareketlerden kaçınıldı.
Bugün bazı kesimler tarafından postmodern darbe olarak adlandırılan 28 Şubat sürecinde ise yukarıda bahsedilen kötü örneklerin hemen hiçbiri görülmedi. Bu süreçte hapis cezası alan Tayyip Erdoğan’ın cezasını çekmesi için en uygun yer bulundu, yanında kalacak isimler bile önceden belirlendi. Kendisine yapılan ziyaretlere hiç karışılmadı.
Geçtiğimiz günlerde basına yansıtılan, İBB operasyonlarında gözaltına alınan siyasetçi ve bürokratların polisler eşliğinde sıraya dizilerek bekletildiği görüntüler, 27 Mayıs’ın ardından Yassıada’da çekilen filmi hatırlatmasının yanı sıra, 19 Mart darbesinin özeti olarak değerlendirilebilecek bir an olarak da tarihe geçti. Bir başka deyişle bu görüntüler, 19 Mart’ta başlayan sürecin tam anlamıyla bir sivil darbe olduğunun tesciliydi.
Özgür Özel’in bu hukuksuzluğa karşı takındığı sert tavır ve kullandığı sözler ise son derece yerinde ve anlamlı bir karşılık oldu. Çünkü artık iyice gemi azıya aldığı görülen darbecilere karşı aynı sertlikte ve kararlılıkta karşılık verilmedikçe işin nerelere varabileceğini kestirmek zordur. Ardı arkası kesilmeyen yasa dışı uygulamalarla hukukun tamamen dışına çıkanlara karşı yapılacak en önemli hamle en az onlar kadar gözü karatmaktır. Ancak arada önemli bir fark vardır. Özel’in gözü karalığının meşruluğu demokrasiyi ve insan haklarını savunmasından kaynaklanmaktadır.